Oğullarım Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
532

ŞİİR


24

TAKİPÇİ

Oğullarım

DESTANLAR DİYARI ANADOLU
Babalarımızın anlattıkları bize masal gelirdi, değil mi? Bana da öyle gelmişti doğrusu. Tekrar tekrar anlatılmasından sıkılsak da onlar anlatmaktan sıkılmazdı.
Babam, babasından Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı masalları dinleyerek büyümüş. Babamın babası her iki savaşa katıldığı için anlatımı yaşayarak anlatırmış. Belki de bu yüzden masallaştırmadan anlattığı için sıkılmadan anlatırmış. Babam da sıkılmadan dinlemiş olmalı ki benim sıkılacağımı aklının köşesinden bile geçirmeden anlatırdı hep. Masalın her sonunda da’’ Bu günlere şükür. Allah yurtsuz yuvasız bırakmasın. Bayrağımızı yerlere düşürmesin.’’ derdi.
Bir de sınıflarda, vatan, millet, bayrak şiirini en güzel okuyan yarışına girerdik. Öğretmen de en güzel okuyanı seçerdi. Seçilen sevinir, seçilmeyen üzülürdü. Vatanın, milletin, bayrağın ve de özgürlüğün bizim birinci seçilmemiz kadar önemi yoktu ta ki 15 Temmuz’un zorlu gecesine kadar.
O gece savaşın masalını dinlemiyor, kitaplardan okumuyordum. Savaşı yaşıyordum. İnsanların ölüm yarışına, insanların öldürme yarışına girdiği gece. Ben ölecek miydim? Ben sabaha çıkabilecek miydim? Çocukların gözünün önünde anne babaları öldürülüyordu. Kardeşleri ölüyordu.’’’ Ya aynı durumda ben kalırsam..’’ düşüncesine bile dayanamıyordu bedenim. ‘’Ya onlar nasıl dayanıyor? ’’ sorusu sınavlarda zorlandığımız sorunun binlerce kat zorluğu…
Meclis yıkılıyordu. Evimiz yıkılacak mıydı? Okulumuz yıkılacak mıydı? Arkadaşlarım olacak mıydı? Sorular uzadıkça uzuyordu. Sorular geceyi uzatıyordu, gece soruları… ‘’Sabah olacak mıydı? ’’
Sabah olmuştu. Ortalık aydınlanıyor. Silahlar susuyor, silahlar toplanıyordu. Silahların yanında silahtan daha tehlikeli tetik eller toplanıyordu.
Yediden yetmişe halk sokaktaydı, günlerce gece. Gecenin karanlığını aydınlatıyordu.
Yediden yetmişe halk sokaktaydı, günlerce gece. Vatanın kokusunu kokluyordu. Özgürlüğün havasını soluyordu günlerce gece. Hiçbirinde ne korku, ne yorgunluk, ne uykusuzluk, ne açlık-susuzluk. Uykusuzluğun ilacıydı özgürlüğün havası. Açlığın ilacıydı özgürlüğün havası. Korkunun ilacıydı özgürlüğün havası.
Anlamıştım cevapsız soruların cevabının vatan olduğunu, özgürlük olduğunu. Anlamıştım vatan için, özgürlük için bedenin vatana kurban edildiğini.
Ve anlamıştım birine masal gelenin birinin gerçeği olduğunu. Vatanın gerçeğimiz, nice adsız şehidin, gazinin gerçek kahramanları olduğunu, yüz binlerin masalın okuyucuları olduğunu.
Ve anlamıştım masallardan ne destanlar yazıldığını, ne destanlar yazılacağını.
Ve anlamıştım destanlar diyarının Anadolu olduğunu, Anadolu’nun vatanımız olduğunu.
xxxxxxxxxxxxxxx
RÜYALAR GERÇEK MİYDİ?
Birinci ders başlamıştı. Ben sessizliğe bürünmüş, rüyamın beşiğinde bedenden bedene giriyordum ninnilerin eşiğinde…
Birinci ders, öğretmenin dikkatini çekmemiştim. Anlattıklarını işitmiyordum. Hareketlerinden, dersi anlattığını anlıyordum.
İkinci ders, ben öğretmeni fark etmemiştim, öğretmen beni. Ders ne zaman başladı, ne zaman bitti anlamamıştım. Derssin bittiğini, dersin değişmesinden, öğretmenin değişmesinden anlamıştım. Ders ‘’Dil ve Anlatım’’dı.
