Mümkün mü ağlasın annem
Mezarımın başucunda
Ben sesimi çıkarmıyayım
Hayırsız bir evlat gibi
Bir bulut uçsun da
Ben başımı kaldırmıyayım
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Şair hakkında bilgi olmadan, şairin hislerini ve şiire yansıyan hissiyatını algılayamadan, gelişi güzel yorumla, yuvarlak sözlerle yaz babam yaz..!!! - SN. HİKMET ÇİFTÇİ'NİN YORUMU DA OLMASA merhum ŞAİRE VE ŞİİRİNE HAKSIZLIK EDİLMİŞ OLACAKTI..
Sevginin gücü. yumuşacık bir şiirdi.Hayıflanma veya arzulanan özlem dolu dolu. tam puan +ant. esen kalınız.
DALGIN ÖLÜ
Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum
Cahit Sıtkı Tarancı
***
“DALGIN ÖLÜ”
Dün, “Günün Şairi” Rüştü Onur’du. Bugün de “Günün Şairi” Muzaffer Tayyip Uslu.
İki arkadaş. Kısacık hayatın gencecik iki çilekeşi…
Onur gibi Uslu da çok genç yaşta veremden ölen talihsiz bir şair. 24 yaşında hayata veda eden kısa hayatın şairi.
*
Yorumuma Cahit Sıtkı’nın “Dalgın Ölü” başlığını vermemin sebebi, Uslu’nun şiiriyle çok benzeştiği içindir.
Tarancı’nın “Dalgın Ölü” şiiri, şiir dünyamızda çok ayrı ve özel bir yere sahiptir.
Tertemiz bir Türkçe ile, imgesiz, yalın bir anlatımla, “Gün hazinesi bacaklar” tasvirinden başka benzetme bile olmayan bir şiir.
Ancak ölgün dünyasını, durgun duygularını yeniden canlandıran, hayatta yaşanılması gereken güzelliklerinin de olduğunu hatırlatan bir duygu vurgusu. karşısında hayranlığını anlatımında mükemmelliğin zirvesinde bayraklaşan bir şiir.
*
Uslu da hemen hemen aynı duyguya, aynı güzellikte dörtlüklerle vurgu yapmışlar.
Annesi mezarının başucunda ağlayacak, velev ki ölmüş bile olsa ses vermeyecek? Olur mu hiç böyle bir şey.
Yağmurdan sonra toprak kokusunu, çimen kokusunu (Zonguldak genelde her mevsim yeşildir) içime çeke çeke yürümemek mi?..
Güzellikleri doya doya seyreden ve ta ciğerlerine kadar çeken yaratılmışların hayranı bir şair, yine özenle yaratılmış güzel bir kadın yanından geçerken bakmayacak?..
Onun güzelliği karşısında iç çekerek, hayranlığını belli etmeyecek?..
Olur mu?
İnsanın tabiatına, yaratılışına ters düşer.
“İç çekmek” belki biraz farklı değerlendirilebilir, lakin “iç geçirmenin” kim önüne geçebilmiş ki?
Önemli olan, böylesi duyguların, şairin dediği gibi, sadece kendisi tarafından yaşanıyor olması, başkalarını rahatsız etmemesi…
Rahatsızlık verici bir durum olmadığına göre…
Güzel bir şiir.
Seçici Kurul’a teşekkürler.
Şair - şiir, gençlik ve ölüm…
Gencecik iki arkadaş, iki şair ve aynı kaderi paylaşan iki şiir yürekli insan…
Rahmetler diliyorum.
Sevgi ve saygı rüzgarları esenliğiniz olsun.
Hikmet Çiftçi
18 Şubat 2014
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Evet maalesef bu drdikleriniz mümkün...
şiirin başıyla ayak uçu bir birini tutmuyor hem ölümü düşünüyor hem de sokaklar da karı seyrediyor insanın bi niyeti bi diyeti vardır niyetin ne? sayğılar
Tıpkı Rahmetli Rüştü Onur gibi, (genç yaşta) ince hastalıktan ölen, Tıpkı Rahmetli Rüştü Onur gibi.. Ölmeden ölümsüz şiirler yazan, Rahmetli Muzaffer Tayyip Uslu'ya da Allah'tan rahmet dileriz./ 'Sende nur içinde yat Şair'.
Mümkün mü 'insan' olmamak! İnsan,duygularıyla ve davranışlarıyla insandır!Gerisi 'boş, bomboş sözlerdir!' Kutluyor ve başarılarının sürekliliğini diliyorum sayın şairimizin...Saygı ve sevgilerimle.
Bu şiir ile ilgili 7 tane yorum bulunmakta