Bir zamanlar iki ölü ruh yaşarmış birbirlerinden uzak diyarlarda.
Çok zor şeyler yaşadıktan sonra bulmuşlar birbirlerini sonunda.
O'nu bulmanın mutluluğuyla başlamış konuşmaya.
Ölü bir adamdım, bir kadın tanıdım.
Beni ipten aldı.
Baharlarım dönecekken hırçın kışlara
kavuştu usul yaz akşamlarına.
Kuruyan dallarım meyve vermeye başladı.
Yaşadığım çöl cennete döndü.
Öyle bir kadın tanıdım ki,
Ölümümle kalımım arasındaki köprü oldu.
Gelgitleri olan bu adam,
sadece bir noktaya odaklandı: Aşkına.
Bu adam öyle bir kadın sevdi ki,
ömründe başka kimseyi sevemeyeceğini öğrendi.
Bu adam öyle bir kadın sevdi ki,
karanlıklardan aydınlıklara çıkabilmeyi öğrendi.
Bu adam kadını öyle bir sevdi ki,
yarım bırakmak deyimini lugatından sildi.
Bu adam kadını,
deliler gibi sevdi, seviyor, sevecek.
sevmiş yok çünkü hiç bitmeyecek.
Kadın duygulanmıştı duydukları karşısında.
Onca zorluktan sonra bu denli mutluluğu çoktan haketmişti oysa.
O'nu bulmanın mutluluğuyla başlamıştı konuşmaya.
Ölü bir kadındım.
Çok acı çekerek yaralanarak ölmüş bir kadın.
Dalları kırılmış, kökleri parçalanmış,
bir yere kök salmaktan aciz bir ağaç gibi bir kadın.
Sayfaları çizilip parçalanmış bir kitap gibi bir kadın.
Sonra bir adam geldi, kadına kök salmayı öğretti.
Yaprakları yeniden çiçek açtı,
meyve vermeye hazırlardı.
Tüm içtenliği ve güzelliğiyle karşısına dikildi adamın.
"Beni sevecek misin? " dedi.
Adam; "Ben seni deliler gibi sevdim, seviyorum seveceğim." dedi.
Kadının yırtılmış yapraklarını yapıştırdı,
onardı ve onu yeniden yazdı.
Kadın o gün lugatına yeni bir kelime ekledi.
Adı, AŞK'tı.
Kayıt Tarihi : 7.12.2015 18:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)