Daha öğretmen derse başlamadan yanıma kadar geldi ‘’ Görkem, bu şiiri senin okumanı istiyorum.’’ dedi. Ben ‘’ Okuyamam öğretmenim.’’dedim. Öğretmen görmediğim kadar şaşkındı… Şaşkındı, benden hiç beklemediği bir cevap almıştı. Eğildi, gözümün içine iyice baktı ‘’ Yanlış duymadım değil mi? ’’ dedi. Ben açıklama yapmak zorunda kaldım, üzülmüştüm şaşırmasına. ‘’Öğretmenim, kendimde değilim.’’dedim. Öğretmen ‘’ Belli, kendinde olmadığın, kendinde olsan bu cevabı vermezdin.’’ dedi. Cevabım öğretmeni rahatlatmıştı. Ruhumu okşayan bir sesle ‘’ Özel değilse sebebini paylaşmanı istiyorum.’’ dedi. ‘’ Özel değilse’’ sözüne birkaç arkadaşım alaycı alaycı gülerek bana baktı. Onlara göre ben yaşta biri kendinden geçmişse aşk acısı kıskacındadır. Acaba öğretmenime de mi öyle gelmişti? ‘’ Özel değilse…’’ demişti. Öğretmenimle paylaşmasam kuşkuları abideleştirecektim.
Öğretmene ‘’ Gördüğüm rüyanın tesirinden kurtulamadım.’’ demeden gülenlerin sayısı arttı. ‘’ Gördüğün rüya neymiş acaba? ’’ soruları sıralandı peş peşe… Öğretmen, gülen ve konuşanları susturdu. Doğrusu anlatacağım rüyayı öğretmenimin de çok merak ettiği bakışlarından belliydi.’’
Başladım anlatmaya ‘’ Öğretmenim hani okulun girişinde iki asker var ya...’’ Öğretmen ‘’ Hangi asker? ’’ diyor. Ben ‘’ Hani Çanakkale Şehitlerinden, birinin pantolonun yarısı yok, pantolon düşmesin diye bir iple bağlamış, Birinin çorabı yok…’’ Öğretmen, ‘’Anladım, sonuca gel.’’ diyor. Ben devam ediyorum anlatmaya, daha doğrusu gördüğüm rüya bir film gibi geçiyor gözümün önünden… Ben izliyor, ben irkiliyor, ben tüylerim diken diken, arkadaşlarıma, öğretmenime aktarıyorum.
‘’ Öğretmenim, ders sizin dersinizdi. Siz yoktunuz. Biz sıraların üstünde koşuyor, olmadık naralar atıyorduk. Kitaplarımızı yırtıp uçak yapıp pencereden fırlatıyorduk. Birkaç defa müdür geldi, ‘’ Bu ne gürültü! ’’ diye bize kızdı. Müdür gitti, biz yine başladık gürültüye. Birden kapı açıldı. Biz müdür geldi sandık, fırladık ayağa. Bir baktık sınıfa giren o iki asker. ‘’ Üşüyoruz! ’’ diyorlar. Biz, bir kahkaha attık.’’ Bu şekilde giyinirseniz tabi ki üşürsünüz.’’ dedik. Onlar başladı konuşmaya ‘’ Kıyafetimiz bizim onurumuz. Onurumuzla oynarsanız da çok üşürüz. Çoğu zaman bizi hiç görmediniz. Bizse sizin hepinizi tek tek her saniye gördük, Siz sıralara çeltik attıkça biz üşüdük. Siz duvarlara kötü sözler yazdıkça biz üşüdük. Siz boş geçen derslere sevindikçe biz üşüdük. Siz başarısızlıkta yalana sığındınız, biz üşüdük, üşüdük. İşin en kötüsü vatanın başköşesine resmimizi asmıştık ‘’ Biz bu vatanı böyle kurtardık.’’ diye. Arada bir, birileri resmimizi kaldırmaya kalkıyor, kendi resmini asıyor’’Biz bu vatana böyle ihanet ettik.’’ diye. İşte, o zaman buza keseriz. Ne olur, resmimize sahip çıkın. Yoksa çok mu bir şey istedik?
Bazen yüreğimize su serptiniz Mayıslarda, Temmuzlarda. Bazen içinizden birileri üstümüzü örttü. Siz bilmediniz, belki onlar da bilmedi, olsun, biz bildik. Biliyor musunuz siz bu vatanda bir çiçek gibi süzüldükçe biz ısınırız. Ne zaman bir çiçek soldu, ne zaman ki vatanın bağında bir çatlak oluştu, işte, biz o zaman üşürüz. ‘’ dedi.
Sanki gördüğüm bir rüya değil, bir filmdi. Filmin birinci perdesi kapanmış ikinci perdesi başlamıştı. Asker sınıftan çıkıyor beyaz kanatlı nineler giriyordu ‘’ Ben Kara Fatma’yım.’’ ‘’ Ben Elif Bacıyım.’’ Nene Hatun ‘’ Bebek anasız büyür, vatansız büyümez diyerek bedenimi düşmana siper etmiştim. Beden geçici, vatan kalıcı demiştim, görüyorum ki yüreklerinizde yaşıyorum. Biliyor musunuz vatan diriyi yaşattığı kadar ölüyü de yaşatıyor.’’ diyordu.
Karayağız delikanlılar giriyordu. ‘’ Ben Çakırcalı’yım.’’ diyordu. ‘’ Ben, Demirci Efe.’’ Ben Karayılan’’diyordu.
Bir öğretmen giriyordu ‘’ Ben bağımsızlığa atılan ilk adım, bağımsızlık kelepçesine sıkılan ilk kurşun Hasan Tahsin’im.’’ diyordu.
Gördüğüm rüya gördüklerime benzemiyordu. Bir tarihin serüveniydi. Bir rüyaydı rüya olmasına; ömür boyu gerçeğim olmasına inandığım.
Ben sözümü bitirmiştim, rüyadan uyanmıştım, öğretmen rüyaya dalmıştı. Bir öğretmen mi? Başta gülenler de rüyaya dalmıştı…
xxxxxxxxxxxxxxxx
GECEYLE GELEN ŞAFAĞIM
İlk defa uykusuz geçirdiğim geceydi, 15 Temmuz gecesi. Bir türlü geçmek bilmeyen gece… Sabahı karanlık olan gece… Yanıtsız sorularla dolu gece… Sabaha ne olacak? Sabahı görebilecek miyiz soruların top sesleri ile yarıştığı, top seslerinin ‘’Allahu ekber! ’’ sesleri ile yankılandığı gece…...
15 Temmuz öncesi anneme, babama kafamı kurcalayan başka başka sorular sorardım. Onların cevabı kısa ve net ‘’ Zamanı gelince anlarsın.’’ Kızardım onlara, bir soruya cevap vermek zor mu diye. ‘’ Zamanı gelince anlarsın.’’ Çocukları baştan savmanın kolay yolu muydu?
Annemin bıkmadan tekrarladığı söz ‘’ Anne olunca anlarsın anne sevgisini.’’ Anne olmadan anlaşılmaz mıydı anne sevgisi? Büyüklerin deyimiyle ‘’ Zamanı gelince anlarsın…’’
Anlamsız ya da basit bulduğum öğretmenimizin sorusu ‘’ Vatanınızı seviyor musunuz? ’’ Gülümserdim’’ Bunu bilmeyecek ne var.’’ Öğretmenin sorusuna Sınıfın en yaramazından en çalışkanına ‘’ Severim! ’’ diye karşılık verirdik.
Savaş, barış, dost, düşman okumuştuk kitaplardan, dinlemiştik öğretmenlerimizden. Öğretmenlerimiz sormuş, biz cevap vermiştik. Çok zaman ‘’ Doğru söyledim, 100 aldım.’’ diye övünmüştüm.
Darbe masallarını- 15 Temmuz’a kadar masaldı benim için- babamdan çok duymuştum. Kızardım babamın filmin en heyecanlı yerinde ‘’ Biz ne darbeler gördük.’’sözüne. Kendi kendime ‘’ Gördüysen gördün, bize ne.’’ derdim hep.
‘’ Zamanı gelince anlarsın! ’’
15 Temmuz bir zamandı. Tekrarı olmayan bir zaman. Anlamanın kapımı çaldığı zaman. Darbenin ne olduğunu anlamamın zamanı. Kitaplarda okuduklarımdan farklıydı, babamdan duyduklarımdan farklı. Sabaha kadar uyumadığım, ölüm korkusunun soluklarımla yarıştığı darbe. Babama kızmanın suçluluğu üzerime çöken bir yük; bedenimde ayrı bir savaş, sokakta ayrı bir savaş.
15 Temmuz; vatanı sevenin, sevmeyenin tartı zamanı, ayna zamanı. 15; Temmuz dost kim, düşman kim anlamanın zamanı.
15 Temmuz’da vatanı sevmenin ‘’ Seviyorum.’’ demek olmadığını anladım. Vatanı sevmek tankın altına bedeni sermekmiş meğer. Vatanı sevmek; vatana zarar vereceğini hissedenin kurşunu kendi kafasına sıkmasıymış meğer. Vatanı sevmek; vatana göz koyanın kafasına kurşun sıkmakmış meğer.
Vatanı sevmek; aylar boyu açlığı susuzluğu, uykusuzluğu göğüsleyip, evdeki evladı terk edip vatana sarılmakmış.
Vatanı sevmek; kini, düşünce farklılıklarını bir saniyede yok edip tek yumruk olabilmekmiş.
15 Temmuz’da bir tek ben mi çok şey öğrendim? 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanından- başbakanına, yedisinden yetmişine, yetmiş beş milyon çok şey öğrendik. Bunlardan en önemlisi; gerektiğinde tek yumruk olabilmek. Gerektiğinde vatan uğruna seve seve can verebilmek.
15 Temmuz, adını tarihe yazan şehitlerimizin ölümsüzlüğünü tarihle birlikte kalplerimize kazıdı.
15 Temmuz, bir güneş bakmasını bilene, 15 Temmuz, bir yol yürümesini bilene. 15 Temmuz, bir hazine, harcamasını bilene.
15 Temmuz; vatanı sevmenin, millet olmanın dosta düşmana, bütün cihana haykırmanın zamanı.
Selam olsun 15 Temmuz’u ölümsüz kılan şehidine, gazisine, gecesini gündüzüne katan, yüreğini yıldız yapıp karanlığımızı aydınlatan daha nicesine… Selam olsun yurdumun kurduna kuşuna.
xxxxxxxxxxxxxxx

GÖRSEL(d. Fon Müzik)
Seyit- Elife kağnı, ölüm sah. Çanakkale Şehit Asker

ESER:
İBRAHİM ŞAHİN
Oyuncular
NENE HATUN
HASAN TAHSİN
KARAYILAN
DAHA NİCESİ

BU VATAN KİMİN

TEK PERDE

KİŞİLER:

1- Matematik Öğretmeni
2- Türkçe Öğretmeni
3- Müdür
4- Rüyacı (Öğrenci)
5- Bir sınıf öğrenci
6- İki Çanakkale Şehidi (Asker)
7- Kurtuluş Savaşı Kahramanları
Nene Hatun, Kara Fatma, Elife Bacı, Çakırcalı, Demirci Efe, Karayılan, Hasan Tahsin

MEKÂN

1-Sınıf
2-Sahne
MÜZİK:
İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar

(Ders içeri giriş zili çalar. Öğrenciler içeri girer, yerlerine otur. Öğretmen girer. Tahtaya soru yazar. Kimin çözeceğini sorar tüm sınıf(Görkem hariç) parmak kaldırır. Öğretmen birini kaldırır. Öğrenci problemi çözer. Görkem bazen dalar, bazen uyur, bazen irkilir, hiç kimse farkında değil.)

Tahtada birinci soru:
-4 ile +3 arasındaki sayıları gösteriniz.

Bir örenci gösterir.
-3, -2, -1,0, +1, +2
İkinci soru çözülür.

1250 TL Gelir” ifadesini gösteren tam sayının ifadesi nasıl ifade edilir?

+1250

1250 TL Gider” ifadesini gösteren tam sayı nasıl ifade edilir?
-1250

Teneffüs zili çalar. Öğrenciler dışarı çıkar. Görkem, Barış sınıfta kalan.
2. Ders içeri giriş zili çalar. Öğrenciler içeri girer, yerlerine otur. Öğretmen girer. Tahtaya soru yazar. Kimin çözeceğini sorar tüm sınıf(Görkem hariç) parmak kaldırır. Öğretmen birini kaldırır. Öğrenci problemi çözer. Görkem bazen dalar, bazen uyur, bazen irkilir, hiç kimse farkında değil.

Tahtada birinci soru:
(-3) 2 =?
Öğrenci çözer
(-3) 2 = +9

2.Soru:
(-3) 3 =?
Öğrenci çözer
(-3) 3 = -27
.
Teneffüs zili çalar. Öğrenciler dışarı çıkar. Görkem, Barış sınıfta kalan.

