ÖLÜM
Ölüm en büyük hakikat. Her an yanı başımızda olan, bizi adım adım kovalayan, gölgemizden daha fazla bizimle olan gerçek. Doğduğumuz andan itibaren biz takip eden casus yazılım. Bizim tek kılavuzumuz, başımıza Hak tarafından dikilmiş bekçi. Tek ve en büyük gerçek. Zamanı gelince bizi alıp götürecek elçi.
Fani oluşumuzun en büyük habercisi. Bu fani oluş aslında her şeyin anahtarı. Ama biz onu çevremizden uzaklaştırmak ve unutmak için her şeyi yapmışız. Öce mezarları evlerimizden uzaklaştırmış, sonra semtlerden kovmuş, sonra da şehir dışına çıkarmışız. Ama şehir büyüye büyüye onu içine almış, biz tutup onu kaldırmış, atalarımızın kemiklerini çuvallara doldurup görülmedik, bilinmedik yerlere fırlatıp atmışız.
Yakınlarımızdan biri ölünceye kadar umursamamış, hep kendimizden öteye atmışız, bir türlü kendimize yakıştıramamışız. Yakınlarımızdan biri ölünce de önce aşırı tepki göstermiş, ağlamış, sızlamış, bağırış çığırışlara başvurup kendimizi teselli etmeye çalışmışız. Tekrar eski hayatımıza dönmüş, o hiç yokmuş gibi, gündelik rutin hayatımızı yaşamaya devam etmişiz.
Bu gaflet hep sürmüş ama bir türlü uyanmayı denememiş, dünyaya dalmayı sürdürmüşüz. Bir oyun ve oyuncak olan dünyadan bir türlü sıyrılamamışız, bir türlü muhasebeye yanaşamamışızdır. Gündemdeki işler, arzular, hevesler bir türlü yakamızı bırakmamış, hırs ve tamahımıza mağlup olmuşuz.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta