Hüzzam bir ömrün hüzün ihtilal’indeyim yar, yürüyorum uçurum boylarında
Unutulmuş rüyaların karelerine çağır bedenimi, musalladan önce al kollarına
Günüm ol, doğ şafak gibi sabahlarıma, ölümsüz şiirlerle ibadete durayım sana
Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
Devamını Oku
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
dervis sizin gibi böglesine askla dönmedi belkide...tebrikler...
İlkbahar olsun her mevsim, gizle beni aşkınla ruhundaki cennet kokulu odanda…
sessizlik yağmurları yağmasın...
hep aşk olsun...
çok güzeldi yine bir Selahattin YETGİN klasiği..tek kelime ile ENFES...
TEBRİKLER
'ONUR' AŞKA SUNULACAK EN DEĞERLİ ARMAĞAN ... ŞAİR BUNU BAŞARMIŞ DİZELERİNDE SAYGIYLA FATMA HATUN ESEN
Evet soylu hayaller... En zamansız anda sarmalayan yalnızlık kollarındaki sıcaklık gibi... Kaleminiz var olsun Selahattin Bey... Selamlar...
Bil ki gül bakışlım; ‘ölmek üç günlük ağıt, sakla beni yüreğinin doğurgan ve ölümsüz topraklarında’. Bırak, ihtilaller çıksın teninde, sesini içinde sakla suskunluklarının.
YÜREĞİNİN İKLİMİNDE SAKLARKEN ONU, BEREKETE TESLİM ETMEK SUSKUN SIZILARIN İÇİNDEKİ GÜLÜ...
ELBETTE TAM PUAN...
GÜZELDİ ÇOKKK....
Akıcı ve sürekleyiciydi.Tebrikler,selamlar.Şükrü Topallar
'Al götür beni desem, gülüşlerinin terli iklimlerine. Notlar düştüğün bir yaşanmışlığın defterlerini yırt at desem. Göçebe bir dünyanın kirli mintanlarını çıkar desem üzerimden. Bil ki gül bakışlım; ‘ölmek üç günlük ağıt, sakla beni yüreğinin doğurgan ve ölümsüz topraklarında’. Bırak, ihtilaller çıksın teninde, sesini içinde sakla suskunluklarının. Bir dağ yamacına ek sevdanın en ulu tohumlarını. Çıplak ayaklarınla ez, kokun sinsin içime, bir yaşamak türküsü gibi dol aşklarla ezgili yüreğime ve dilersen, kaldır başını, kavuşma yıldızlarını indir, sensizlik yağmurları yağmadan üzerime.'
TAHİR İLE ZÜHRE'NİN DESTANI GİBİYDİ CAN DOST.SEVİLENLERİ KAVUŞTURMAYANLARIN, YAMAÇTA GÜLE DÖNÜŞEN TAHİR VE ZÜHRE'NİN ARASINDA KARA ÇALI OLUŞUNU HATIRLADIM.RÜZGAR HER ESTİĞİ,NDE GÜLLER SAVRULURKEN ÇALIYA TAKILIP D KANAR YÜREKLERİ. VELHASILI YİNE HARİKA BİR YÜREK SESİ OKUTTUN BE USTA.KUTLUYORUM.
Biliriz ki, yüreğimizi atıl tutan, kendi karelerinden çıkarak gecelerde bizi bulan sevda resimlerinde hep bir kavuşmanın çepeçevre yalnızlığına kollarımızı dolamak isteriz. Kendi öyküsünün renkleriyle denizleri düşleyen, kendi sağanaklarındaki ıslanışların ezginliğiyle aşkın derinliklerinde kendini gizleyen, güneşe yürüyenlerin ardında bıraktıkları gölgeler gibi, kendi isimsiz öykülerine bahanesiz ağlayanların soylu hayalleridir aşk.
…/..
Nerede kalmıştık üstat, biz bizi biliriz… Kendi isimsiz öykülerine bahanesiz ağlayanların soylu hayalleridir aşk… Barok dönemin kahramanları olmayı düşleyip altının ışıltısıyla parlayan bir geceye adımızı verircesine yaylı sazların noktürnünde; sevgilinin reveransıyla mor kadife tuvaletin omuzlarına dökülen saçlarımızla kristal yüreğimizi avuçlarına bırakırız en büyük masalımızın. Soylu hayallerimizin gerçeğinde ağlamayı kendi sağanaklarımıza yeğleyerek aşkı kucaklarız. Ve biz, aşkı sır gibi yüreğinde taşımayı bilenler ucuz pazarların arz-talep dengesinde pul olmayı yeğleriz.
Bazen, sessizliğin memesindedir hüzün. Sağdıkça dinginlikle sarar insanı. Her acı, kendi girdabını kuşatan bir düşün yansımasıdır, gölgeli mutluluklarla yıpratmaz göğsünün duvarını. Yaşamak, kırık gündönümlerinde hayatın ceplerini karıştırırken, örselenmiş dudaklarımızda bir türkü büyür ve biz o nakaratı kendimizden çıkan türkülerde içimizdeki sancıları bölüşürüz. Dumanı sadece kendini saran dağlarla, tuzunu derinliklerinde saklayan denizlerle ve ruhtaki acılarını düşünüşlerinde sorgulayan insanlarla bir bütündür bu küre. Unutuldukça güçlenir, unuttukça içlenirsin.
…/..
Suskularımızı paylaştıkça kendimizle dinginleşen yüreğimizin esrik rüzgarları dinler iç fısıltılarımızı. Acı diner, içsel yolculuğumuzun bir durağında unutulan “ben”imiz ile uzun bir sohbet başlar. Masada meze, kadehte meydir eski gözyaşları. Katrana karıştırıp savurduğumuz hüzünden geriye kalan kül ise geçmişin yaralarıdır.
Göğsümüzü örseleyen yorgun yakamozların kırık uzantılarında hep bir başınalığın derin iç çekişlerine vurur imgeler. Sorgulardan arınmış gemilerin yaslı güvertelerinde ay'ı izler bir kadın, bir sevdanın geliş türküsünü diline dolayarak. Kıyım sızılar küresine bir gül atar, deniz dalgalanır ve alır gemiyi götürür aşkın o çok uzaklardaki adalarına...
…/..
....................nokta
Al götür beni desem, gülüşlerinin terli iklimlerine. Notlar düştüğün bir yaşanmışlığın defterlerini yırt at desem. Göçebe bir dünyanın kirli mintanlarını çıkar desem üzerimden. Bil ki gül bakışlım; ‘ölmek üç günlük ağıt, sakla beni yüreğinin doğurgan ve ölümsüz topraklarında’. Bırak, ihtilaller çıksın teninde, sesini içinde sakla suskunluklarının. Bir dağ yamacına ek sevdanın en ulu tohumlarını. Çıplak ayaklarınla ez, kokun sinsin içime, bir yaşamak türküsü gibi dol aşklarla ezgili yüreğime ve dilersen, kaldır başını, kavuşma yıldızlarını indir, sensizlik yağmurları yağmadan üzerime.
…/..
Bir senfoninin finalindeki allegro çıkış yapan ezgiler gibi aşka seslenişin, orkestra eşliğindeki oratoryosunu yazıyorsunuz Selahattin Bey. Aşk, ibadet gibi kutsal oldukça gerçektir…
Üstada sevgi ve saygılarımla…
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta