yaz aylarından biriydi, şaşkın ve ataerkil bir vasiyette kıyıdan biraz uzak bir şekilde yüzüyorum ansızın bir ışık belirtisinin etrafı sarması ve kent'e gem vurmasına şaşırmıştım . beliren ışığa doğru yönünü çevirirken, bir takım seslerin yalnızlığıma iyi geldiğini farkettim. vücudum kontrolü bırakmış kitlenmiş bir vaziyette denizin üstünde kala kalmıştım. denizin ortasında tek ben kalmıştım, herkes bir hışımla fırlamış denizden. ve herkes tek bir ağızdan garipçe sesler çıkıyordu. ne olduğunu anlamaya çalışmama ramak kala, batıyordum suyun dibine birisi ayaklarımı yalıyor, sanki üzgünlüğün birden fazla versiyonunu üstümde dememişler. kırlardan koşarken, delip geçtiğim o çiçekler, gelmişti aklıma. sırtıma güneş vururdu. ben ise onun sıcaklığını içimde hisseder ve böylece karşı koyardım tüm soğuk kalpli insanlara.. durum bundan ibaret iken, yol aldığım deniz'de güneş yoktu, ve ben üşüyordum. arkamı döndüm ansızın. ve o büyük köpek balığını gördüm.. eminim tanrılar bile bunu yaratırken korkuyla dolmuştur her yanlarını çünkü; ben ölüme o kadar yakındım, uyumayı hayal ettim. hiç bilmediğim o atik hareketlerle kulaç atmaya çalıştım. kimisi buna"ölümene kulaç atıyor, ve hiç bitmeyen sancıya rağmen kaçarken denizden tanrıya olan öfkesinin yanıldan ibaret olduğunu düşünüyor" diyordu, ben ise küçük delikten sıkışan bir fareyim, kellemi hangi kedi koparacak diye düşünüyordum. ayağım yerden kesildi, hiç görmediğim seslerin, ve ışığın ansızın önüme düşmesi beni artık korkutmuyordu, kulaç atıyordum. o koca, büyük: eşsiz yüzengeçten sanki daha hızlıymışım gibi.. benimle oyun oynuyordu. altımda yüzüyordu, dişlerini bazen açıp bazen kapatıyordu. gülüyordu belki de şaşkınca ona bakan, korkudan suyun altında bile donan bana.. sesler kesildi, şu geriye çekildi ve öldürüyordu bu karanlık sessizlik..
aşk bir kaç pahalı, yıldızdan ibaretti, çünkü; satın alınmayacak kadar pahalıydı. bana ise miras kalmıştı, odama mavi bir duman gibi girmişti. kendimi kıyıda yatarken buldum. ben ise cenazemde, çelenk'ler bekliyor. dua'ların gökyüzü'ne ulaşırken hışımla çıkmasını umuyordum..
o ölüm, kulaçları işe yaramıştı. belki de tanrı oyununu oynarken hiç farketmemişti, benim ona kurduğum oyunu. çünkü; balıkların bile üstünde duran ben korkusuz ben, ansızın olan ben, nasıl da basit bir ölümü hak ediyor olurdum..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta