Ölmüş Sözcükleri Topluyorum
Göğe baksam sen, suya baksam tek gördüğüm sendin. Rüzgârın sesinde, rüyalarımın derininde sen vardın. Yıldızların ışıkları altında aldığım nefestin. Sen canımın içindeydin benliğim ile bir bütündün, canım ise senden habersiz nefes almaktaydı. Gönlüm sendin, oysa gönlümden habersizdin. Herkesten her şeyden sakladım yüreğimi, sürgünlerde de seninleydi, azatlarda da seninle. Seni yüreğimin içindeki yetimliğimde büyüttüm. Yalnızlığımla suladım sana olan susuzluğumu.
Sesini duyabilmek için en nefessiz halimde sen en ulaşılmazım oluyordun. Ne senden vazgeçebiliyordum, ne de sana ulaşabiliyordum. Her gece sana özlemlerle kapanırdı gözlerim, ayrılığın hasretiyle doğan güneş güne solgun başlardı. Saklayamadığım sevgim başladığı gibi mi bitmeliydi? Geldiğim gibi gitmeli miydim?
Göz pınarlarımdan damlalar sen diye kirpiklerimden düşerken senden uzaklaşıyordum, sensizlikte bile seninle soluk alıyordum. Bahar çiçeklerin kokusunda gönlüne dolmayı umarak. Zifiri karanlıklarına daldığım gecelerde bir avuç güneş sunmayı düşledim gözlerinde. Hiçbir hayale sığdıramadığım gerçeğim olmuşken.
Geçmişin gizem dolu hatırası beni eskiye döndürdü. Çölleri avucuma, dağları sırtıma alarak, avuçlarım ve yüreğimdeki ateş ile sana geliyorum. Su pınarının başında bekleyen serçe gibi ürkek bakışlarla susuzluğumu gidermeye çalışıyorum. Oysa aşkı öğreniyordum güven fırtınasında sevdayı parlatarak içimdeki seni fetih ettikçe daha da derinlere dalıyordum.
Dumansız ateşten uzak durmaya çalıştıkça kor alevlerle yanıyordum, her zerrem sen, her uzvum seni zikrederken kurak toprağa dökülen yaşlarımı toplayıp cebime koyuyorum, mermerleşen kalbimi yumuşatmak için saklıyorum. Ölmüş sözcükleri topluyorum, konuşma balonlarının içinden alıp dilimle can vermeye çalışıyorum. Dökülürken dudaklarımdan sözcükler, önce dilimi yakıyor sonra yüreğimi. Göz pınarlarımın sağanakları yangını söndürmeye yetmiyor. Fısıldarken haykırıyor kelimeler, etimden kopmuş gibi çıkıyor o zaman anlıyorum AŞK ‘ın ateşte yanmak olduğunu.
Ateş ile aşkın oynaşını seyrederken her yanım alev alevdi ama kimse yandığımın farkında bile değildi, ben ise kor olmuş küle dönüyordum. Cehennemi görmeden cennete girebilmek için şimdiden yanıyordum. Bedenimi kaybetsem bile zihnimin kılavuzluğunda yüreğim açığa çıkardı. Çünkü aşkın kalbime emanetti. Umut haramilerinin kapattığı gözlerimi, aşktan yoksunların, sevgi bilmezlerin dergahından çıkıp ayrılığın şarabını içmişlerin yurdunda aşkın yoksunluğu ile beslenip büyüyor büyütüyorum seni.
İsyan taşlarının kırdığı yüreğimi cam ustasının mahareti ile toplayıp onatıyorum, yeni görüntülerle aynı duyguları dolduruyorum.
Yaralarımı içimde uçurumlaştırarak yollara düştüm gitmem gerekirse giderim. Gönlüm hüznü beklemiyor artık, zaten hüznün içine dalmışım ben. Bela ve gam bir kamçı gibi vurdukça beni kendine çekiyor. Sen içime özlem özlem dokuduğum oluyorsun.
Kaç aşk eleğinden geçmem lazım yedi deryayı bir yudumda içebilmek için. Kaç mevsimi kış geçirmem lazım. Kaç baharın güllerinde senin yüzünü aramalıyım. Ve ben şimdi kayalardan su sızdırıyorum, yeter ki Gülizarlar susuz kalmasın diye.
Gökyüzünün kandilleri yanık, kentin kandilleri sönük, ıssız tenha yollardan geçip ay ışığı altında hayalet gibi süzülerek geçiyorum. Aklım karışık, hesaplarımla baş başa, gecenin koynunda bilinmez yönlere adımlarımı alırken dudağımda bir cümle fısıltı halinde kendim bile zor duyuyorum ‘’seni sevmekten vaz geçmeyeceğim’’.
Talipsen yüreğime, yalnızlığını adayacaksan bana kapat kirpiklerini gözlerinin cennetinde gömüleyim.
05.09.2012…
Fatma Avcı 2Kayıt Tarihi : 27.9.2012 21:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Uzun yazılar hep sıkar beni-Bu su gibi aktı-sevda dolu sevgi dolu yüreğiniz var olsun...
gölge kovalamacası başlardı bu kayboluşlarda, hüznün gizlendiği sabahları yaşatırdı kayıplıkta doğan güneş, üç sevgi sözcüğü iletti bu doğuşla ama önce acıyı tarif et dedi sonra anlardın sözcüklerle kaleler yapmayı...
Önce sevileceksin, sonra da çok seveceksin,çok sevince de öğrendiğin acıyı tadacaksın, derken de rüyalarına gömdüğün her şeyi arayacaksın hayatta, bulamayacaksınki işte o zaman zıplayacak acılar beyin diplerine...Kayıp şehirlerin ışıkları batacak göz diplerine kurumakta olan yaşlarla...
işte o zaman pişman değilsen ki sevmenin sonsuza yaşayacağını öğreneceksin, derken sadece gözlerini kapatıyordu bunları dinlerken...Tek nefeste söylediği tek cümle vardı, çoktan öğretmiştim, bunu derken bile ıslaklık çene kemiklerinde raks ediyordu...Ve güneş kızıl ışığını vurduğunda alnına, tuhaf bir gülümseme beklirdi göz altlarına uzayarak, teretdütsüz ben zaten çok sevmiştim dedi...
Mustafa yılmaz
ant+10
Kutluyorum,saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (7)