OLUKÖZÜ BELDESİ- HALK kültürü ARAŞTIRMAS ...

Bekir Tolu
144

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Oluközü Beldesi (Halk Araştırması)

Oluközü Beldesinin manileri,
gelenek ve görenekleri,



Tamamını Oku
  • Zerrin Özgür
    Zerrin Özgür 28.02.2008 - 10:56

    Çok güzel emek verilerek hazırlanmış bir çalışma...Ülkemin zengin kültürünü yansıtıyor...Çogu bildik zamanımızda da yaşamakta olan geleneklerimizden...Unutulmaması gereken o kadar güzelliklerimiz var ki bunlar bizim özümüz...Yaşayarak yaşatmalıyız gelecek nesillere aktarmalıyız....Kutluyorum elinize yüreğinize sağlık...

    Biz bize ait değerlerimize sahip çıkmazsak kimse sahip çıkmaz...

    Cevap Yaz
  • Sevilay Şahbaz
    Sevilay Şahbaz 25.09.2007 - 09:45

    ÇOK GÜZEL BİR ÇALIŞMA VE EMEK İŞİ KUTLARIM NE GÜZEL YAPMIŞSINIZ GELENEK GÖRENEKLERİMİZ KAYBOLMAYA YÜZ TUTUYOR DUYARSIZ DAVRANIYORUZ ...SİZ KÖYÜNÜZÜ YAŞATMIŞSINIZ TEKRAR TEBRİKLER BEKİR BEY VE BU ÇOK BÜYÜK EMEĞE TAM PUAN

    Cevap Yaz
  • İrfan Yılmaz
    İrfan Yılmaz 22.09.2007 - 13:57

    Emek verilmiş. Kardeşimin emeğini kutluyorum. Paylaşımız için teşekkürler. Bir kaç kez tekrar okumaya geleceğim.
    Sevgi ve saygılarımla.

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Sığırtmaç
    Hüseyin Sığırtmaç 20.09.2007 - 21:29

    Geleneklerimiz, güzelliklerimiz. Geçmişini bilmeyenler geleceğine yön veremezler. Kutlarım Sevgili Üstadım bu güzellikleri yansıtan kaleminiz ve de yüreğiniz yorulmasın. Selam ve sevgiler.

    Cevap Yaz
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu 17.09.2007 - 15:36

    Oluköküz Beldesi.
    Oluközü Beldesi ahalisi.
    Duyduk duymadık demeyin, beldenizden Bekir Tolu adlı bir kardeşimiz yörenizin folklorik haritasını çıkarmışlar.

    Bu yüzden çok şanşlısınız.
    Yurarıdaki araştırmal sonuçları Oluközü Beldesinde her evde, her dükkanda, her öğrencide bulunması şarttır. Aydın ilinden bir vatandaş olarak beldenizde Bekir Tolu adındaki hemşerinizin kıymetini bilmenizi saygılarla ilgilerinize sunarıkb

    Cevap Yaz
  • Muhsin Yener
    Muhsin Yener 13.09.2007 - 16:58

    Beni sen kabul etmesen de
    Aşıklar sevmekten vazgeçse de
    Çiçekler güller açmasa da
    Ben yine hep seni bekliyeceğim..............MUHSİN YENER.................bir dörtlük yakışır sayfanıza duyarlı yüreğinize..saygı ve sevgilerimle

    Cevap Yaz
  • Bekir Tolu
    Bekir Tolu 27.08.2007 - 12:21

    kümeli: kalabalık, yoğun, fazla anmlamında
    kılınmak; saygı göstermek, adam yerine konmak, var saymak
    sanırım 2.Dünya Savaşından sonra Ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan şeyler “gaz-bez ve tuz” olduğundan
    şose: stabilize devlet karayolu
    imam
    cömat: cemaat
    mayhoş: ekşi, buruk, taylı-sulu-hafif ekşi
    kelp: köpek
    olup-bitmek: gelişmeler, ortaya çıkan durum ve sonuçlanması,
    Gencelli Kasabası, Taşev, (aşağı ve yukarı) Kaşıkaara köyleri
    badaşık:elbirlik, birlikte-beraberce
    kandak: çukur, şarampol
    ırafık: refik, arkadaş
    iflas
    koyar
    annaç: karşı, anacında: karşısında
    (acaba ;) alnaç: ön yüzünde, ön tarafında
    levha
    son tefi: en sonunda, en nihayet
    esbab-ı mucibe: icap ettiren sebepler
    ihtiyar
    şavk: ışık,
    başvekil: başbakan
    gırla: hayal edilebilenden, olabileceğinden fazla, coşkulu
    bun/bungunluk: bunaltı, sıkıntı, boğucu sıcaklık
    i mi: emi
    cağnamak/ağnamak: yerde yanlamasına yuvarlanarak küllenmek
    def etmek: savmak, kurtulmak, savuşturmak-atlatmak
    üstayağa kalkmak: ayak üstüne dikilmek, itiraz etmek inatlaşmak, gürültü ve şidetle karşı çıkmak
    öyleye; öyleyse, öyle ise
    söz gelimi: söz temsili, mesela, konu konuyu açtı
    tapazlamak: el içi ile hafifçe sırta vurmak,tıpbıklamak, (teselli amamçlı)
    karnı darlık: kıskançklık, çekememezlik
    sınamak: denemek için
    ehliyal: yal ehli, yal yiyen (köpek) , burada kasdedilen evden ekmek yiyenler (ya da evlad-ü ayal) çocuklar ve eş kasdediliyor olmalı
    iskonto, fiyatı düşürme isteği, kırım, tenzil
    sefte/siftah: o günkü ilk satış, yapılan ilk satış
    tavsımak: normal (eski) yoğunluğu kalmamak
    aynı mitli: aynı misli/ gibi
    gözetmek: arka çıkmak, kollamak, kayırmak, nasibini ayırmak
    varan-gele: var-gel, hem ileri giderken hem de geri gelirken iş yapan makine
    sana ne, seni ne ilgilendirir, karışmamalısın
    zıkkım: ağı, zehir
    yanış: süsleme, bezeme, motif, desen
    patates
    ala-sulu: henüz suyunu tamamen çekmemiş
    tığlamak: gizlenerek takip etmek, denetlemek, soteye yatarak gözlemek, saklananı bulmak için saklanmak

    kavuşturmak
    kıymalı pide
    sapa: sapılarak ulaşılan,ana yol üzerinde olmayan
    domuşmak: surat azmak, kendi-kendine kahırlanmak, güçsüzlük içinde öfkelenmek, ancak isyan edememek, hesap soramamak
    yemeni: burada yaşlı kadınlarca kullanılan işlemesiz tülbent kasdedilmektedir.
    Lök: yaşlı, yorgun deve, burada olur olmaza ortaya çıkma, senden beklenen dışında bir şey yapma, ortalığı karıştırma anlamında kullanılmaktadır
    Eğerim: Gelendost-Eğridir arasında yoğun virajlı bölge
    enkirde: senin olduğun yerde, orada
    endeki: elindeki, hemen yanındaki, mevzu bahis, konu
    uvanmak: ağlarken nefessiz kalmak
    agora: ahalinin toplanma yeri, meydanlık(yunanca)
    • Hıdırellez: Hızır ve İlyas Peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan gün (6 Mayıs) , bu vesile ile kutlanılan 6-9 mayıs arası günler.

    başbakan
    yangı: iç yara, deri altında cerahatlenme, ateşli ağrı
    müstamel: eski, biraz giyilmiş, kullanılmış
    bohçacı: manifatura türünden mallarını dört köşe bez içine rast gele doldurup sırtlarında taşıyan kadın satıcı
    baklagillerden ıslanınca acısı gider bir tür eğlencelik
    somurmak/sömürmek:içine çekmek, sömürmek
    katır boncuğu: nazar boncuğu olarak kullanılan mavi cam koncuk, göz boncuğu,
    arasta: aynı tür meslek icra edenlerin bir arada bulunduğu (sokak ya da) çevre
    dağınık, perişan
    yuğmak: sürükleyerek, iterek yuvarlamak
    Yaşar Aliminyum mutfak eşyaları, konusunda bir
    marka idi, Yaşar Çakalak
    debbağ: tabakhaneci, sepici
    maşrapa
    yankesici: hırsız, dolandırıcı, soyguncu

    Cevap Yaz
  • Bekir Tolu
    Bekir Tolu 27.08.2007 - 12:18

    c)
    yığal: toprağın ekilmek için yeteri kadar nemli olması hali
    galabak kalpak: kepeneğin kapşon kısmı
    sicim: kalınca, uzun ip,
    sicim gibi yağmur: yağmur damlalarının ardı ardına ulanması
    üğünmek: katı şeylerin kendiliğinden birbir ardına akması, dökülmesi
    yeygi: arpa, saman gibi kışlık hayvan yemi
    ımız: ramazan
    ters: hayvansal gübre
    kürelemek, küreklemek
    fıştırık: eğreti, düzensz
    portmak: şekli, nizamı bozulmak, çıkıntılar oluşmak
    kambur
    herif: adam
    kör felek: kötü talih, olumsuz şans
    mümbit: bitek, verimli
    evlad-ü ayal: eş ve çocuklar kastedilmektedir
    çeç: harmandan sonra ortaya çıkan zahire
    meşakkat: müşkülat, zor, eza, cefa,
    beyaz-gri (amerikan) pamuklu dokuma bez
    mali hülle: parasal sıkıntı
    muhayyer: seçilerek alınan mal beğenilmezse, uymazsa değiştirlrbilir, ayarlanabilir anlamında ancak; burada bu bilinçle kullanıldığını iddia edemem.
    tahin helva
    gevrek: simit
    ıçcık/ıcıcık/ıccık: çok az, birazcık, azıcık
    utlu olmak: kendini başkalarından aşağı görme, vicdani borç, birine karşı kendini borçlu hissemek, utanmak
    gökgörmedik: görgüsüz
    mürai: mız mız, sünepe, ağlayarak isteğinin yerine getirilmesini istemeye alışkın
    kösülmek: yan yatmak, uzanmak
    İbrahim
    örümek: sürünün gece otlatılması
    sabahleyin, er vakit de
    merhamet, insaf
    karnından mı doğduk
    döl, tohum
    İkinci Dünya harbinden sonra, Bulgaristan'dan mübadele yoluyla gelen muhacirlerden (1952)
    okul
    öğrenci
    sınıf başkanı
    elcek: eldiven
    gözün kamaşması: bakamaz, göremez olmak
    ebemkuşağı: gökkuşağı, eleğimsağma
    kara örtü: toprak dam
    zemheri: kışın en şiddetli zamanı
    köyde gavur çiğdemi denirdi
    irkmek: (zaman içinde) biriktirmek
    böğet: büğet, set, baraj, hatıl, su birikintisi
    siftimek, siftelemek: (paçadaki çamur, mısır koçanı vs) birbirine sürterek ayrıştırmak
    fırsantiye: yeğlenme, fırsat tanınma, tercih edilme bedeli
    kavurka: patlamış mısır, nohut
    Çırak: öğrenme amaçlı kapı işçiliği) , Ramazan Avcı
    angarya: köyün ortak malları(okul, yol, su köy odası (vs hizmetin) nın birlikte elde edilmesi için herkesin ücretsiz yaptırılan iş, herkesin işçiliğe katılımının sağlanması,
    elleşmek: elden-ele geçirerek, el-ele tutarak daha zor bir yükü taşımak
    tamah: açgözlülük
    • Ziya Gökalp: Alageyik
     ilkokul dönemimde köye hiç Öğretmen Okulu’ndan mezun öğretmen gelmemiş (sonradan öğrediğim kadarı ile)
    zapturapt altına almak: sıkı takibe alarak zorla düzeni sağlamak,
    ırbık: ıbrik, ibrik: kulplu, emzikli su kabı
    zuvutup kalmak: şok olmak, ses yok-hareket yok
    aza: uzuv, organ
    cereme: olmadık masraf, durduk yerde kazara olan kayıp, başkasından kaynaklanan zarar,
    bitmek: yetişmek, büyümek
    yeni yetme: 12-13 yaşlarında, ergen
    kese: kestirme, daha kısa yol
    köpekdöğen: köyün işleri için sağa-sola koşuşturan, belaya karışan, eza-cefa gören kişisi.
    Kemik-kemiren: muhtarın yakınında bulunarak onun adına işler yapan, yalaka, çıkarcı kişilere için kullanılır.
    sağmal: süt veren, sağılır hayvan
    mal: hayvan anlamında
    götü yere yakın: kısa boylu
    camız: manda
    hacı gözü: mülayim, hüsnü-niyetli bakış
    tatarcık: dil üzerinde sıcak yemekten oluşan kabartı, pıtırcık
    tehne: tenha
    ödü sıtmak: çok kormak
    gedenler: etraf, yanlar
    aynı saatda, bir anda, hep birlikte
    olduğu gibi, tamamen, bundan böyle, hiçbir zaman
    alnın çatı: alnın ortası
    iman tahtası: bağır, göğsün ortası, gağüs kafesi
    mefrat: aşırı, beklenen-sanılandan iri-ağır vs.
    yanaşma: birinin hizmetinde olan, uşak, devamlı işçi
    gitti-gitti zamanı: daha sonra zamanı geçmiş olacak zaman, ideal zamanlama, her bakımdan tam kıvamında, (kadın için; kadınlığının gençliğinin-güzelliğinin zirvesinde)
    tekne kazıntısı: birkaç çocuktan sonra en son doğan çocuk kasdediliyor
    elet: ilet, ulaştır
    koca/büyük kapı: ana giriş, giriş kapısı, cümle kapısı
    dolaf: dolap, raf
    bicik: meme, göğüs
    bangir: banker, para babası, banka sahibi, çok zengin
    çıkla: olduğu gibi, tamamen, katışıksız, bütünüyle, başka bir şey katmadan, sade, sadece, yavan,
    horsa: hırs, kin, öfke, hınç, hışım
    hakkat/hakket/hakkaten: gerçek, gerçekten, işin aslı
    tünlümek/tüngülmek: sıçramak, zıplamak
    tuncukmak: arsızlaşmak, verilenden-vaad edilenden, hak edilenden daha fazlasını istemek, şımarmak
    hömermek: horozlanmak, kubarmak (kabarmak)
    yıvıtmak: cıvımak, laubalilik, yılışıklık






    Cevap Yaz
  • Bekir Tolu
    Bekir Tolu 27.08.2007 - 10:43

    NOT . SEVGİLİ DOSTUM İBRAHİM IŞIKLINIIN GÖRDERMİŞ OLDUĞU MESAJLARI İLGİSİ NEDENİYLE EKLİYORUM.VE KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM.
    b) ayın ondördü: dolunay
    dinginlik: duruluk, sukunet
    cansuyu: şaşırtılmış (yeni dikilmiş) fideye yeni yerinde verilen ilk su
    Heta (Ata) nın Ali: bizim köyde “iyi biri” olarak tanınmazdı
    kelek: ham kavun, kavun
    emmi: amca
    ciğe: çekirdeğin yenilecek iç kısmı
    beraber, birlikte
    çatlamak: yarılmak
    fisirdemek: filizlenmek, tohumun fidanlanmaya başlaması, kök salmaya başlaması
     Arabistan Çölleri olarak kastedilen Afrika çölleri olmalı, arap diye kasdedilen zencilerdi
    seki: basamak şeklinde set, taştan örülmüş sedir
    katırkuyruğu: bir çeşit bodur çam
    güdük kaşık: sapı kırılmış ya da sapsız kaşık
    • Sıhhıye Memuru İlyas Eker
    un-haşgaş olmak:un veya haşhaş gibi küçük parçalı, unufak, çok ufak parçalanmak, parça parça dağılmak, külhaşhaş olmak, tamamı parçalanmak
    çığır: kayalık, çalılık yamaçlarda düzensiz zorlu yolak, patika
    köy tüzel kişiliğine ait,
    yortu: yere açılan çukurun üstü yassı taşlarla kapatılarak zeminin hava almasını sağlar
    pinar/piynar/pıynar: çalı (maki çeşidi)
    Kuran-ı Kerim kitabı
    gözarası: tavandaki ağaç(düğer) ların arası
    gukkuluk: oda duvarlarına yerleştirilmiş ve ağzı kırılarak genişletilmiş testi
    güdürük: ağzı ve sapı kopmuş testi
    küpeç: küçük küp,iki saplı geniş ağızlı testi (toprak kap)
    edavat: lüzumlu eşya-malzeme
    dağarcık: malzeme koymaya yarar torba, meşin torba
    kapsin: kapsül, ateşleyici ecza
    paçavra: eski bez parçası, çaput
    karıncalanma: metal yüzeylerde pas nedeniyle yer yer küçük delikler oluşması
    mayi: sıvı, burada kasdedilen solvent olmalı
    domuz sıkısı/domuz kurşunu/domuz mermisi: domuz avlamakta kullanılmak için hazırlanmış tek kurşunlu, yoğun barutlu mermi, sıkı, fişek
    tencere
    zehre: zahire, saklanan tahıl (arpa-buğday) , dene
    evin odaları arasındaki genellikle bir tarafı açık, güneş gören salon
    harar: büyük kıl çuval
    şinik: tahıl ölçeği (dolusu 8 kg buğday)
    ölçek: iki şinik, kutu:çeyrek şinik
    ekecek: tohumluk arpa buğday
    başabaş/alnıalnına: birbiriyle aynı miktarda
    takas: değiştirme, mala karşılık mal verme
    avara: (bitkiler için) güçsüz, verimsiz, çelimsiz, işe yaramaz
    cümle kapısı: ana giriş kapısı
    seyra: seyirlik, mini park
    kösmek: uzatmak anlamında
    arbışmak/ardılmak: arka ayakları üzerinde yükselmek
    bademlik
    yanıkyağ: kullanılmış motor yağı
    tuzla: yaz aylarında davara taşlar üzerinde tuz verilen yer
    Hıdırellez: her yıl Mayıs ayının 6.günü (Hıdır ile İlyas Peygamberin buluştuğuna inanılan gün)
    onbeş kasım
    fol/hol: tavuğun üstünde durarak yumurtlaması için follukta (holluk) saman üzerine bırakılmış yumurta
    folluk: kümesin duvarında tavuğun sığabileceği büyüklükte oyuk
    sahtiyan: keçi derisi, (ayakkabı eskisi)
    gön: dana derisi, ağaç aletleri tutturmak için kullanılır
    yirmek:yarmak
    beldenat:kağnıya sap vermeye yarayan alet, anadut, anadat
    kene: kan emici asalak bir böcek, sakırga
    bışkı / bıçkı: testere
    algı: haşhaş başağından “afyon sütü” toplamaya, biriktirmeye yarar alet
    belgi: tahta kerpiç kalıbı
    şinik: 8 kiluluk tahıl ölçeği
    küssük: küskü, manivela
    burgu: ağaç delgisi, matkap
    kastedilen taş duvar yapıcısıdır
    seyik: kol ve bacak kırıklarında kemiğin doğru kaynaması için yanlara konulan tahta, turnike
    kurşun dökmek: tılsım, efsun
    muska: büyü amacıyla yazılan kağıdın üçgen şeklinde bükülerek muhafaza içine alınıp omuz ya da koltuk altında saklanır, muskanın nazar ya da diğer belalardan koruyacağına inanılır
    belek: kundak
    fatma
    ayşe
    ibrahim
    heye(he ya) : evet
    çevre: pamuklu dokuma büyükçe mendil
    sındı: makas
    kanlı: kağnı / öküz arabası
    şose: anayol / Senirkent-Yalvaç arasındaki stabilize yol kasdediliyor, dümdüz yol anlamında
    siğmek: işemek, çiş yapmak
    ahlat, yabani armut
    akgılik (akçekirdek anlamında) : alıç,
    kırmızıgılik: kızılcık, meyvesinin birkaç tanesi bir arada olup, ancak olgunlaştığında yenilebilen cüssesine göre büyük çekirdekli yabani bir meyvedir, kızılcıkta denir ancak bazı yerlerde kızılcık diye ergene denilir.
    sökmek: bir bitkinin kökü ile birlikte toprağından ayrılmasıdır,
    sökme: mera ya da ormanın ağaçtan arındırılarak tarlaya dönüştürülmesidir
    koru: küçük orman, kesilmeyerek, kestirtilmeyerek herkes tarafından korunmaya alınmış genellikle çalılıklar
    çelim: güç, kuvvet, takat, sıhhat, çanlılık,
    Kestane Deresi’nde 'Yemin'
    cücük: tohumdan çıkan ilk yaprakcıklar, çimlenme, süğme, filizlenme
    kaklık: taş oyuğundaki yağmur suları birikintisi
    canı kaçık: ımışık, ılımaya yüz tutmuş
    seğirtmek: koşmak
    eselmek: büyümek, gelişmek, serpilmek
    çuvmak: azmak, geişmak, serpilmek, gökyüzünü kaplamak
    azmak(bitki için) : meyve yerine büyümeye devam etmek
    atıkmak: olağandan daha erken ve cüsseli gelişmek
    azan ağacın çiçeklenip, meyveye oturması için böyle bir adet varmış
    tımılı: sapı kırılmış, sapsız bıçak,
    üleşmek: paylaşmak, üleş: hisse, pay
    dölüm (dönüm) : 40x60 adım 1500 m2 civarında tarla
    Sakın Kesme: Mehmet Emin Yurdakul
    bundan kelli: bundan böyle, bundan sonra,
    dama düşmek: hapis yatmak
    dıngıdık: boş kafalı, boş konuşan, bal yapmaz arı gibi boş yere dın-dın eder anlamında
    harım: bahçe
    cırt firenk: küçük domates
    bostan: salatalık, hıyar
    • Mahmut Çapraz
    • Hüseyin Sümbül
    düşe dalmak: hayal (hülyalar) kurmak,
    ekinin gelmesi: olgunlaşıp, hasat edilebilir duruma gelmesi
    seyrek, çelimsiz, verimsiz, zayıf
    keşikleme, dönüşümlü, nöbetleşe
    namaz kılmayan
    elma, elma bahçesi
    gayfa: kahve, kastedilen kahvehane, kıraathane
    Çaltı-Gelendost köyünden Kooperatiflerin ve muhtarların katibi Ali Cırık
    müjde
    düztaban: ayağının altı düz olanlar (koşamazlarmış)
    zınga-zınk: olağanüstü dolu, silme, tıka-basa, tıklım-tıklım, alabileceği hat safha
    yengatdan/yenitden: yeniden, baştan tekrar
    gınnep/kınnep: nalon ip
    tepsik: tesbih
    file/filen/filan: bile
    • Musa Şen / Kabış Musa
    kabadayı: güzel, gösterişli, güçlü-kuvvetli, yağız, kostak, selvi boylu,
    deregap: derhal, hemen, anında
    çok korktuğunu anlatıyor
    mektup
    öğsemek: özlemek, göreceği gelmek
    tetik: çabuk, hızlı davranan, pratik
    tetikde: hazır, hazırda, uyanık







    Cevap Yaz
  • Bekir Tolu
    Bekir Tolu 27.08.2007 - 10:39

    a)
     Örneğin böğrülce/börülce: kasdedilen fasulye(fasille) olup, börülceye karnıkara denilmekteydi
     büyük göç: (belki Ortaasya’dan bu yana) köye yerleşmek üzere ilk geliş
    çemkirmek: yoğun şekilde, kısa aralıklı havlamak,
    Gaziri; Eğridir gölü ile Hoyran ovası arasında kalan kısım
    Hoyran Gölü: Eğridir Gölü’nün Yalvaç-Senirkent tarafındaki bölümü
    Babageçti: Afyon ile Isparta toprakları arasındaki Karakuş Dağlarının en yüksek tepesi,
    eski adı Hoyran olup, 1963 yılında belediye olduktan sonra Kumdanlı adını almıştır.
    Gelincik Tepesi: İç Batı Torosların uzantısı olup, Sultandağı ile Yalvaç arasındaki tepe
    karaltı: kara bir noktacık, belli-beliirsiz görünen şey
    tol: ilkel çardak, yere sabitlenmiş dört ağacın üstü kapatılarak yapılan gölgelik.
    güney: çalı koruluğu anlamında kullanılmaktadır
    alıç: genel olarak alıç muşmulaya benzer, daha küçük, dikenli bodur bir çöğür cinsi ağaçcık ve meyvesi ise de
    bu yöre de alıç: az yapraklı, uzun, çengelli iğneli, çöğüre göre daha uzun boylu, ince dallı, pul benzeri meyvesini dökmeyen, kuru meyvesinin sert kabul içindeki mercimeğimsi tohumları mide ağrılarının tedavisinde kullanıldığı söylenen ağaç. Nasirettin hocanın “köftehor” fıkrasında bahsedilen alıç da bu ağaç olmalı
    Alışlıdüz: alıç ağaçlı düzlük anlamında, halen orada öyle bir ağaç yok.
    Aşıltaş:aşılmış, baskın çıkılmış, geçilmiş taş
    koru: küçük orman, ağaç kesilmesi yasaklanmış mer’a
    niza: karşılıklı sözlü atışma, kavga, anlaşmazlık
    bir öbekte yedi armut ağacı (bir tanesi yaşıyordu)
    dardağan / dağan: karadal ağacına benzer küçük meyveli, çekirdeği sert bir ağaç, çıtlık
    Sızak: suyun pınar gibi değil, oradan-buradan sızarak akması
    Asar:köyün üst yanınki kayalık, asar:hisar demek ise de köyde bilinen anlamda ne hisar, ne de kale mevcutdur ikisi de kayadır
     Ahmet Şen
    Isparta Merkez Sav köyünden minare ustası
     Senirkent’li
    Kumdanlı Kasabasından
    köyde yıllardır akasya denilmektedir, sakız ağacı
    Yalvaç Hüyüklü Kasabasından
    yekdepten: aniden, durduk yerde, hiç yoktan
    gelir-gidere yazılmak: henüz okula kaydedilecek yaşta olmadığı için öğrencinin kayıtsız okula devam etmwesidir
    Senirkentli Arif Ali Bıçakçı
    karalık: ilk okul önlüğü, bodiye, okul forması
    toptas: geniş ve derince (yarım küre biçiminde) tas, kase
    • Öğretmenin akranım oğlu Abdullah Akyollu
    ilkokul önlüğü
    Ulviye
    çelen: çalı duvar, yerden evlerde saçak
    menşe: kaynak, orijin, öz, bir şeyin çıktığı yer
    kupa: cam bardak
    kerrat cetveli: çarpım tablosu
    motorsiklet
    Allah Muhafaza etsin (korusun) , saklasın anlamında
    gavur: düşman, ecnebi, batı,gayr-i Müslim, dinsiz
    doğumları arasında kırk günden az zaman olanlar
    burada deli çocuktan kasıt art niyet bilmeyen, söylenene inanan, saf-temiz anlaşılmalıdır.
    anası ona hamileydi anlamında
    Gök Mehmet Karı(26 Mart 1946) : köyde bir hafta boyunca yağan kar 1,5 metreyi bulmuş,
    Gencelli'den köye gelmek isterken, köy altına kadar gelebilmiş, köye ulaşamamış.
    Hasan Uğur Senirkent'in İlegöp (Uluğbey) köyünden olup, Feyzullan Hoca'nın kızı Vesile ile evlenerek uzun yıllar köyde kalmış 1962 baharında göle düşen oğlunu kurtarmak isterken oğlu ile birlikte boğularak ölmüştür.
    Köy Enstitüleri: Atatürk tarafından kurulan öğretmen okullarıydı
    şehadetname: Okul mezuniyet belgesi, diploma.
    yunmak: yıkanmak, yumak/yümek: yıkamak
    keçi-koyun sürüsü
    batma: hayvanların yemesi için saman vs. konulan yer, yemlik
    ettop: lastik top, sıkıştırılmış sünger
    boyu yüklü: hamile
    helke: (herke) bakraç, kova, stil
    hayat: avlu
    doğramaç: ayran içine gevretilmiş/kuru yufka ekmek doğranarak hazırlanır.
    oğmaç: kırıntı yufka ekmek, yağlı dolaz(pişirilmiş yoğurt) da kızartılarak içine yumurta kırılarak yapılır.
    Eğridir Gölü kıyısında Gaziri Ovası yada Hoyran Ovasındaki tarlalardaki ekinler göl kıyısındaki merada harman edilirdi.
    Aga/ağa: Abi, ağabey, (büyük birader)
    çevre: büyükçe mendil
    nişan almak: dikilen ya da beli bir taşı taş ile vurmak,
    hayvanların ekili tarla ya da korunulması gereken yerlere zarar vermesi
    eli ermek: yetişebilmek, rastgelmek, zaman ayırabilmek
    öcü: umacı/çocuk yiyen yada alıp götüren hayali korkunç yaratık
    ihtiyar heyetinin köyü ilgilendiren konuları görüşmek için veya yaşlıların vakit geçirmek için toplanılan yer, konak
    koca, büyük anlamında kullanılmaktadır, üvey olan diğer dayımdan yaşça büyüktür, ancak boy fukarası üstelik cılız biriydi
    örflü: ir yapılı, dik başlı, geniş omuzlu, pala bıyıklı, vakur
    ilkokul: önceleri 3ncü sınıfa kadar iken
    bilahare 5 yıla çıkartılmıştır.
    şehadetname: diploma, belge
    yüzünkuyu: iniş (eniş) aşağı
    annaç: karşı
    fotoğraf, resim
    siyah-beyaz film
    vesikalık
    vitrin, satılan şeylerin gösterildiği camlı bölüm
    yüklük: sandık ve üstüne yığılmış yataklar, musandıra
    kepi: yün çorap eskisi
    kepici: köylerde kepi karşılığında da alış veriş yapan, küçük eşyalar satan gezgin satıcı, çerçi,
    kayme / kaime: Osmanlı İmparatorluğu dönemi parası
    mangır: ikibuçuk para, çeyrek akçe
    arşın: metrenin yaklaşık 2/3 ü kadar bir uzunluk ölçüsü yaklaşık (68 cm)
