Minik bir serçe kondu pencereme.
Cama vuruyordu, tık tık tık tık tık tık.
Nefes nefeseydi, gözleri korku doluydu.
Durmaksızın cikliyordu, bir derdi vardı.
Avuçlarıma alınca sustu, gözlerime baktı.
Sessiz çığlıklar haykırıp, gözyaşı döktü.
Su verdim içmedi, hava soğuk da değildi.
Neydi acep derdi, bunca kederi ne diyeydi?
Uyur gibi oldu, yumdu gözlerini, eğdi başını.
Sakinleşmişti, ama bu miniğin derdi neydi?
Merakla dışarı bakındım, yuvası yerindeydi.
Yerde bir ölü serçe, camdan bizi izlemekteydi.
Avuç içlerimde bir ölü serçe, beni izlemekteydi.
Kederin acısı yıkmıştı yürekteki sevinçleri.
Ağıtlar dökülse de geri gelmez ufka göçenler.
İşte böyle bir keder kapladı göğsümdeki mabedi.
Başka bir zamanın başka bir evrenindeki bir dünyadan gelmiş gibi çorak kalmış bedbaht ruhumu aydınlattı "Bu keyifli dolaşma sonunda mesut ve bahtiyar olarak eve varmanızı temenni ederim." sözleri. Sonra aniden yine çekip gitti, karanlıklarda kayboldu. Yine çorak kaldık, yine çilehaneye kapandık.
Varlığımızla yaşattığımız her saniye
bin ömre bedel mutluluk yaşatırken,
yokluğumuzla yaşattığınız her saniye,
bin ömre bedel hüzün katıyor içimize.
Kayıt Tarihi : 27.3.2022 22:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!