-Taziye yerlerine gidince, Kur'an-ı Kerim'den bir süre okuduktan sonra sohbet kısmında bu konuşmayı yapıyorum. Sizlerle paylaşmak istedim.
Mehmet Demir AtmalıKayıt Tarihi : 12.1.2007 11:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ÖLÜM GERÇEĞİ _Yaratıcı’nın dışında, her şeyin bir başının, bir de sonunun olması değişmez bir kuraldır. Bu kuralı koyan eser sahibi, eserinin yaşayabileceği kural ve kaideleri de koymuş ve elçileri ile ona bildirmiştir. İnsanların, Hayvanların ve Tabiatın üremesini “oto kontrol” sistemi ile dengede tutmuştur. _İnsanların üremesini kontrol için, “Ölüm İlacını” vermiştir. Enbiya Süresi 34’de; “Biz senden önce de hiçbir insana ebedilik(ölümsüzlük) vermedik.” Buyuran Allah, bu konuda kararlı olduğunu şu iki Ayet-i Kerime ile belirtmiştir. Cuma Süresi 8’de; “Onlara deki; haberiniz olsun. O Kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size kavuşacaktır…” Yine Nisa Süresi 78’de; “Her nerede olursanız, ölüm size erişir; velev ki, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bulunun…” diye buyuran Allah, bu işten kurtuluşun olmadığını beyan ediyor. Yine bir Ayet-i Kerime’de; “Her nefis ölümü tadacaktır.” Buyurmaktadır. _Bu “Oto Kontrol” sistemini, Farelerde daha bariz görmek mümkündür. Araştırmalara göre, Farelerin yaşadığı bölgede nüfusları çoğalarak, belirli bir seviyeyi aştığı takdirde, Dişi Farelerin Dışkısı’nın yaymış olduğu “farklı bir koku” ile Erkek Fareler geçici bir süre “Kısır” kalmaktadırlar. Nüfus yoğunluğu normal ölçülere indiği takdirde, Dişi Farelerin Dışkısı’nın yaymış olduğu bu “koku” yok olmaktadır. Bu koku giderildiği andan itibaren Erkek Farelerde “Kısırlık” olayı kalkmakta, üreme yeniden başlamaktadır. Böylece Farelerin Nüfusu dengede kalmaktadır. Bu İlahi dengeyi koyan biri olmalıdır. İşte “o biri” bulduğumuz an, İmanı kurtarmış sayılırız. _Ancak İnsanlar için, henüz ölümün dışında, böyle bir “Oto Kontrol” sistemi bulunmamıştır. Belki de vardır, biz insanlar onu keşfedememiş olabiliriz. Böyle bir buluş olduğu takdirde, istenmeyen çocuk veya Kürtaj Vahşeti ortadan kalkmış olur. Doğum kontrol ilaçlarının yan etkilerine katlanma mecburiyeti de kalkmış olur. _Bir Avuç Toprak _İnsan, Topraktan(Balçık-Çamur) yaratıldığı için, yeniden Toprağa dönecektir. İnsan, Toprak kökenli Element, Mineral ve Vitaminlerle beslenmektedir. Öyle ise, yine yok olmadan aslına dönecektir. “İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun” Ayetinde belirtildiği gibi; “Allah’tan geldik, yine O’na döndürüleceğiz.” Yani bizi yaratan bu dünyaya gönderdiğine göre, yine onun emri ile öldüğümüzde, ona dönerek, yine ona itaat edeceğiz… _İnsanoğlu bu ölüm işini sevmemişe benziyor. Peki, bir an için ÖLÜMSÜZLÜĞÜN var olduğunu kabul edersek, durum daha da vahim olacaktır. Çünkü artan nüfus Dünya’ya sığmayacağından, var olan ve üretilen dünya nimetleri, insanlara yetmeyeceği için, aç kalan insanlar “hemcinsinin etini” yemek zorunda kalacaktır. Bu gün Afrikada olduğu gibi. Aslında Ölümsüzlüğün getireceği sonuçlar, çok daha kötüdür. _Yaşlı, yatalak, çaresiz hastalıklara yakalanmış insanlar, bazen ölümü isterler de ellerine geçmez. Çünkü ona tanınan süre dolmamıştır. “Ölüm bilenler için bir nimettir.” Ayeti imdada ulaşır. İnsana Şah Damarından yakın olan Yaratıcı, onun acını dindirmek için hemen “Ölüm Nimetini” verir. Eğer ölüm olmasaydı, Dedesinin dedesi yatalak olan bir evladın, atasının