Ölüme Üç Çeyreklik Zaman Var

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Ölüme Üç Çeyreklik Zaman Var

Yüzüme bakıyordun. Hesapsız, korkusuz ve de karanlık bakışlarla... Sana söylediğim son cümleyi düşünüyordun... Belki de ürpererek...
“Canım yanıyor” demiştim sana,
“canım yanıyor ve yangın yerinde dolaşıyor gibi hissediyorum kendimi” demiştim sana...
Ansızın gelen bu cümle sahipsiz kalmış uzun bir müddet...
Sanki boşlukta donmuştu, dar nefesimle çıkan harfler, her kelimenin tüm harfleri donuk kalmıştı salınımları ile asılı duruyordu sanki senin bakışlarında...

Canımın yanması çaresiz ve de dermansız bırakırdı, kusmalarım çıldırtasıya telaşlandırırdı seni. Ama bu sefer ölüme üç çeyrek zamanım var sanki demiştim ilk cümlemden sonra...
Yılların ardından gelen bir yakarıştı bu.
Çıldırırdın kusmalarımdaki çaresizliğimi görünce, dudaklarını yapıştırırdın gözlerime, içerdin şaşkınlık ve acı ile akan gözyaşlarımı, ama hiç acımazdın bana, hiç... Sadece sert görüntünle cesaret verirdin bana...
İşte o zamanlar ben masumlaşır, sakinleşir, tüm hırçınlıklarımdan uzaklaşır, acılarımla koyardım başımı uzattığın boynuna...
Nasıl bir saklanıştı bu acıdan, nasıl bir sinmeydi ölüm korkusundan, nasıl bir teslimiyetti bu boynunun ısısı ile savunmasızca acıdan huzura saklanış...

Kasvet günleriydi bunlar benim acı çektiğim zamanlar. Kimselerden arındıkça, sadece sen kimseme sarılır kalırdım çaresizce ve de korunmak için...

Tüm acılarımı seninle gömerdim diplere ve tüm acılarımla seninle köklenirdim huzura...

Yine öyle zamanlardayım sevgili, ölüme üç çeyreklik zamanım var ve ben teklikle savaşırken, ölüme yaklaşıyordum belki de...

Ölüm kuşları uçuşuyor gözlerimin önünden, gözlerim karma karışık şekillerle cebelleşiyor, kulaklarımda korkunç uğultular var, beynimde binlerce anı görüntü kareleri yer değiştiriyor, beklentisiz zamanları yaşamak istiyorum,
bu üç çeyreklik zaman içinde, başaramıyorum tek başıma bir hastane sedyesindeyim, yeşiller içindeki bir kadın, bir şeyler soruyor, son yediğim yemek, güneşte kalıp kalmadığım, heyecan veya stres yaşayıp yaşamadığımı soruyor, tutarsız düşünceler ve gelgeç fikirlerle cevaplar eksik kalıyor...

Teslim olmuşum hayatın son üç çeyreklik zamanına...

Başım dönüyor, parmaklarıma takılıyor gözlerim, koluma bir alet bağlanırken, elim salınıyor kaslarımdan, parmaklarım kararsız titriyor, gözlerim uykusuzluk içinde, garip bir sıcaklık duyuyorum ayaklarıma doğru uzanan, pervasız kalıyorum tüm düşüncelere, içim sallanıyor sanki ve gözlerim kararıyor tekrar, dilimin altına yarım bilye yapıştırılıyor, korkmuyorum bu değişkenliklerden, damarlarımdaki kan ısınıyor, sadece bakınmak istiyorum karşımdaki camdan görünen iğde ağacına, bir anda kokusunu içimde hissediyorum, garip bir koku farkı ile, gözlerim kararıyor, gece oluyor sanki, yıldızlar kayıyor bana doğru, yıldız sağanağı bu demek istiyorum ama sesim çıkmıyor, konuşamıyorum, cümleler, kelimeler kesikliği ile oluşuyor sanki, konuşamıyorum, tutukluk yapıyor dilim, gülmek istiyorum halim olmuyor, karartılar başlıyor önümde, lekeler, şekiller, başsız insanlar, bir şeyleri işaret ediyor sanki, parmaklarım uyuşuyor, baş parmağımın tırnak altında karınca yuvaları var sanki, uyuşuyor uç kısmı, lif lif ayrışıyor kolumdaki kaslar, göğsüme doğru dar nefesler ve boğuk hırıltılı bir ses çıkıyor ağzımdan, anne neredesin dermansızım, uzat ellerini, tutun bana, nefesimi açacak bir şeyler içir, gözlerim kararıyor anne, ne oldu bana, sen nerdesin anne, nerdeydin bak başım zonkluyor, yüreğim dışarı fırlayacak, derman ver anne derman, der gibi cümlelerle boğuşuyor beynim...

