Biz büyüyemedik be dostum!
Meyve ağaçlarını taşlamak ve saklambaç oynamakla geçmiyormuş hayat.
Büyüdük!
Büyüdük de kime büyüdük, neye büyüdük?
Meğer dostluğa kardeşliğe büyümüşüz...
İlk karakola düştüğümüz günü hatırlıyor musun?
Sigara çalmışız!
Ulan biz hayatımızda sevda bile çalamadık be, ne sigarası?
Ama iyi çaldık komiserin gönlünü.
'Bizi mahalledeki dedikoducu Necla teyzeden başkası yargılamadı komiserim”
demesek, sabaha kadar jop kokardı karakol.
Bir, Fatma'nın gönlünü çalamadık!
Hani o saf diye dalga geçtiğimiz Recep vardı ya,
Okulu bitirince altına arabayı,
Koluna da yıllarca peşinden koştuğumuz mahallenin en güzel kızı Fatma'yı taktı...
İçim yandı be, çok sızlandım sonraları.
Biz o kıza üç beş serseri laf attı diye kavga ederken bileğimizi kıralım,
O gitsin ana kuzusu recepe varsın...
Varsın, varsın olsun.
Boşunaymış zaten kızlara hava olsun diye kitap kiralayıp mahalleden hava atarak geçişimiz.
Gerçi ön sözünü bile okumadan kahveye koşar okeye otururduk.
Kendimizi sevdirsek de hiçbir aşkı tadında bırakamazdık.
Delikanlıyız ya; daha ilk günden sahiplenir,
Ona bakma, şunu giyme diye hesap sorar ve hep terk edilirdik.
Akşam olunca, terk edilmişliğimizin şerefine ucuz şarap alır,
üzerine de kaybettiğimiz aşklarımızı tütün yapar, sarar içerdik.
Gerçi onu da pek beceremezdik.
”Bu bünye neleri kaldırdı ulan!
Bir yetmişlik daha olsa içerim”
der ve sarhoş olunca bünyelerimizi birbirimizden başkaları kaldırmazdı...
Çok dalga geçerdik birbirimizle ama hiç küsmezdik.
Hani benim yavuklum Ayşe vardı...
Sonunda kabul etti aşkımı.
Bana “Beni bara götürmeyecek misin“ deyince dellenip
“Ne barı ulan! ne barı, gideceğimiz yer Hasan amcanın ambarı! ” deyince
ondan da tekme yemiştim.
'Nerden bilelim dans etmeyi güzelim,
Mahsuni şerifin hiçbir şarkısında oynamadık ki biz! “ dedim diye,
günlerce senin de diline dolanıp mahalleye madara etmiştin beni...
Utancımdan iki hafta kahveye çıkmadım.
Çok uğraştın sonraları gönlümü almak için.
Hatta bir keresinde ninenin emekli maaşını çekip bana gelmiş
“Çalıştım, kazandım. Hadi içelim” demiştin.
Sabaha kadar alem yapmıştık.
Sabah ninen oklavayla kapıya dayanınca anlatmıştın her şeyi...
Korkudan iki hafta eve gidemeyip bizde kalmıştın.
Parayı tekrar biriktirmek için az mı kömür taşımadık sırtımızda!
Bir keresinde parasız sinemaya gitmiştik.
Ben görevliye biletler arkadaşta deyip dalmıştım içeriye, seni almadılar.
Çıkınca benden dinlemiştin filmi..
”Tam kavuşacaklarken Ferdi babanın kucağında öldü kız” deyince,
başlamıştın ağlamaya...
O günden sonra bizi hiçbir film o kadar etkilemedi.
Hayatımızın başrol oyuncusuydu dostluğumuz...
Cebimizde beş kuruş olmasa da en zengin hayalleri kurardık.
Hatırlarsın! İşaretli bir kaya vardı Hacer ninenin bahçede.
Orayı kazıp define bulacaktık da köpekten korkup giremezdik bir türlü.
Önce Hacer nineyi kaloriferli eve taşıyıp rahat ettirecek,
bizde gül gibi yaşayıp gidecektik...
O kadar inanmıştık ki o hayale.
Garibim bakkal Remzi amca bile ona olan şarap borcumuzu defineyle ödeyeceğimizi zannederdi...
Hacer nine öldükten sonra apartman diktiler oraya.
Her gördüğümde o taşla birlikte hayalim de gömülmüş gibi hissederim kendimi.
Ve Remzi amca da kahrından dükkanı kapattı,
çok geçmedi o da gömüldü toprağa…
"Bir gün gelecek, biz de şu lüks restauranttan yemek yiyeceğiz" derdik ya hep;
Ben halâ bol kepçe lokantasına gidiyorum.
Sağ olsun Yusuf dayı çorbanın yanına ekmeği bol veriyor...
Yoksulduk be ahbap,
Alın terimizden başka mal varlığımız olmadı.
Hatta işsizdik, serseriydik belki ama hiç kaçırmazdık Cuma namazını,
sitem etmezdik Allah'a...
Ensesi kalın vicdanı ince insanlara benzemedik hiç...
Saygılı insanlardık,
Aynı tastan sekiz-on kişi yemek yer,
son lokmaya dokunmazdık...
Ve ben halâ fakirim.
Bir, yüreğimi zengin eden o eşsiz dostluğun vardı, o da kayboldu...
Bu sana yazıp yırttığım kaçıncı mektup hatırlamıyorum bile.
Baban anneni aldatınca resti çekmiş,
terk etmiştiniz buraları.
Bir daha haber alamadık sizden...
Şimdi tek tabanca dolaşıyorum,
sensiz bir kişiye bile dostum demedim, diyemedim.
Kurşun sıkayım böyle hayatın içine,
anlayan yoktu senden başka halimden...
Ben yine halâ aynı kahvede sen gelirsin diye pinekleyip
Boş sandalyene çay ısmarlayıp duruyorum.
Ve artık yavaş yavaş umudumu kesiyorum...
Sensiz bir ayağı çukurda yalnızlığımla,
bu sefer okeye değil ama
ölüme tek taşayım be dostum,
ölüme tek taşayım!
Kayıt Tarihi : 16.9.2006 12:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Boş sandalyene çay ısmarlayıp duruyorum.
Ve artık yavaş yavaş umudumu kesiyorum.
Sensiz bir ayağı çukurda yalnızlığımla,
okeye değil ama ölüme tek taşayım be dostum,
ölüme tek taşayım...
tüylerim diken diken oldu :((
okeye değil ama ölüme tek taşayım be dostum,
ölüme tek taşayım..
Sevgili dost, umuda her zaman bir taşın olsun inşallah. Uzun ama, anlamlı ve güzel bir şiir okudum, tebrikler.
Saygıyla.
Boş sandalyene çay ısmarlayıp duruyorum.
Ve artık yavaş yavaş umudumu kesiyorum.
Sensiz bir ayağı çukurda yalnızlığımla,
okeye değil ama ölüme tek taşayım be dostum,
ölüme tek taşayım...''
Yaşanmışlıkların şiirsel bir dille anlatımı. Finali vurucu dizelerle bitmiş. ''ölüme tek taşayım''...
Çok güzeldi. Tebrik ederim...
Sevgi ve saygı ile...
bu güzel şiiri antolojide de okumak çok hoşuma gitti...Teşekkür ederim
TÜM YORUMLAR (5)