rızasını alarak Cennete girmesi mümkün olamayacaktı. Ancak Cenab-ı Allah, Bakara Süresinde; “Allah, insanların götüremeyeceği yükü yüklemez” buyurmaktadır. Bu nedenle evlatlara fazla yük yüklemeden, atalarına Ölüm Nimetini vermiştir. _Biz insanlar, çevremizdeki ölümlere, Tren’e bakar gibi bakarız nedense… Halbuki, akraba ve yakınımızda ölen her kişinin ardından, üzülmekle birlikte, derin düşünmeliyiz. Bu ölümden, anlamlar çıkarmalıyız, sorular sormalıyız kedimize. Her gün, her ay, her yıl bir kuşak, yani binlerce insan aramızdan ayrılarak, bir yerlere gitmektedir. Bir bakıyoruz, Ninemiz, Dedemiz, Annemiz, Babamız bizi terk etmiş gitmişler ve bizi yapayalnız bırakmışlar. Bu çok sevdiğimiz insanları, kendi ellerimizle toprağa gömmüş ve gelmişiz. Bunlar, bu karanlık ve havasız yerde ne yaparlar, ne ederler, ne yer, ne içerler? Onların sonu bu kadarcık mı olacaktı? Benim de mi sonum bu olacak? Bu yolun devamı yok mu? Bu hayat böyle bitmemeli, başka bir dünya olmalı? Bu gibi soruları kendimize sorabiliyorsak, hiç olmazsa Cuma Namazlarına ve Oruç tutmaya başlamış isek, o zaman bizde bir gelişme var demektir. _Yok, eğer ölümlerden sonra bir tefekkür yapamıyorsak, yaratılışımızın gayesini dahi anlamış değiliz, sonucu çıkar. Bu ölümlerden sonra varmış olduğumuz sonuç, bizi biraz daha olgunlaştırmalı, yavaş yavaş elimizi, eteğimizi haramdan çekmeli, ibadete başlamalıyız. Her şeye rağmen bizde bir değişiklik olmamışsa, Tren’e bakmaya devam ediyoruz demektir. _Yaratıcının, bu kadar Mükemmel yaratmış olduğu varlığın hayatını ölümle sonlandırması beklenemezdi zaten. Dünyada hakkını alamayan mazlumların, “hakkını aheste aheste” alacağı bir yer olmalı. Hiç kimse yaptığı ile kalmamalı. Bir hesap yeri olmalı… Herkesin eşit yargılandığı bir yer olmalı. Bu hayat böyle bitmemeli, ikinci bir yol olmalı. İşte bu ikinci yol, kurtuluş yolu, “Ahiret” yoludur. _Pazar-Mezar İlişkisi _İnsanın ömrü, iki Ezan arası kadar kısadır. Doğarken okunan Ezan, ölürken okunan Ezan… Bir baktık ki, 80 yıllık ömür bitmiş meğer… Bu konuda Yunus EMRE şöyle diyor: “Ana rahminden çıktık pazara, Bir Kefen aldık, döndük Mezara…” _Dünya denen pazara, helalinden sadece bir KEFEN almaya geldik ve akşam oldu, Pazar bitti ve ömür de bitti demek istiyor. Yine Yunus, bu dünyada emanetçi ve nöbetçi olduğumuzu, asıl mülk sahibinin Allah olduğunu, bizim emanet mal-mülk ile EBCİLİK oynayarak, kendimizi oyaladığımızı, kandırdığımızı, bir gün nöbeti terk edeceğimizi şu mısralarla ifade ediyor. “Mal da yalan, Mülk de yalan… Var biraz da; Sen oyalan…” _Bir Bardak su _Bir gün Harun Reşit’in elinde bir bardak su, içmek üzere iken, bir alim sormuş; -“Sultanım bir dakika! Anlaşılan çok susamışsınız. Bir güç ve kuvvet, bu suyu içmenize mani olsa ne yaparsınız? ” demiş. _Harun Reşit, biraz düşündükten sonra; -“Bu suyu içebilmek için malımın, mülkümün yarısını veririm.” Demiş _Harun Reşit Suyu içtikten sonra, yine alim sormuş: -“Afiyet olsun sultanım. Bir güç ve kuvvet, bu suyu çıkarmanıza engel olsa ne yaparsınız? ” demiş. _Harun Reşit yine düşünmüş ve bakmış ki, iş daha kötü. Ve cevap vermiş: -“Bu suyu çıkarmak için malımın, mülkümün tamamını verirdim.” Demiş. Alim son noktayı koymuş: -“Sultanım, sizin dillere destan servetinizin “BİR BARDAK SU KADAR DEĞERİ YOKMUŞ” demiş. _ Bu örnekten şunu anlamış oluyoruz; Hayatımızda bir bardak suyun ve onu süzerek çıkaran böbreklerimizin