Şu köşede çardak vardı sarmaşıkları olan
Şu yanında çekirdeği kırmızı domatesler
Kahkahaların vardı bahçevana eşlik eden
En uzak çevrelerde dillenmişti güzelliğin
Ne olmuş yeşil giysine yırtılmış rengi soluk
Güzel bahçem sende mi döşeğe düşecektin
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
"HER VARLIĞIN ÜZERİNE FANİLİK DAMGASI VURULMUŞTUR ! BAKİ OLAN İSE SENİN RABBİNİN VECHİ-YÜZÜDÜR-DİR" SURE-İ ER-RAHMAN-
"SENDE ÖLECEKSİN ONLAR DA ÖLECEKLER!" -AYET MEALİ-
"BÜTÜN NEFİSLER-KİŞİLER- ÖLÜMÜ TADICIDIR" -AYET MEALİ-
"BEN BATIP SÖNENLERİ SEVMEM!" -AYET MEALİ-
Herkese hayırlı ömürler hayırlı ölümler dilerim.
Büyük bir özlem ve hayıflanma.Doğayı insanla perçinleştirme. çok hoş anlatım. severek okudum. kutlarım. Usta. selam size.
Metropole teslim ollunca yitirilmiş güzelikler...
Abdulkadir Budak
Ünlü şair
Doğadan kopartılan bir bahçe bakılmadıkça hükmü dağdır.
Dağa ver sonra geri al ve bağ yap.
Şair dağa vermiş.
Hadi bağ yapalım bahçemiz olsun yine.
Çok güzel betimleme
Kıssadan hisse kendi bahçemizi yeniden betimleyelim.
Şu köşede çardak vardı sarmaşıkları olan
Şu yanında çekirdeği kırmızı domatesler
Kahkahaların vardı bahçevana eşlik eden
En uzak çevrelerde dillenmişti güzelliğin
Ne olmuş yeşil giysine yırtılmış rengi soluk
Güzel bahçem sende mi döşeğe düşecektin
O beyaz badanalı kırmızı kiremitli
Gönlünü çelmeye çalışan konut nerde
Nerde kuş seslerine karışan çocuk sesi
Ya esnek dallarına kurulan salıncaklar
Konuş ölümcül bahçem dilini biliyorum
Çıngı mı düştü içine erken mi bastırdı kar
Koltuk değnekleriyle ayakta duruyorsun
Nerede güllerini sürekli koklayanlar
Kelebeklerin hani bal devşiren arıların
Yüzün niye sararmış ya ellerin nerede
Kımıldat dudağını beni tanımadın mı
Çekip gitmiş gibisin yabancı bir iklime
Gül biçimi kaşıklarla yenen öğle yemeği
Nerde sularını güneşe öptüren havuz
Kıvrak tepsilerde koşuşan demli çaylar
Bir kara yel mi esti göğüs geremediğin
Kıtlık kıran mı geldi gittiler birer birer
Ilık nefeslerini her şeyden çok sevdiklerin
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta