Giderken anılarını da götürür gibi yürüyordu ardına bakamadı, pencerede kala kaldı aşık. Bu ikinci bakıştı gamzelere,lise yıllarına dönüp baksa onu görecekti, tam karşısına dikilmişti kaderi, geceye yalnız daldı gözleri.
Yağmurun serpiştirdiği damlalara aldırmadı yürüdü, Ankara sokaklarında yüreği dermansızlaşmıştı, caddeleri adımladı, gecenin yüzü soğuktu, Kurtuluş Parkı’nda ayak izleri kalmıştı, yalnızlığın soğuk elini tuttu, günlerden cumartesi idi, kışların karları üzerine yağıyordu, karışık ve yağmurlu bir nisan gecesinde, çarpıntılarına aldırmadan karanlıklara dalıp gitti.
Renklerin cazibesine aldırmadı, sokak lambalarına baktı, yol gösteren biri de yoktu, kala kalmıştı hayatla.
Tümseklerine takılmıştı Ankara’nın, yokuş yukarı gidilecekti, sormadı mevsimi, bakmadı sokağın adına, tren istasyonuna doğru yürüdü, perdelerden sızan ışıklar sokağa düşüyordu güneş yerine, bozkırlarda olmayı yeğlerdi, başı boş yollarda yürümek isterdi, gözleri boşalıyordu, erken inmişti yağmur ve sırılsıklam kalmıştı teni.
Ayak seslerini duymaz olmuştu, yalnızlık yine elinden tutmuştu.
Nerede kalmıştı, ömrünün neresindeydi?
Hırsla ilk gelen trene atladı, ayakta gitmek istediğinden yer aramadı gözleri, birkaç meraklı göze takıldı önceleri, ama onlarda çekilip gitti, sonsuzluğa takılı gözlere alışamadan.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,