nimetini, hiçbir maddi değer ile ölçemeyeceğimizi anlamış bulunuyoruz. _Ölüm de Var! _Hazreti Ömer Halife olunca, bir adam görevlendirmiş ve adama şöyle demiş: “Bana her gün ölümü hatırlatacaksın. Ölümü hatırladıkça adaletten şaşmayacağım.” Demiş. Adam her gün birkaç defa; “Ya Ömer Ölüm de Var! ” diyormuş. Hz. Ömer, bir gün Ayna’nın karşısına geçmiş, SAKALINA BEYAZ BİR KILın düştüğünü görmüş. Hemen görevlendirdiği adamı çağırmış; -“Senin görevin bitti! ” Demiş. Adam birden şaşırmış; -“Bir kusur mu işledim? Görevimi eksik mi yaptım? ” Demiş. Hz. Ömer: -“Hayır, sen vazifeni tam yaptın. Ancak, bu gün SAKALIMA DÜŞEN ŞU BEYAZ KIL var ya, işte o SENİN VAZİFENİ YAPAR ve bana her gün ÖLÜMÜ HATIRLATIR” Demiş. _Peki bizim Saçımızda, Sakalımızda çıkan beyaz kıllardan hiç ibret almıyoruz. O BEYAZ GİYİLİ ASKERLER, her gün bize ölümü hatırlatarak; “Ey Sahip, Ölüm de Var! ” diyorlar. Ne kadar arsız, vurdumduymaz olsak da, bu beyaz kılların varlığı, ölümün bize yaklaştığının habercileridirler… _Mevlana, bir Papaz ile tartışırken; “Senden yirmi yaş küçük sakalın ağarmış, sen hala karanlıklar içerisindesin.” Demiş. Bizde de sakalı ağarıp, karanlıklar içerisinde olan, anlı Secdeye gelmemiş, “Mutfakta-Tuvalet arasında Hamallık yapan, nice zavallı gafiller vardır. _Şükür Mahkumu _Mevlana; “Bir saniyede Allah’a iki defa Şükür borçluyum” diyor. Çünkü ne kadar yaşayacağımıza dair, Allah ile bir antlaşmamız yoktur. Ölüm, genç-yaşlı demeden alıp götürüyor. Belki de vademiz dolmuştur, yarın öleceğiz. Öyle ise, işin içerisinde nefes alıp verememek, nefes verip alamamak vardır. Bir saniye içerisinde, bir nefes alır, bir nefes veririz. Hele burnumuzu, ağzımızı iki dakika kapatalım, halimiz nice olur. Bu nimetin karşısında, saniyede iki şükür borçlu olduğumuza göre, ömür boyu almış olduğumuz nefeslerden dolayı, ŞÜKÜR MAHKUMU sayılırız. _Perde Arkasından Haber _Sevgili Habibi’ne dahi ölüm acısını tattıran Allah, diğer insanları muaf mı tutacaktı? Büyük Allah dostu Enbiya ve Evliyalara, ölümlerinden önce, ölüm anı bildirilirmiş. Peygamber Efendimiz, öleceğini bildiği için, insanları toplamış ve o meşhur “Veda Hutbesi”ni vermiş ve insanlarla helalleşmiştir. Büyük zatlar ölümden hiç korkmamışlar, hatta onu bir Bayram gibi karşılamışlar. Mevlana ölüm gecesini “Şeb-i Aruz”, yani “kavuşma gecesi” olarak ele almıştır. _Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK: “Ölüm güzel şey; budur perde arkası haber… Hiç güzel olmasaydı; ölür müydü Peygamber? ” demiş. PERDE ARKASINDAN(Ahiret) haber almak istiyorsak, ölüm denen PERDEyi aralamak zorundayız. Ölüm denen şey, kötü ve korkulur olsaydı, Allah’ın Peygamberi, Sevgilisi ölür müydü? Yoksa Kainatı, O’nun yüzü suyu hürmetine yarattığı Hz. Muhammed’i öldürüp, kızgın çöllerin altına gömer miydi? Demek ki bu perde aralanmadan, Maksuda ermek mümkün olmayacaktır. _Yüce Maksat _İmam-ı Gazzali de Maksuda erme konusunda benzer şeyler söylüyor; “Sakın sanmayın ki, ölüm hep yok olmaktır. O gerçek bir hayattır, yüce bir maksattır. Sanmayın ölüm, şiddet ve elem demektir. O, sadece bir evden, başka eve göçmektir…” _Gazzali, ölümün yüce bir maksat olduğunu ve bir evden, başka bir eve geçmek veya göçmek olduğunu söylüyor. Cenab-ı Allah bir evden, diğer eve geçerken bizim yardımcımız olsun. Hesabını kolay verenlerden ve Cennete girenlerden etsin. Amin… 07.06.2004-Mehmet Demir Atmalı-Gaziantep

TÜM YORUMLAR (1)