Geldi uzun kışın kulakları yiyip bitiren soğuğu
Kan ovalardan tepelere çıkmaz artık
Kaplanır bembeyaz zambaklar ile elma dağının doruğu
Bir yandan yeraltının öfkesi akar ılık ılık
Bu kadar gaddar ve kin dolu iken doğa
Çıkmak akıl karı mıdır beyazları eğne dolayarak
Uyuz köpekler ve hayaletlerle dolu sokağa
Yine de atıldı elinde gümüş ayna ve sapı kırık tarak
Güzelliğini hissetmekten aciz, kör gözler
Sokuldular birbirlerine sığınarak en yakın melceye
Çıktı kurumuş dudaklarından anlamsız sözler
Birden meftun oldular, önlerinden geçen dibaceye
Zannımca o da farkında değildir ayın
Güneşin ışığını çaldığını gece vakti sinsice
Huzuru bulmak için arşınladı yolları dalgın
Uzaklarda bıraktı bütün anılarını, dostlarını sessizce
Uzandı bitmez sarp yolların eteğine
Kalbi geceden daha koyu bir karaltı
Kuşandı tekinsizliğinin prangalarını ayak bileğine
Süzüldü dudaklarından sessizliği rahatsız eden acılı bir hırıltı
Düşüverdi bir dolu tanesi gibi bedeni
Sardı mahlukat her zerresini birden
Fakat yaraşır mı küçük adamların basit töreni?
Son kez ağlaştım başında sabaha kadar kederden
Bir kandırmacadan veya basit bir oyundan ibaret ise de ölümü
Yine de fark etmez gülmek ya da ağlamak
Zamanı gelince benim de alan olur yükümü
Yaralarımı sarar bir avuç kara toprak
Kayıt Tarihi : 5.11.2022 23:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!