Yazı ile birlikte adetim üzere yapılmış yorumları da okudum. İlk defa bir yoruma başlık atmakta zorlandığım için başlıksız yazıyorum. Sn. Yazarın, oldukça güzel başlayan makalesiyle zihnimde yeni pencereler açacağını zannetmiştim. Ancak, diğer yorumcu arkadaşların da üzerinde durdukları gibi, yazar Orhan Pamuk'un tu kaka edildiği iddiasıyla ahenk bozuldu ve bu konu irdelenip karara bağlandıktan sonra yazıya devam edilebildi. Orhan Pamuk'un kendi ortaya attığı iddiaların içini doldurmadığı ve birçok zihni isteyerek yada istemeyerek bulandırdığı halde ''edebiyat dehası'' ilan edilmiş olmasının sorgulanması gerekmektedir. Deha olabilmek için tek başına radikal söylemlerde bulunmuş olmak yetersizdir. Söylemler eğer üstün zekaya sahip diğer insanların, meselelere yeni paradigmalarla bakabilmesini sağlıyorsa o söylemin sahibi için dehadan söz edilebilir. Söylemin üstün zekalı kişiler tarafından kavranamaması, bir bakıma onların dahî aptal yerine konulmuş olması, edep ile edebiyat arasındaki bağın yitirilmiş olduğunun delilidir. Gelelim Nobel ödülü meselesine. Kendi güvenliğini sağlamak adına, elinde bir çakıl taşı dahi bulunmayan kız çocuklarını, vahşice katletmiş bulunan bir devletin cumhurbaşkanı, geçtiğimiz yıllarda aynı komiteden barış! ödülü almıştı. Tek başına bu örnek bile bu ödüllerin reel kriterleri olmadığının ve uluslararası stratejik meselelerin manipülasyonu için kullanıldığının delilidir. Şimdi buradan yazıya dönelim ve kalemimizin yettiğince okuma meselesini irdeleyelim. Halk arasında yarı argo bir tekerleme dolaşır ''oku da adam ol oğlum baban gibi eşşek olma'' cümlenin içinde iki adet virgül var özellikle koymadım. Kullananlar hinliklerinden, vurguyu tam yapmıyorlar. Bakıyorlar ki karşıdaki tepkili, gözlerinin üzerine yumruğu patlatacak, cevap hazır, yani baban gibi adam ol demek istedim. Adam olmanın kriterleri şu anda dahî tam olarak ortaya konmuş değildir. Meslek sahibi olmuş olmak kimine göre yeterliyken, kimilerine göre de kariyer edinmiş olmak gerekiyor. Kendisinin, hayatında şu kadar bahşiş dağıttığını şu kadar alem yaptığını nümayişle anlatan ve bunu adamlığın göstergesi olarak gören onlarca kişiyle karşılaşmışımdır. İlk gençlik yıllarımda en büyük sıkıntım bu sorunun cevabıydı. Hangi sorunun demeyin işte yazıyorum. Biraz haylazca, bazen bir şeyler kıran, bazen söz tutmayan, yerine göre hırçın çokça da çekingen davranan, hataların karşılığında okkalı sopalar yiyen bendenizin, sopa yemediğim nadir zamanlarda karşılaştığım şu soru: ''Oğlum sen ne zaman adam olacaksın? '' Öyle kızgınlıkla sorulup geçiştirildi sanmayın, adamakıllı sorguya çekiliyor ve cavap bekleniyorsunuz. Tabi korku var, adam olmak nasıl bir şey? diye sormanın cesareti varda o psikoloji ile aklınıza gelmiyor. Sonuç ne mi oldu? baktı ki herhangi bir cevap alma imkanı yok babam sormaktan vazgeçti. Bugün ulaştığımız noktada adam olmanın aşağı yukarı bir kriterini tespit etmiş bulunuyoruz. Acizane tarifimize göre adam olmak, Aynaya baktığında, ne idim ne olmak istiyordum şu anda neyim, seviyor muyum, seviliyor muyum, yarına ilişkin bir idealim var mı türünden soruları kendine sorabilmek ve aldığı cevaplardan sonra kendisiyle barışık olabilmektir. Okumanın, bu sorgulamayı yapabilmeye ve kendisiyle barışık olabilmeye katkısı yadsınamaz. Çünkü okumak hayatı yorumlayabilmektir.
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız