“Ol mahiler ki denizde yüzerler, denizi ...

“Ol mahiler ki denizde yüzerler, denizi bilmezler.”

Güneydoğu Gazeteciler Derneği - AB ortak girişimiyle Ali Atalar’ın koordinatörlüğünde açılan “Ayıntap Evlerindeki Saklı Sanatlar” sergisini gezdiniz mi?
Yıllar önce bu sanatları yine Ali Atalar’ın bir yazısında keşfetmiştim. Tavanlara, duvarlara yapılmış benzersiz resimlerin fotoğraflarını izlerken bile hayranlıktan dişim kitlenmişti.
Gaziantep insanının yüzde 95’ine “sanat nedir” diye sorduğunuzda alacağınız yanıt açıktır.
“Sanat bakırcılık gibi, tamircilik gibi bir şey işte…”
“Ona ‘zenaat’ deniyor. Biz ‘sanat’ı soruyoruz.”
Düşünür düşünür..
“Sanat sanat…” diye yineler. Sonra sorunuza soruyla karşılık verir benim sevgili Gazianteplim. “Sanat da ne yahu? ”
Aaah, ah! Tam sırası değil mi şairin ölümsüz dizelerini yinelememin?
“Ol mahiler ki denizde yüzerler, denizi bilmezler.”
Söyleyelim sanatın ne olduğunu:
“Düş gücünün, yaratıcılığın sesle, yazıyla, resimle, taşla, camla ya da madenle en güzel biçimde yansıtılmasına sanat denir. O nedenledir ki, başat sanatlarımız güzel sanatlar olarak anılır. Resim sanatı, müzik sanatı, şiir sanatı, yontu (heykel) gibi…”
Benim her şeyde olduğu gibi sanatta da geri bırakılmış canım halkım, sanatın anlamını bilmediği gibi değerini de bilmez. Ne yapar?
Eski bir “Antepevi” mi aldı? Burayı güzelce onarttırır. Nacar’ını (marangoz işleri) yeniler. Duvarlarına yağlıboya çektirir. Duvarlardan birinde yüzlerce yıllık bir duvar freski, tablo mu var? “Bu tablo da ne yahu! ” der. “Dininizde resim yasaktır…”
O, Belki de değeri milyarlarla ölçülemeyecek sanat eserinin üzerini yağlı boya ile bir güzel sıvattırıp içine eder.
Kentimiz giderek daha da güzelleşiyor. Kentlimiz giderek daha da bilinçleniyor. Gaziantep benzersiz bir müzeler kentine dönüşüyor.
Bir gün gelecek Gaziantep’i, Gaziantep’teki müzeleri gezip görebilmek için dünyanın dört bir yanından insanlar akın akın kentimize gelecek. Bu güzellikleri yaratanlara, yaşatanlara gönül borcu duymamak olası mı?
Gaziantep kalesi, Gaziantep Arkeoloji Müzesi; Belkıs Öreni, Zeugma Mozaik Müzesi; İslahiye Yesemek Heykel Atölyesi; İslahiye Tilmen Öreni, Açık Hava Müzesi; Süzer Eski Antep Evi; Gaziantep Mevlevihanesi; Emine Göğüş Mutfak Müzesi; Gaziantep Medusa Aerkolojik Cam Müzesi; Gaziantep Savaş Müzesi; Şehitler Müzesi; Dülük Kral Mezarları; Karkamış Öreni … Daha adı aklıma gelmeyen bir sürü müzemiz var.
Sözü döndürüp dolaştırıp bir yere getireceğim:
Bu kente bir de Sanat Müzesi yakışır. İşte ilk doneleri: Ali Atalar arkadaşımızın fotoğraflarıyla gözlerimizin önüne serdiği “Ayıntap Evlerindeki Saklı Sanatlar” resimler. Buna ek olarak da Gaziantep’imizin artık adıyla özdeşleşen Kaybolmakta olan sanatları var. Ne kadar şanslıyız ki, bu sanatların son temsilcilerinin (100’ü aşkınının) resimlerini yapmış, ünü ülke sınırlarını da aşmış ressam bir hemşerimiz var: Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu.
Bu konuya sahip çıkması gereken üç belediye başkanımızın yanı sıra Ticaret, Sanayi, Esnaf, Genç Sanayici Odalarının, büyük sanayi kuruluşlarının, vilayet kültür müdürlüğünün vb. kıllarını kıpırdatmaları gerektiğini düşünüyorum.
Onlar ne kadar ilgisiz kalırlarsa bana o kadar çok sermaye çıkar. Döner döner yazarım bu konuyu. Yani ki, sözün açıkçası, öbür dünyaya bırakmadan iki elim yakalarındır bu dünyada. Ne zamana kadar? Gaziantep’imize bir Sanat Müzesi kazandırılıncaya kadar.

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 5.9.2009 20:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç