Oluközü Beldesi (Halk Araştırması)
Oluközü Beldesinin manileri,
gelenek ve görenekleri,
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Devamını Oku
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Çok güzel emek verilerek hazırlanmış bir çalışma...Ülkemin zengin kültürünü yansıtıyor...Çogu bildik zamanımızda da yaşamakta olan geleneklerimizden...Unutulmaması gereken o kadar güzelliklerimiz var ki bunlar bizim özümüz...Yaşayarak yaşatmalıyız gelecek nesillere aktarmalıyız....Kutluyorum elinize yüreğinize sağlık...
Biz bize ait değerlerimize sahip çıkmazsak kimse sahip çıkmaz...
ÇOK GÜZEL BİR ÇALIŞMA VE EMEK İŞİ KUTLARIM NE GÜZEL YAPMIŞSINIZ GELENEK GÖRENEKLERİMİZ KAYBOLMAYA YÜZ TUTUYOR DUYARSIZ DAVRANIYORUZ ...SİZ KÖYÜNÜZÜ YAŞATMIŞSINIZ TEKRAR TEBRİKLER BEKİR BEY VE BU ÇOK BÜYÜK EMEĞE TAM PUAN
Emek verilmiş. Kardeşimin emeğini kutluyorum. Paylaşımız için teşekkürler. Bir kaç kez tekrar okumaya geleceğim.
Sevgi ve saygılarımla.
Geleneklerimiz, güzelliklerimiz. Geçmişini bilmeyenler geleceğine yön veremezler. Kutlarım Sevgili Üstadım bu güzellikleri yansıtan kaleminiz ve de yüreğiniz yorulmasın. Selam ve sevgiler.
Oluköküz Beldesi.
Oluközü Beldesi ahalisi.
Duyduk duymadık demeyin, beldenizden Bekir Tolu adlı bir kardeşimiz yörenizin folklorik haritasını çıkarmışlar.
Bu yüzden çok şanşlısınız.
Yurarıdaki araştırmal sonuçları Oluközü Beldesinde her evde, her dükkanda, her öğrencide bulunması şarttır. Aydın ilinden bir vatandaş olarak beldenizde Bekir Tolu adındaki hemşerinizin kıymetini bilmenizi saygılarla ilgilerinize sunarıkb
Beni sen kabul etmesen de
Aşıklar sevmekten vazgeçse de
Çiçekler güller açmasa da
Ben yine hep seni bekliyeceğim..............MUHSİN YENER.................bir dörtlük yakışır sayfanıza duyarlı yüreğinize..saygı ve sevgilerimle
kümeli: kalabalık, yoğun, fazla anmlamında
kılınmak; saygı göstermek, adam yerine konmak, var saymak
sanırım 2.Dünya Savaşından sonra Ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan şeyler “gaz-bez ve tuz” olduğundan
şose: stabilize devlet karayolu
imam
cömat: cemaat
mayhoş: ekşi, buruk, taylı-sulu-hafif ekşi
kelp: köpek
olup-bitmek: gelişmeler, ortaya çıkan durum ve sonuçlanması,
Gencelli Kasabası, Taşev, (aşağı ve yukarı) Kaşıkaara köyleri
badaşık:elbirlik, birlikte-beraberce
kandak: çukur, şarampol
ırafık: refik, arkadaş
iflas
koyar
annaç: karşı, anacında: karşısında
(acaba ;) alnaç: ön yüzünde, ön tarafında
levha
son tefi: en sonunda, en nihayet
esbab-ı mucibe: icap ettiren sebepler
ihtiyar
şavk: ışık,
başvekil: başbakan
gırla: hayal edilebilenden, olabileceğinden fazla, coşkulu
bun/bungunluk: bunaltı, sıkıntı, boğucu sıcaklık
i mi: emi
cağnamak/ağnamak: yerde yanlamasına yuvarlanarak küllenmek
def etmek: savmak, kurtulmak, savuşturmak-atlatmak
üstayağa kalkmak: ayak üstüne dikilmek, itiraz etmek inatlaşmak, gürültü ve şidetle karşı çıkmak
öyleye; öyleyse, öyle ise
söz gelimi: söz temsili, mesela, konu konuyu açtı
tapazlamak: el içi ile hafifçe sırta vurmak,tıpbıklamak, (teselli amamçlı)
karnı darlık: kıskançklık, çekememezlik
sınamak: denemek için
ehliyal: yal ehli, yal yiyen (köpek) , burada kasdedilen evden ekmek yiyenler (ya da evlad-ü ayal) çocuklar ve eş kasdediliyor olmalı
iskonto, fiyatı düşürme isteği, kırım, tenzil
sefte/siftah: o günkü ilk satış, yapılan ilk satış
tavsımak: normal (eski) yoğunluğu kalmamak
aynı mitli: aynı misli/ gibi
gözetmek: arka çıkmak, kollamak, kayırmak, nasibini ayırmak
varan-gele: var-gel, hem ileri giderken hem de geri gelirken iş yapan makine
sana ne, seni ne ilgilendirir, karışmamalısın
zıkkım: ağı, zehir
yanış: süsleme, bezeme, motif, desen
patates
ala-sulu: henüz suyunu tamamen çekmemiş
tığlamak: gizlenerek takip etmek, denetlemek, soteye yatarak gözlemek, saklananı bulmak için saklanmak
kavuşturmak
kıymalı pide
sapa: sapılarak ulaşılan,ana yol üzerinde olmayan
domuşmak: surat azmak, kendi-kendine kahırlanmak, güçsüzlük içinde öfkelenmek, ancak isyan edememek, hesap soramamak
yemeni: burada yaşlı kadınlarca kullanılan işlemesiz tülbent kasdedilmektedir.
Lök: yaşlı, yorgun deve, burada olur olmaza ortaya çıkma, senden beklenen dışında bir şey yapma, ortalığı karıştırma anlamında kullanılmaktadır
Eğerim: Gelendost-Eğridir arasında yoğun virajlı bölge
enkirde: senin olduğun yerde, orada
endeki: elindeki, hemen yanındaki, mevzu bahis, konu
uvanmak: ağlarken nefessiz kalmak
agora: ahalinin toplanma yeri, meydanlık(yunanca)
• Hıdırellez: Hızır ve İlyas Peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan gün (6 Mayıs) , bu vesile ile kutlanılan 6-9 mayıs arası günler.
başbakan
yangı: iç yara, deri altında cerahatlenme, ateşli ağrı
müstamel: eski, biraz giyilmiş, kullanılmış
bohçacı: manifatura türünden mallarını dört köşe bez içine rast gele doldurup sırtlarında taşıyan kadın satıcı
baklagillerden ıslanınca acısı gider bir tür eğlencelik
somurmak/sömürmek:içine çekmek, sömürmek
katır boncuğu: nazar boncuğu olarak kullanılan mavi cam koncuk, göz boncuğu,
arasta: aynı tür meslek icra edenlerin bir arada bulunduğu (sokak ya da) çevre
dağınık, perişan
yuğmak: sürükleyerek, iterek yuvarlamak
Yaşar Aliminyum mutfak eşyaları, konusunda bir
marka idi, Yaşar Çakalak
debbağ: tabakhaneci, sepici
maşrapa
yankesici: hırsız, dolandırıcı, soyguncu
c)
yığal: toprağın ekilmek için yeteri kadar nemli olması hali
galabak kalpak: kepeneğin kapşon kısmı
sicim: kalınca, uzun ip,
sicim gibi yağmur: yağmur damlalarının ardı ardına ulanması
üğünmek: katı şeylerin kendiliğinden birbir ardına akması, dökülmesi
yeygi: arpa, saman gibi kışlık hayvan yemi
ımız: ramazan
ters: hayvansal gübre
kürelemek, küreklemek
fıştırık: eğreti, düzensz
portmak: şekli, nizamı bozulmak, çıkıntılar oluşmak
kambur
herif: adam
kör felek: kötü talih, olumsuz şans
mümbit: bitek, verimli
evlad-ü ayal: eş ve çocuklar kastedilmektedir
çeç: harmandan sonra ortaya çıkan zahire
meşakkat: müşkülat, zor, eza, cefa,
beyaz-gri (amerikan) pamuklu dokuma bez
mali hülle: parasal sıkıntı
muhayyer: seçilerek alınan mal beğenilmezse, uymazsa değiştirlrbilir, ayarlanabilir anlamında ancak; burada bu bilinçle kullanıldığını iddia edemem.
tahin helva
gevrek: simit
ıçcık/ıcıcık/ıccık: çok az, birazcık, azıcık
utlu olmak: kendini başkalarından aşağı görme, vicdani borç, birine karşı kendini borçlu hissemek, utanmak
gökgörmedik: görgüsüz
mürai: mız mız, sünepe, ağlayarak isteğinin yerine getirilmesini istemeye alışkın
kösülmek: yan yatmak, uzanmak
İbrahim
örümek: sürünün gece otlatılması
sabahleyin, er vakit de
merhamet, insaf
karnından mı doğduk
döl, tohum
İkinci Dünya harbinden sonra, Bulgaristan'dan mübadele yoluyla gelen muhacirlerden (1952)
okul
öğrenci
sınıf başkanı
elcek: eldiven
gözün kamaşması: bakamaz, göremez olmak
ebemkuşağı: gökkuşağı, eleğimsağma
kara örtü: toprak dam
zemheri: kışın en şiddetli zamanı
köyde gavur çiğdemi denirdi
irkmek: (zaman içinde) biriktirmek
böğet: büğet, set, baraj, hatıl, su birikintisi
siftimek, siftelemek: (paçadaki çamur, mısır koçanı vs) birbirine sürterek ayrıştırmak
fırsantiye: yeğlenme, fırsat tanınma, tercih edilme bedeli
kavurka: patlamış mısır, nohut
Çırak: öğrenme amaçlı kapı işçiliği) , Ramazan Avcı
angarya: köyün ortak malları(okul, yol, su köy odası (vs hizmetin) nın birlikte elde edilmesi için herkesin ücretsiz yaptırılan iş, herkesin işçiliğe katılımının sağlanması,
elleşmek: elden-ele geçirerek, el-ele tutarak daha zor bir yükü taşımak
tamah: açgözlülük
• Ziya Gökalp: Alageyik
ilkokul dönemimde köye hiç Öğretmen Okulu’ndan mezun öğretmen gelmemiş (sonradan öğrediğim kadarı ile)
zapturapt altına almak: sıkı takibe alarak zorla düzeni sağlamak,
ırbık: ıbrik, ibrik: kulplu, emzikli su kabı
zuvutup kalmak: şok olmak, ses yok-hareket yok
aza: uzuv, organ
cereme: olmadık masraf, durduk yerde kazara olan kayıp, başkasından kaynaklanan zarar,
bitmek: yetişmek, büyümek
yeni yetme: 12-13 yaşlarında, ergen
kese: kestirme, daha kısa yol
köpekdöğen: köyün işleri için sağa-sola koşuşturan, belaya karışan, eza-cefa gören kişisi.
Kemik-kemiren: muhtarın yakınında bulunarak onun adına işler yapan, yalaka, çıkarcı kişilere için kullanılır.
sağmal: süt veren, sağılır hayvan
mal: hayvan anlamında
götü yere yakın: kısa boylu
camız: manda
hacı gözü: mülayim, hüsnü-niyetli bakış
tatarcık: dil üzerinde sıcak yemekten oluşan kabartı, pıtırcık
tehne: tenha
ödü sıtmak: çok kormak
gedenler: etraf, yanlar
aynı saatda, bir anda, hep birlikte
olduğu gibi, tamamen, bundan böyle, hiçbir zaman
alnın çatı: alnın ortası
iman tahtası: bağır, göğsün ortası, gağüs kafesi
mefrat: aşırı, beklenen-sanılandan iri-ağır vs.
yanaşma: birinin hizmetinde olan, uşak, devamlı işçi
gitti-gitti zamanı: daha sonra zamanı geçmiş olacak zaman, ideal zamanlama, her bakımdan tam kıvamında, (kadın için; kadınlığının gençliğinin-güzelliğinin zirvesinde)
tekne kazıntısı: birkaç çocuktan sonra en son doğan çocuk kasdediliyor
elet: ilet, ulaştır
koca/büyük kapı: ana giriş, giriş kapısı, cümle kapısı
dolaf: dolap, raf
bicik: meme, göğüs
bangir: banker, para babası, banka sahibi, çok zengin
çıkla: olduğu gibi, tamamen, katışıksız, bütünüyle, başka bir şey katmadan, sade, sadece, yavan,
horsa: hırs, kin, öfke, hınç, hışım
hakkat/hakket/hakkaten: gerçek, gerçekten, işin aslı
tünlümek/tüngülmek: sıçramak, zıplamak
tuncukmak: arsızlaşmak, verilenden-vaad edilenden, hak edilenden daha fazlasını istemek, şımarmak
hömermek: horozlanmak, kubarmak (kabarmak)
yıvıtmak: cıvımak, laubalilik, yılışıklık
NOT . SEVGİLİ DOSTUM İBRAHİM IŞIKLINIIN GÖRDERMİŞ OLDUĞU MESAJLARI İLGİSİ NEDENİYLE EKLİYORUM.VE KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM.
b) ayın ondördü: dolunay
dinginlik: duruluk, sukunet
cansuyu: şaşırtılmış (yeni dikilmiş) fideye yeni yerinde verilen ilk su
Heta (Ata) nın Ali: bizim köyde “iyi biri” olarak tanınmazdı
kelek: ham kavun, kavun
emmi: amca
ciğe: çekirdeğin yenilecek iç kısmı
beraber, birlikte
çatlamak: yarılmak
fisirdemek: filizlenmek, tohumun fidanlanmaya başlaması, kök salmaya başlaması
Arabistan Çölleri olarak kastedilen Afrika çölleri olmalı, arap diye kasdedilen zencilerdi
seki: basamak şeklinde set, taştan örülmüş sedir
katırkuyruğu: bir çeşit bodur çam
güdük kaşık: sapı kırılmış ya da sapsız kaşık
• Sıhhıye Memuru İlyas Eker
un-haşgaş olmak:un veya haşhaş gibi küçük parçalı, unufak, çok ufak parçalanmak, parça parça dağılmak, külhaşhaş olmak, tamamı parçalanmak
çığır: kayalık, çalılık yamaçlarda düzensiz zorlu yolak, patika
köy tüzel kişiliğine ait,
yortu: yere açılan çukurun üstü yassı taşlarla kapatılarak zeminin hava almasını sağlar
pinar/piynar/pıynar: çalı (maki çeşidi)
Kuran-ı Kerim kitabı
gözarası: tavandaki ağaç(düğer) ların arası
gukkuluk: oda duvarlarına yerleştirilmiş ve ağzı kırılarak genişletilmiş testi
güdürük: ağzı ve sapı kopmuş testi
küpeç: küçük küp,iki saplı geniş ağızlı testi (toprak kap)
edavat: lüzumlu eşya-malzeme
dağarcık: malzeme koymaya yarar torba, meşin torba
kapsin: kapsül, ateşleyici ecza
paçavra: eski bez parçası, çaput
karıncalanma: metal yüzeylerde pas nedeniyle yer yer küçük delikler oluşması
mayi: sıvı, burada kasdedilen solvent olmalı
domuz sıkısı/domuz kurşunu/domuz mermisi: domuz avlamakta kullanılmak için hazırlanmış tek kurşunlu, yoğun barutlu mermi, sıkı, fişek
tencere
zehre: zahire, saklanan tahıl (arpa-buğday) , dene
evin odaları arasındaki genellikle bir tarafı açık, güneş gören salon
harar: büyük kıl çuval
şinik: tahıl ölçeği (dolusu 8 kg buğday)
ölçek: iki şinik, kutu:çeyrek şinik
ekecek: tohumluk arpa buğday
başabaş/alnıalnına: birbiriyle aynı miktarda
takas: değiştirme, mala karşılık mal verme
avara: (bitkiler için) güçsüz, verimsiz, çelimsiz, işe yaramaz
cümle kapısı: ana giriş kapısı
seyra: seyirlik, mini park
kösmek: uzatmak anlamında
arbışmak/ardılmak: arka ayakları üzerinde yükselmek
bademlik
yanıkyağ: kullanılmış motor yağı
tuzla: yaz aylarında davara taşlar üzerinde tuz verilen yer
Hıdırellez: her yıl Mayıs ayının 6.günü (Hıdır ile İlyas Peygamberin buluştuğuna inanılan gün)
onbeş kasım
fol/hol: tavuğun üstünde durarak yumurtlaması için follukta (holluk) saman üzerine bırakılmış yumurta
folluk: kümesin duvarında tavuğun sığabileceği büyüklükte oyuk
sahtiyan: keçi derisi, (ayakkabı eskisi)
gön: dana derisi, ağaç aletleri tutturmak için kullanılır
yirmek:yarmak
beldenat:kağnıya sap vermeye yarayan alet, anadut, anadat
kene: kan emici asalak bir böcek, sakırga
bışkı / bıçkı: testere
algı: haşhaş başağından “afyon sütü” toplamaya, biriktirmeye yarar alet
belgi: tahta kerpiç kalıbı
şinik: 8 kiluluk tahıl ölçeği
küssük: küskü, manivela
burgu: ağaç delgisi, matkap
kastedilen taş duvar yapıcısıdır
seyik: kol ve bacak kırıklarında kemiğin doğru kaynaması için yanlara konulan tahta, turnike
kurşun dökmek: tılsım, efsun
muska: büyü amacıyla yazılan kağıdın üçgen şeklinde bükülerek muhafaza içine alınıp omuz ya da koltuk altında saklanır, muskanın nazar ya da diğer belalardan koruyacağına inanılır
belek: kundak
fatma
ayşe
ibrahim
heye(he ya) : evet
çevre: pamuklu dokuma büyükçe mendil
sındı: makas
kanlı: kağnı / öküz arabası
şose: anayol / Senirkent-Yalvaç arasındaki stabilize yol kasdediliyor, dümdüz yol anlamında
siğmek: işemek, çiş yapmak
ahlat, yabani armut
akgılik (akçekirdek anlamında) : alıç,
kırmızıgılik: kızılcık, meyvesinin birkaç tanesi bir arada olup, ancak olgunlaştığında yenilebilen cüssesine göre büyük çekirdekli yabani bir meyvedir, kızılcıkta denir ancak bazı yerlerde kızılcık diye ergene denilir.
sökmek: bir bitkinin kökü ile birlikte toprağından ayrılmasıdır,
sökme: mera ya da ormanın ağaçtan arındırılarak tarlaya dönüştürülmesidir
koru: küçük orman, kesilmeyerek, kestirtilmeyerek herkes tarafından korunmaya alınmış genellikle çalılıklar
çelim: güç, kuvvet, takat, sıhhat, çanlılık,
Kestane Deresi’nde 'Yemin'
cücük: tohumdan çıkan ilk yaprakcıklar, çimlenme, süğme, filizlenme
kaklık: taş oyuğundaki yağmur suları birikintisi
canı kaçık: ımışık, ılımaya yüz tutmuş
seğirtmek: koşmak
eselmek: büyümek, gelişmek, serpilmek
çuvmak: azmak, geişmak, serpilmek, gökyüzünü kaplamak
azmak(bitki için) : meyve yerine büyümeye devam etmek
atıkmak: olağandan daha erken ve cüsseli gelişmek
azan ağacın çiçeklenip, meyveye oturması için böyle bir adet varmış
tımılı: sapı kırılmış, sapsız bıçak,
üleşmek: paylaşmak, üleş: hisse, pay
dölüm (dönüm) : 40x60 adım 1500 m2 civarında tarla
Sakın Kesme: Mehmet Emin Yurdakul
bundan kelli: bundan böyle, bundan sonra,
dama düşmek: hapis yatmak
dıngıdık: boş kafalı, boş konuşan, bal yapmaz arı gibi boş yere dın-dın eder anlamında
harım: bahçe
cırt firenk: küçük domates
bostan: salatalık, hıyar
• Mahmut Çapraz
• Hüseyin Sümbül
düşe dalmak: hayal (hülyalar) kurmak,
ekinin gelmesi: olgunlaşıp, hasat edilebilir duruma gelmesi
seyrek, çelimsiz, verimsiz, zayıf
keşikleme, dönüşümlü, nöbetleşe
namaz kılmayan
elma, elma bahçesi
gayfa: kahve, kastedilen kahvehane, kıraathane
Çaltı-Gelendost köyünden Kooperatiflerin ve muhtarların katibi Ali Cırık
müjde
düztaban: ayağının altı düz olanlar (koşamazlarmış)
zınga-zınk: olağanüstü dolu, silme, tıka-basa, tıklım-tıklım, alabileceği hat safha
yengatdan/yenitden: yeniden, baştan tekrar
gınnep/kınnep: nalon ip
tepsik: tesbih
file/filen/filan: bile
• Musa Şen / Kabış Musa
kabadayı: güzel, gösterişli, güçlü-kuvvetli, yağız, kostak, selvi boylu,
deregap: derhal, hemen, anında
çok korktuğunu anlatıyor
mektup
öğsemek: özlemek, göreceği gelmek
tetik: çabuk, hızlı davranan, pratik
tetikde: hazır, hazırda, uyanık
a)
Örneğin böğrülce/börülce: kasdedilen fasulye(fasille) olup, börülceye karnıkara denilmekteydi
büyük göç: (belki Ortaasya’dan bu yana) köye yerleşmek üzere ilk geliş
çemkirmek: yoğun şekilde, kısa aralıklı havlamak,
Gaziri; Eğridir gölü ile Hoyran ovası arasında kalan kısım
Hoyran Gölü: Eğridir Gölü’nün Yalvaç-Senirkent tarafındaki bölümü
Babageçti: Afyon ile Isparta toprakları arasındaki Karakuş Dağlarının en yüksek tepesi,
eski adı Hoyran olup, 1963 yılında belediye olduktan sonra Kumdanlı adını almıştır.
Gelincik Tepesi: İç Batı Torosların uzantısı olup, Sultandağı ile Yalvaç arasındaki tepe
karaltı: kara bir noktacık, belli-beliirsiz görünen şey
tol: ilkel çardak, yere sabitlenmiş dört ağacın üstü kapatılarak yapılan gölgelik.
güney: çalı koruluğu anlamında kullanılmaktadır
alıç: genel olarak alıç muşmulaya benzer, daha küçük, dikenli bodur bir çöğür cinsi ağaçcık ve meyvesi ise de
bu yöre de alıç: az yapraklı, uzun, çengelli iğneli, çöğüre göre daha uzun boylu, ince dallı, pul benzeri meyvesini dökmeyen, kuru meyvesinin sert kabul içindeki mercimeğimsi tohumları mide ağrılarının tedavisinde kullanıldığı söylenen ağaç. Nasirettin hocanın “köftehor” fıkrasında bahsedilen alıç da bu ağaç olmalı
Alışlıdüz: alıç ağaçlı düzlük anlamında, halen orada öyle bir ağaç yok.
Aşıltaş:aşılmış, baskın çıkılmış, geçilmiş taş
koru: küçük orman, ağaç kesilmesi yasaklanmış mer’a
niza: karşılıklı sözlü atışma, kavga, anlaşmazlık
bir öbekte yedi armut ağacı (bir tanesi yaşıyordu)
dardağan / dağan: karadal ağacına benzer küçük meyveli, çekirdeği sert bir ağaç, çıtlık
Sızak: suyun pınar gibi değil, oradan-buradan sızarak akması
Asar:köyün üst yanınki kayalık, asar:hisar demek ise de köyde bilinen anlamda ne hisar, ne de kale mevcutdur ikisi de kayadır
Ahmet Şen
Isparta Merkez Sav köyünden minare ustası
Senirkent’li
Kumdanlı Kasabasından
köyde yıllardır akasya denilmektedir, sakız ağacı
Yalvaç Hüyüklü Kasabasından
yekdepten: aniden, durduk yerde, hiç yoktan
gelir-gidere yazılmak: henüz okula kaydedilecek yaşta olmadığı için öğrencinin kayıtsız okula devam etmwesidir
Senirkentli Arif Ali Bıçakçı
karalık: ilk okul önlüğü, bodiye, okul forması
toptas: geniş ve derince (yarım küre biçiminde) tas, kase
• Öğretmenin akranım oğlu Abdullah Akyollu
ilkokul önlüğü
Ulviye
çelen: çalı duvar, yerden evlerde saçak
menşe: kaynak, orijin, öz, bir şeyin çıktığı yer
kupa: cam bardak
kerrat cetveli: çarpım tablosu
motorsiklet
Allah Muhafaza etsin (korusun) , saklasın anlamında
gavur: düşman, ecnebi, batı,gayr-i Müslim, dinsiz
doğumları arasında kırk günden az zaman olanlar
burada deli çocuktan kasıt art niyet bilmeyen, söylenene inanan, saf-temiz anlaşılmalıdır.
anası ona hamileydi anlamında
Gök Mehmet Karı(26 Mart 1946) : köyde bir hafta boyunca yağan kar 1,5 metreyi bulmuş,
Gencelli'den köye gelmek isterken, köy altına kadar gelebilmiş, köye ulaşamamış.
Hasan Uğur Senirkent'in İlegöp (Uluğbey) köyünden olup, Feyzullan Hoca'nın kızı Vesile ile evlenerek uzun yıllar köyde kalmış 1962 baharında göle düşen oğlunu kurtarmak isterken oğlu ile birlikte boğularak ölmüştür.
Köy Enstitüleri: Atatürk tarafından kurulan öğretmen okullarıydı
şehadetname: Okul mezuniyet belgesi, diploma.
yunmak: yıkanmak, yumak/yümek: yıkamak
keçi-koyun sürüsü
batma: hayvanların yemesi için saman vs. konulan yer, yemlik
ettop: lastik top, sıkıştırılmış sünger
boyu yüklü: hamile
helke: (herke) bakraç, kova, stil
hayat: avlu
doğramaç: ayran içine gevretilmiş/kuru yufka ekmek doğranarak hazırlanır.
oğmaç: kırıntı yufka ekmek, yağlı dolaz(pişirilmiş yoğurt) da kızartılarak içine yumurta kırılarak yapılır.
Eğridir Gölü kıyısında Gaziri Ovası yada Hoyran Ovasındaki tarlalardaki ekinler göl kıyısındaki merada harman edilirdi.
Aga/ağa: Abi, ağabey, (büyük birader)
çevre: büyükçe mendil
nişan almak: dikilen ya da beli bir taşı taş ile vurmak,
hayvanların ekili tarla ya da korunulması gereken yerlere zarar vermesi
eli ermek: yetişebilmek, rastgelmek, zaman ayırabilmek
öcü: umacı/çocuk yiyen yada alıp götüren hayali korkunç yaratık
ihtiyar heyetinin köyü ilgilendiren konuları görüşmek için veya yaşlıların vakit geçirmek için toplanılan yer, konak
koca, büyük anlamında kullanılmaktadır, üvey olan diğer dayımdan yaşça büyüktür, ancak boy fukarası üstelik cılız biriydi
örflü: ir yapılı, dik başlı, geniş omuzlu, pala bıyıklı, vakur
ilkokul: önceleri 3ncü sınıfa kadar iken
bilahare 5 yıla çıkartılmıştır.
