Adil bir gün sonra baba evinde jandarmalar tarafından yakalandı.. Adil’in babası Sait bey köyden geldi ve beş yetimi apar topar aldı köye götürdü.Artık onlara baba anneleri bakacaktı, en büyükleri olan Nuran kardeşlerine annelik görevine başlamıştı.Gönül de ona yardımcı oluyordu, günler böyle, annesiz babasız devam ederken, kader bu defada onların karşısına halalarını çıkarmıştı.Halaları onları aşırı derecede kıskanıyor olmadık laflar edip rahat gün vermezdi.
Çocukların sofraya oturmaları,kalkmaları aynı andaydı.Ansızın beş yetimi sıra dayağına çekerdi şehir yerinde büyümüş çocuklara yapmadığı kalmazdı.
Şayet babaanneleri görseydi müdahale ederdi.
Lakin görmediği zamanlarda da elinden gelen kötülüğü ederdi.
İki sene sonra beş yetimlerden en büyüğü Nuran’ı görücü usulü ile istediler Nuran artık o fena ve kötü ruhlu haladan kurtulmuştu. Gerçi Nuran fazla sevinemiyordu çünkü geride dört kardeşi halanın elinde kalmıştı.
Gece gündüz kardeşlerini düşünen Nuran dedesi Sait beye yalvardı, ve kocasını da ikna etti en küçük kardeşini aldı yanına daha çocuk doğurmamıştı fakat kardeşine annelik yapıyordu.
Gönül iki kardeşi ile dedesinin evinde kalmıştı.Hem ana yitirmişti hem de baba bir de hala başına bela olmuştu.
Üç kardeş dağda bayırda köy yerinde birer ırgat gibi çalışıyordular, onlara emreden çoktu bir yanda zalim amcaları bir yanda kötü ruhlu halaları.
Köy yerinde bu yetimlerin halini görenler adeta yanıp tutuşuyordular lakin kimsenin elinden bir şey gelmezdi.Bir yaşlı kadın vardı Sabiha nine derlerdi kendilerine yalnız o yetimlere acırdı başlarını okşardı.Öz nineleri evde olmadığı zaman Sabiha nineye sığınırdılar.
İşin garip yanı da bu Sabiha nine dedikleri de Adil’in daha önce öldürdüğü amcası Hüseyin beyin hanımıydı.
Hayat o kadar enteresandır ki yaşlı Sabiha düşmanının çocuklarına adeta annelik yapıyordu. Yani düşmanın çocuklarına sahiplik ediyordu. İşte ne oldum demeyeceksin, ne olacağım demek lazım.
Buda kaderin cilvesi olsa gerek. Günler böyle geçip gitmekteydi. Adil cezaevinde,Fatma mezarlıkta beş yetim peri perişan olmuştu bir aile böylelikle dağılmıştı.
Yukarıda da söz ettiğim gibi bir insanın kötülüğü yalnız kendisine değildir etrafına ve canı kadar sevdiği eşine çocuklarına herkese sıçramıştı.
Beş yıl sonra en büyük ablaları Nuran kardeşlerini aldı babalarının ziyaretine gitmişti cezaevinin kapısında iki saate yakın beklediler.
Babaları utancından dışarı çıkıp çocuklarının yüzüne bakamadı.
Daha sonra Nuran kardeşlerini alıp tekrar geri döndü üç kardeşini köye bıraktı en küçük kardeşini de yanına alıp ağlaya ağlaya kocasını evine gitti.
Kardeşlerinden ayrılırken köydeki insanlara yalvarıyordu. Ne olur halam ve amcalarım çok kötüler bari sizler kardeşlerime merhamet edin.
Artık yetimler büyüyordu en küçükleri beş yaşına gelmişti. Nuran’ın eşi Tacettin çok iyi bir insandı. Çok anlayışlı ve de Müslüman biriydi.
Tek Nuran üzülmesin diye hemen her hafta üç kardeşi görmeye gelirdi. Nuran’ın kaldığı köy babasının köyüne çok yakındı, ara da bir koşarak gelip kardeşlerini yoklar giderdi. Nuran dan bir yaş küçük olan gönül en büyük abla olarak kardeşleri ile kalmıştı ne yazık ki hiç rahat edemiyordu. On yedi yaşına gelmişti. Bir erkek çocuğu gibi sapta samanda çalışıyordu.Gecesi gündüzü yoktu.Tarlada harmanda gönül dur durak bilmiyordu. Bir iş iyi ve doğru olsaydı hala yaptı ve çalıştı, becerdi tam tersi olsaydı gönül yaptı derdi bu defada amcası Halis ile Hamit devreye girerdi. Gönül’ü döverdiler. Sait bey artık hükümdarlığını yitirmişti. Yaşlılık ona adete ta zülüm ediyordu ne sözünü dinleyen vardı ne büyüklüğünü o yörede Sait beyi tanıyanlar, derlerdi ki yahu böyle iyi bir insandan bu zalimler türedi hayret doğrusu hayret edilmeyecek kadar belirgindi ortalık.
Halis ve Hamit kardeşlerden hiç ama hiç acıma hissi yoktu.Örnekte Adil di yani bu ailede bir hastalık vardı kimseler teşhisi koyamıyordu. Koymaya da kimsenin niyeti yoktu. Herkes şunu iyi biliyordu aman bu adamlardan uzak durun. Hayır onların olsun şerde.
Köy yerinde tek acı vardı bu yetimlerin günahı neydi bu kadar eziyet niye.Gönül artık dayanamıyordu. Bıçak kemiğe dayanmıştı. Bir gün köyden biri ile kaçtı. O biri de yine uzaktan bir akrabaydı.o kadar bıkmıştı ki dayanacak gücü yoktu. Çareyi kaçmakta buldu. Bu durumu öğrenen amcalar köyü alt üst ettiler Gönül ile Bekir’i bulamadılar civar köylerden insanlar toplandılar, ortalık savaş alanına döndü sanki kıyamet kopmuştu. İkide bir gönül’ü kaçıran Bekir’in babasının evine hücum etmeleri, küfürler, hakaretler tatmin olmayan amcalar dönüp diğer geride kalan iki yetimi dövmeler,tam bir dram yaşanıyordu.-
Kayıt Tarihi : 1.7.2008 20:13:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Atilla Adsay](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/07/01/oksuz-kardelen-gonul-gelin-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!