Ölülerim geçiyor gözlerimin karartısından, babam, anneme bir şeyler anlatıyor, karşılıklı duruyorlar başımın önünde, ben zıplamak istiyorum, elim tümüyle uyuşuk, ayaklarım da öyle, kıpırtısız bir dünya bekçisiyim sanki, koşuşturmaları hissediyorum, konuşmalar duyuluyor tok tok ve boğuk, bense dermansızlıkla beklenti içindeyim. Neler oluyor, bir anlayabilsem.

Annem elini omzuma koyuyor, diğer eli ensemde, yüzümü okşuyor, babam kızıyor, bana bir şeyler söylüyor, ne oldu anlat dediğini duyar gibiyim. Sonra anam sırtını dönüyor, dövünüyor, ellerini dizlerine vuruyor, vuruyor, ana diye haykırmak istiyorum, olmuyor, olamayacak galiba, annem yerde, yavaş doğruluyor, iki elinin avuçları yüzümde, ana sıcaklığı diyorum, gülümsemek istiyorum, olmuyor, göğsüm ısınıyor, kalbim yerinden sökülüyor, hayret canım yanıyor, acı peydahlandı eziklikle beraber göğsümden sırtıma doğru, göğsüm inip kalkıyor, araba tekerleği geziniyor göğsümde, avuçlarımı sıkıyorum, ölülerimle konuşuyorum, tüm giden sevdiklerim önümde, sadece yüzlerini, dişlerini görüyorum, sevinç içindeler, bir şeyler söylüyorlar anlamıyorum, babam sırtını dönüyor, eli anamın omzunda, sen çıkıyorsun sevgili önüme, sana doğru adım atmak istiyorum, ellerim sana doğru uzanıyor, başımı omzuna gömmek istiyorum, uzaklaşıyorsun çekingenlikle az geriye ve sanki haykırıyorum sana doğru, sevgili canım yanıyor diyorum, sende hareket ve ses yok, sanki heykelleşmişsin, suskunsun, artık susma, susma artık konuş diyorum, yine ses yok...

Garipsiyorum kendimi, yalnızlığa koşuyorum yine, yetmedi bu yol diyorum, bitmedi bu yalnızımsı kayıplık yolu. Uzaklar diyor, uçsuz sonsuz uzaklar, hep doğuya, doğuya doğru gidecektim, hani ya diyorum, zaman diyorum, zamanı kolladım durdum, zamanda kayboluyorum, zaman çalıyor benden mutluluklarımı, amaçlarımı, tutkularımı, sevinçlerimi, sevme, sevilme zamanlarımı, yine zaman kendi kendine yok ediyor...

Işıklar diyorum ışıklar, karanlıklara sığınmış, hani gölgelerimizi bertaraf eden, ışıklar nerede, senin evinin ışığı yanıyor mu, sevgili, yine sen mi açıyorsun yalnızca evinin kapısını, yine yalnızlığı mı öğretiyorsun kendine, kavuştun mu ışıklarını sadece senin yaktığın evine?

Canım yanıyor sevgili, yüreğim zıplıyor...

Ne demek sevgili, ölüme üç çeyreklik zaman, ne demek?
Neden söyleniyor bana sevgili, neden ölülerim konuşmuyor benimle, neden sen konuşmuyorsun?

Sevgili zaman benim yalnızlıktaki yolculuğum...

Sen yoksun, zaman takılı kalmış yıllar önceki tarihe, ama bu günlerde zamanla benim işim ne?
Konuşamıyorum sevgili, canım bu sefer bir başka yanıyor, bir başka türlü çıkıyor boğuk, tekrarlı sesim, ya sevgili, zamanı konuşmamı da mı durdurdun?

Ellerim titriyor sevgili, avucumun sıkılmış şekilde duruyor, göğsümün üstünden ağaç kütükleri geçiyor yuvarlanarak, ya sevgili, sen, sen nerdesin, neden başımı omzuna gömemiyorum?

Işık, ışıklar doluşuyor gözüme, titremelerim azalıyor, ölülerim hâlâ sen gibi konuşmuyor, ben bir şeyler anlatmaya çalışıyorum, dilim ters oynuyor, bazen üstüne buz düşmüş gibi donuyor...
Ama olsun, ben geldim sevgili, bak ben geldim, ışıklar da yanmış, senin, evininkiler de yanıyor mu?
Merak işte, neden soruyorum ki?

Kendimi karanlıktan atıyorum, camdan, iğde dallarını görüyorum, hayret yanında mimoza da varmış, yeni fark ettim.
Ama çiçeklerdi yok. Olsun, yaprakları sivri yeşil ya, olsun...
Yaprağın rengi, yeşil sevgili, rengi yeşil, renkleri seçiyorum, karartılar kayboldu.
Elimi görüyorum, anamı, annemi, babamı, göremiyorum, ölülerim konuşmuyorlar benimle, hayret be sevgili, hayret, anam sen gibi masallar anlatırdı hep eskilerden, sen gelince hep biz kendimize kendi masallarımızı yazardık, ne oldu o masal kahramanlarına, ne oldu be sevgili, onlar da konuşmuyorlar benimle, ya sevgili, sen bana yalan sevda masalları yazdın galiba, baksana kahramanları da yok ortada...
Hani ne oldu ölüme üç çeyrek zaman var dediğin, masal kahramanı ne oldu, yoksa sevgili, bu masal da yalandan yazdığın masal mıydı?
Baksana ne karartı var, ne de ölülerim konuşuyor, galiba gerçeklik ışıktaydı, galiba gerçeklik mimozanın yeşil sivri yaprağını görmenin gerçeğiydi, ölmekle yaşam arasındaki üç çeyreklik zaman belki de yaşanan bir rüyaydı...

Boş ver be sevgili, iyi günlerde baş koyduğum omzun, kötü günlerde yoksa bırak ömür tükeninceye kadar o omuzun olmasın...

Hayat dar zamanlarda el uzatmayanlarla dolu olduğu gibi, ellerini semaya açarak dua edenlerle dolu...
Çok sevenin yanında olurdu mutluluklar belki de hep...

Ölüme üç çeyrek var zaman da belki de yalan bir masalın adıydı, senin yıllar önce yazdığın sevgili...
Yaşandı bitti, hepsi bu, geriye sadece bir acının izi kaldı, güzel günlerin an zamanlarının arasına üç çeyreklik zamanlık bir acı ve de ölüm korkusunun yapıştığı acı demeti sığmış, bu da bitecek elbet...

Şimdi gülümsüyorum geçmişte uçuşan, ölüme kalan, üç çeyreklik zamanı hatırladıkça, ama korkusu ve de seyri hâlâ meçhul bir zaman dilimi bu, korkusu hâlâ içimde ve nerede bitecek hâlâ sorularla dolu...
Çandarlı

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 25.8.2011 11:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Yılmaz
    Mustafa Yılmaz

    Ölüme üç çeyreklik zaman, bence uzun bir zaman sanırım...ant+10

    Cevap Yaz
  • Ufkun Yaren
    Ufkun Yaren

    Boş ver be sevgili, iyi günlerde baş koyduğum omzun, kötü günlerde yoksa bırak ömür tükeninceye kadar o omuzun olmasın...

    Üç çeyrek zaman kalsın ölüme yada yalanın der gibi şair yürek..kutluyorum hoştu..beğeni ile okudum 10+ANT..Ufkun YAREN

    Cevap Yaz
  • Fatma Avcı
    Fatma Avcı

    susmalar yaşarken beden yürek isyanlardaydı... gitmekle kalmak arasında geçiyordu zaman..yaşanacak bir çok şey var derken beden yürek iflas bayragını göndere çekiyordu...dur diyecek bir yürek beklerken.... saygılarımla...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Mustafa Yılmaz 4