şehadetname: diploma, belge
yüzünkuyu: iniş (eniş) aşağı
annaç: karşı
fotoğraf, resim
siyah-beyaz film
vesikalık
vitrin, satılan şeylerin gösterildiği camlı bölüm
yüklük: sandık ve üstüne yığılmış yataklar, musandıra
kepi: yün çorap eskisi
kepici: köylerde kepi karşılığında da alış veriş yapan, küçük eşyalar satan gezgin satıcı, çerçi,
kayme / kaime: Osmanlı İmparatorluğu dönemi parası
mangır: ikibuçuk para, çeyrek akçe
arşın: metrenin yaklaşık 2/3 ü kadar bir uzunluk ölçüsü yaklaşık (68 cm)
okka:1.283 gram (ve ya 400 dirhem) lık ağırlık ölçüsü birimi
hapaz/ apaz: bir avuç dolusu, tutam
• Kemalettin Kamu “Bingöl Çobanları”
Suzinak şarkı. (Söz-Müzik Z.Müren)
saltıkçı: satılık mal getiren, satıcı
havas: heves, istek, imrenme
bi şiy: bir şey
mılığını yıkmak: başını önüne eğip, çehresini karartmak, konuşmamak, görmezden gelmek
göresek: görgü, görenek, alışkanlık, anane, anlayış, kültür
kadak: kadar
netçen: elinden ne gelir, ne yapabilirsin,
neçe: nice, ne kadar çok
sedef
gadın (kadın) : güzel anlamında kullanılmaktadır
peşkir (havlu) : peçete, mendil
oku: okuntu, davetiye, çağrı
köy camisinin imamı
tektüfek: gıra(kıra) da denilen tüfek tek namlulu olup, fişek atardı
kalak: siperlik
terlik: namaz takkesi, başlık
mazin: müezzin
devir: tespihlerde otuzüç adetlik kısım
Mekke: mısır
meşe palamutunun pelidi.
Kavut: kavrulmuş ve döğülerek ezilmiş nohut kavurgası, içine şeker vs. konularak yenilir
Cahiliye Devri: İslamiyetten önceki arap kavminin sosyal durumu
garındaş/karındaş: kardeş
Bünyamin
zehre / zahire: yiyecek, tahıl, hububat, arpa-buğday vs.
ma(h) sız: mahsus, bilerek
ilenme: bedduâ, ah
nüzul: felç, inme, kalp sektesi
küküm: (kötürüm) felç, yatalak olma, yürüyememe durumu
pir: bir mesleği ilk icra eden kişi, mesleğin önderi
celle celaluh:
şirk koşmak: Allah’a ortak koşmak, (en büyük günah)
Yevm-ül Kıyamet: Kıyamet Günü, dünyada iken yapılanların hesabının görüleceği, kimin ne sebepten Cennet, kimin hangi günahlarının cezasını cehennemde cektiten sonra cennete gideceğinin hesabının görüleceği gün
öksüz: anası ölmüş
yetim: babası ölmüş
obal: vebal, günah
kişir: şekli bozuk çiçeğini yani dökmüş kelek, sarışın, çirkince aşırı sarı, yoğun benli sarışın.
haçça: hatice
çomaç: dürüm, sıkma, sıkma, yufka ekmeğin, arasında katık (peynir, yeşil soğan vs.) konularak sarılmış biçimi
testilik: su kaplarının konulduğu, akan suyun bir olukla dışaya saptırıldığı yan tahta(tahta yanı) larla kapatılmış iptidai kör balkon
kumpir / gumpir: patates
bizçileyin: 1) bizim gibi, 2) bize göre, bizim tarafımızdan bakıldığında.
dal öğlen: güneşin en tepe noktasında olduğu zaman, öğle vakti, öğle üzeri
yönet: uygun
vukuat, olay, vaka
obal / vebal: günah
altmışbirlemek: orucun bozulması halinde bir gün kaza(bozulanın yerine) , altmış gün de ceza olarak oruç tutulacağı anlamında
taam: öğün, yemek, ziyafet,
Bu şiir ile ilgili 15 tane yorum bulunmakta