benzer bir yaraydı kabuğunun içinde
sedef krizalit ve sarhoşluk
rastın modern alaşımı
bilmiyorum… sirrus saçlarına benzer bir mevsimde
oriondan bir puzzle sunuyordu vitrinler
metropol gökadalar ve yerelliğini kimyasallamış cüce galaksiler
yıllanmış metallerin arasından sarhoş pegasuslarla göçüyordu bazıları
sarışındılar evet kara benizli
düşlerimde saf tutardılar
azılı bir saç avcısıydım o zamanlar
beş dakikalık mahlaslar takınırdım
kuyucu karanlık paşa ve geveze göçerlerle koyuluklar arardım
bildirmezdim içimdeki kaçağı
bilirdim peşimdeydi eylül –ekim, haziran pazartesi ve salı
deri ceketlerle uçardım helyuma karşı
anladınız mı?
oysa ne kadar onursuzdu empatlar
ve obruklar ne kadar da yardımcı
tanrımın yüzü damlardı kalkerden
argosuydu hayatın iyi giyimli agorakorkaklar
ülker derdim onlara Kervankıran
başsız üçgenler,yıldızı yitmiş beşgenler,beli kırık dik-dörtgenler
daha neler…
ergenliğinde bir kentin en karanlık yeri desem bilir misiniz?
realist rüyaların bilerekten görüldüğü o hacimli mekanı
istemiyorum sözlerimin üstünü
farz-ı misal bir impala toynağından yaralı
iyi niyetini giymiş günahının üstüne
kana kana benzin içmiş
vardı bunda da bir oyun
boş verin!
biliyordun korkuyordunuz hemofiliden
dikeni batırmak değildi marifet
kanayacak bir gün demiştim boşluğun o muazzam tanrısına
kanadınız mı?
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta