Biliyordum bir gün,mutlaka ama mutlaka olacaktı. Yoksa insan hiç yaşamadığı, hiç bir anısının olmadığı, kaldırımlarına kusmadığı, caddelerinde iki volta atmadığı, öyle arada bir içinden gelip geçtiği bir şehri böyle sevebilir mi? Yani sırf Orhan Veli’ yi seviyorum diye. Rakıyı ve İspanyol meyhanesini Timur Selçuk’ un. -ki kararmış tahta masadır orda sevdiğim meyhanenin ismi değil-
İşte öyle sevdim uzaktan uzağa İstanbul’u. Uzaktan uzağa gezindim akşamları Çamlıca sırtlarında.
O farkında değildi..
Sense İstanbul’un sarı saçlı haliydin,mavi gözlü hali, kadın haliydin. En deli dolu, en cıvıl cıvıl... Keşke derdin- İstanbul’da olsaydın- ki düşünüyorum da şimdi, yeter miydi acaba Sarayburnu’nda ay ışığında sarılmalar, sevişmeler sonsuza kadar? Yoksa kanserli bir hastanın son anlarında verilip ömrünü sadece bir an uzatan bir ilaç etkisi mi yaratırdı aynı mekanda olmamız? İnan hiç bilmiyorum.
Siyah-beyaz olmalı fotoğraflar,
Silik silik geçmeli gözünden anıların.
Artık çok geride kaldıklarını anlamalısın.
Şüpheye yer bırakmamalı.
Kıvrımlar seçilmeli yüzlerde birtek.
Ölümüm elinden olacak, seziyorum.
En mahrem duygularımı söyledim,
Utanıyorum...
Ölümüm elinden olacak, seziyorum.
Beynimi istila eden peri kızı,
Diyorsun ki – bir zamanlar benim için yarattığın o pırıl pırıl sevgi denizin artık kirlendi, yüzemiyorum içinde... Bulanık, önümü göremiyorum; yosunlara takılıyorum, kurtulamıyorum; midyeler ayağımı kesiyor. Canım acıyor... Yoksa yıllar sonra suları çekilip içinde debelenerek yok olacağım bir bataklığa mı dönüşecek?
Korkum bu.--
bir zamanlar benim için yarattığın denizin artık kirlendi, diyorsun…
Ve ben de sana diyorum ki—bu denize senden başka giren olmadı ki! !
Saat sabahın beşini geçtiyse, yalnızsan,
Iskalamışsan bişeyleri (Ya elin titremiştir, ya da o senden hızlı çıkmıştır..Velhasıl bahanesi bitmez mağlupların.)
Başlar ağırdan hayat muhasebesi.
Bi de sigaran varsa sabahı çıkaracak,
Çık çıkabilirsen hesabın içinden.
İyice kararmıştı hava Harem’den bindiğimde otobüse..Üç-dört basamak derken hop arabadayım.Kaptana bir tebessüm-sana güveniyorum dostum! ! - Koltuğumun altı gazete dolu,yanıma oturan çocuğa sıcak bir –iyi akşamlar.. Muavine gideceğim yer ”.......” Yavaş hareketlerle suflörü kapatıp en sakin halimle koltuğa yerleşmeler..Sonra kolonya,yiyecek içecek servisi..”kolonya almayayım...teşekkür ederim...kahve lütfen..” en sakin ve babacan ses tonumla ve sonuna kadar yolculuğun benzer şeyler. Ve sanırım kimseye farkettirmedim..
terkedilmişliğimi....
Öldür beni
Önce bayılt,
Sonra…
Ne bileyim bir urganla boğabilirsin mesela.
Ya da bir şişe kezzap boşalt ağzıma
Ciğerlerimi yaka yaka insin aşağı.
Ben bu adayım işte küçük gördüğün.
Denizimin sesini dinle diyorum, görmek yetmez.
Benim denizim bu, konuşur; başka denizlere benzemez.
Kayalıklara çarpan dalgaların iniltileri sanadır.
Akşamserinliğinde üşümeyesin diye bütün gün,
Senin için ısıtırım kumlarımı kızgın güneşte.
O ne soğuk bir Ankara sabahıydı öyle.
Sonradan fark ettim.
“kahvaltını yap.. aç çıkma”
bir şeyler atıştırmanı seyretmek benim için ne doyulmaz seyirdi anlayamazdın ve ben de anlatamazdım bunu sana yoksa mesele açlığın-tokluğun değildi.
Merhaba Mecnun Bey.
Yıllardır anlatılmış o meşhur hikayeniz.
Türkü olmuş, destan olmuş dillerde.
Ah Mecnun demişler, zavallı Mecnun,
Neler çekmiş çöllerde!
Doğrusu Mecnun Bey,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!