    okka:1.283 gram (ve ya 400 dirhem) lık ağırlık ölçüsü birimi
    hapaz/ apaz: bir avuç dolusu, tutam
    • Kemalettin Kamu “Bingöl Çobanları”
    Suzinak şarkı. (Söz-Müzik Z.Müren)
    saltıkçı: satılık mal getiren, satıcı
    havas: heves, istek, imrenme
    bi şiy: bir şey
    mılığını yıkmak: başını önüne eğip, çehresini karartmak, konuşmamak, görmezden gelmek
    göresek: görgü, görenek, alışkanlık, anane, anlayış, kültür
    kadak: kadar
    netçen: elinden ne gelir, ne yapabilirsin,
    neçe: nice, ne kadar çok
    sedef
    gadın (kadın) : güzel anlamında kullanılmaktadır
    peşkir (havlu) : peçete, mendil
    oku: okuntu, davetiye, çağrı
    köy camisinin imamı
    tektüfek: gıra(kıra) da denilen tüfek tek namlulu olup, fişek atardı
    kalak: siperlik
    terlik: namaz takkesi, başlık
    mazin: müezzin
    devir: tespihlerde otuzüç adetlik kısım
    Mekke: mısır
    meşe palamutunun pelidi.
    Kavut: kavrulmuş ve döğülerek ezilmiş nohut kavurgası, içine şeker vs. konularak yenilir
     Cahiliye Devri: İslamiyetten önceki arap kavminin sosyal durumu
    garındaş/karındaş: kardeş
    Bünyamin
    zehre / zahire: yiyecek, tahıl, hububat, arpa-buğday vs.
    ma(h) sız: mahsus, bilerek
    ilenme: bedduâ, ah
    nüzul: felç, inme, kalp sektesi
    küküm: (kötürüm) felç, yatalak olma, yürüyememe durumu
    pir: bir mesleği ilk icra eden kişi, mesleğin önderi
    celle celaluh:
    şirk koşmak: Allah’a ortak koşmak, (en büyük günah)
    Yevm-ül Kıyamet: Kıyamet Günü, dünyada iken yapılanların hesabının görüleceği, kimin ne sebepten Cennet, kimin hangi günahlarının cezasını cehennemde cektiten sonra cennete gideceğinin hesabının görüleceği gün
    öksüz: anası ölmüş
    yetim: babası ölmüş
    obal: vebal, günah
    kişir: şekli bozuk çiçeğini yani dökmüş kelek, sarışın, çirkince aşırı sarı, yoğun benli sarışın.
    haçça: hatice
    çomaç: dürüm, sıkma, sıkma, yufka ekmeğin, arasında katık (peynir, yeşil soğan vs.) konularak sarılmış biçimi
    testilik: su kaplarının konulduğu, akan suyun bir olukla dışaya saptırıldığı yan tahta(tahta yanı) larla kapatılmış iptidai kör balkon
    kumpir / gumpir: patates
    bizçileyin: 1) bizim gibi, 2) bize göre, bizim tarafımızdan bakıldığında.
    dal öğlen: güneşin en tepe noktasında olduğu zaman, öğle vakti, öğle üzeri
    yönet: uygun
    vukuat, olay, vaka
    obal / vebal: günah
    altmışbirlemek: orucun bozulması halinde bir gün kaza(bozulanın yerine) , altmış gün de ceza olarak oruç tutulacağı anlamında
    taam: öğün, yemek, ziyafet,







    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 15 tane yorum bulunmakta