3. Ders

Öğretmen Görkem’in yanına gelir:
- Görkem, bu şiiri senin okumanı istiyorum.
GÖRKEM:
- Okuyamam öğretmenim.
(Öğretmen olağanüstü şaşırır, Görkem üzülür.)
ÖĞRETMEN:
-Yanlış duymadım değil mi?
GÖRKEM:
Öğretmenim, kendimde değilim.
ÖĞRETMEN:
- . Belli, kendinde olmadığın, kendinde olsan bu cevabı vermezdin.(Öğretmen cevap karşısında rahatlar, öğrencinin ruhunu okşayan bir sesle) Özel değilse sebebini paylaşmanı istiyorum.

- ‘’ Özel değilse’’ sözüne birkaç öğrenci alaycı alaycı gülerek Görkem’e bakar.
GÖRKEM: (Görkem’in sesi dışarıdan verilir)
(Görkem gülenlere bakar kendi kendine’’ Onlara göre ben yaşta biri kendinden geçmişse aşk acısı kıskacındadır. Acaba öğretmenime de mi öyle gelmişti? ‘’ Özel değilse…’’ demişti. Öğretmenimle paylaşmasam kuşkuları abideleştireceğim’’ Görkem’in konuşması ses kaydından verilir.)

- (Öğretmene) Gördüğüm rüyanın tesirinden kurtulamadım.
(Birkaç öğrenci güler.)
-Gördüğün rüya neymiş acaba? Gördüğün rüya neymiş acaba? Gördüğün rüya neymiş acaba?

GÖRKEM (Kendi kendine konuşur ‘’Öğretmenimin de çok merak ettiği bakışlarından belli.’’) (Ses dışarıdan verilir.)

- Öğretmenim hani okulun girişinde iki asker var ya...
ÖĞRETMEN:
- Hangi asker?
GÖRKEM:
- Hani Çanakkale Şehitlerinden, birinin pantolonun yarısı yok, pantolon düşmesin diye bir iple bağlamış, Birinin çorabı yok…
ÖĞRETMEN:
- Anladım, sonuca gel.’’
GÖRKEM:
‘’ Öğretmenim, ders sizin dersinizdi. Siz yoktunuz.

EKRANDAN SAHNEYE YANSITILIR
(Mekân loş bir ortam, ortam sisle karatılır. Vatan kahramanların uygun kostümlerde. Perdeye uygun Çanakkale, Kurtuluş Savaşı görselleri yansıtılır, önünde oyuncuların çekimi yapılır)

(Ders giriş zili çalar, öğrenciler içeri girer, yerlerine oturur, kitap ve defterler açılır. Öğrenciler sessiz. 3-5 dakika geçer (Zamanın geçişi saatten görsel gösterilir.) . Öğrenciler dersin boş olduğunu anlar. Defterler, kitaplar kapatılır. Kâğıttan topu havada atarlar yakalar, futbol topu ile iki kişi tahta önünde oynar. Biri birine vurur, sıra üstünde kaçar, öbürü kovalar, biri uçak yapar fırlatır, biri camdan bağırır. Görkem, yarı baygın, sıraya kafa gelir gider. Barış sorar:
- Neyin var?
GÖRKEM:
- Başım ağrıyor.
Barış, konuşanlara bakar tepkisini saçını başını yolarak gösterir.
(Barış kitap okur, görkem baygın)

(Furkan Ali’nin ensesine bir tokat patlatır kaçar. Ali yakalar boğazına sarılır.)
- Bittin sen! Seni öldüreceğim.
(Sınıfın en sessizi, en dikkat çekmeyeni, kendi halinde Barış fırlar yerinden.)
- Durun! Yapmayın!
(Sınıf şaşkın, Furkan şaşkın, Ali şaşkın. Bütün gözler Barış’ta.)
- Biz okula birbirimizi öldürmeye mi geldik? Sizin yaptığınızın savaştan ne farkı var?
Sorsalar Atatürk’ün Barışla ilgili sözünü hepiniz bilirsiniz. Hepiniz ‘’ Yurtta sulh, cihanda sulh.’’ dersiniz. Bu mu sizin barıştan anladığınız? Söyler misiniz sınıfta barışı sağlayamazsak, yurtta barışı nasıl sağlayacağız? Yurtta barışı sağlayamazsak, cihanda barışı nasıl sağlarız?
ALİ:
- Arkadaşımız doğru söylüyor, Ben Furkan’dan özür dilerim. (Furkan’la tokalaşır, öpüşür.) (Ali’ye) Geç, kaleye top oynayalım.
Ali kaleye geçer, Furkan şut çeker.
TÜM SINIF:
- Gol, Gool!
- Kapı açılır, müdür girer.
- Bu ne gürültü?
(Bütün öğrenciler parmak kaldırır. Müdür birinci öğrenciden başlar söz hakkı vermeye.)
I. ÖĞRENCİ:
- Ben konuşmadım.
2.ÖĞRENCİ:
- Ben görmedim.
3.ÖĞRENCİ:
- Ben duymadım.
4.5.6.7.8.9. öğrenci:
- Ben koşmadım, o koştu.
- O koşmadı, ben koştum.
- Ben düşmedim, o düştü.
-Ben vurmadım, o vurdu.
- Acımadı ki.
(Müdür sinirden dişlerini sıkıyor, ellerini yumruk yapıyor, arada bir saçını yoluyor.)
10. ÖĞRENCİ BARIŞ:(Parmak kaldırışı farklı, parmak burnuna değiyor, bakışları farklı, kafası yana sarkık, dil dışarıda.)
- Ben bir şey an-aa,anlamadım.
MÜDÜR:
- (Sinirli) Ben de bir anlayabilsem, bütün bunları niye yapıyorsunuz. Açın defterlerinizi, kitaplarınızı, işlediğiniz konuları tekrarlayın, ödevlerinizi yapın, yazın, çizin. Sınıfta eşek gibi anırmayın.
TÜM SINIF:
- Anırmayız öğretmenim.
Müdür çıkar. Öğrenciler aynı hareketleri tekrarlar. Gürültü aynı. Müdür ikinci kez gelişinde daha sinirli.)
- Ben size eşek gibi anırmayın demedim mi?
TÜM SINIF:
- Biz anırmadık, tepindik öğretmenim.
MÜDÜR:
- Ha tepindiniz, ha bağırdınız sonuç fark eder mi? Bu sizi son uyarışım, gürültü istemiyorum! Anlaşıldı mı?
TÜM SINIF:
-Anlaşıldı öğretmenim.
Müdür sınıftan çıkar. Sınıf sessiz, aradan 5 dakika geçmeden kapı açılır, sınıf şaşkın. Hepsi ayağa kalkar. Sınıfa Çanakkale Şehitlerinde iki asker girer. Sınıf şaşkın.
I.ASKER:
- Üşüyoruz.
Bütün sınıfta bir kahkaha:
- Böyle giyerseniz tabi ki üşürsünüz.
I.ASKER:
- Kıyafetimiz bizim onurumuz. Onurumuzla oynarsanız da çok üşürüz. Çoğu zaman bizi hiç görmediniz. Bizse sizin hepinizi tek tek her saniye gördük, Siz sıralara çeltik attıkça biz üşüdük. Siz duvarlara kötü sözler yazdıkça biz üşüdük. Siz boş geçen derslere sevindikçe biz üşüdük. Siz başarısızlıkta yalana sığındınız, biz üşüdük, üşüdük. Bir de adımıza ağıtlar türküler yazılmıştı.
‘’Hey on beşli on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı.’’’’ diye. Ağıtımıza düğünlerde göbek atıyorsunuz, biz üşüyoruz.
II.ASKER:
- İşin en kötüsü vatanın başköşesine resmimizi asmıştık ‘’ Biz bu vatanı böyle kurtardık.’’ diye. Arada bir, birileri resmimizi kaldırmaya kalkıyor. (Bir vatan haini uygun görseller önünde bebekli kadın, hamile kadın, çocuk, yaşlı kadın, yaşlı erkek kurşuna dizer. Üzerlerine basarak silahı ile resim çektirir. Çektirdiği resmi askerlerin resmini indirerek asar.) ’’Biz bu vatana böyle ihanet ettik.’’ diye. İşte, o zaman buza keseriz. Ne olur, resmimize sahip çıkın. Yoksa çok mu bir şey istedik? (Bir öğrenci indirilen resmi yerine asar. Vatan haininin resmini yırtar.)

Bazen yüreğimize su serptiniz Mayıslarda, Temmuzlarda.

İZMİR’İN DAĞLARINDA ÇİÇEKLER AÇAR MARŞ
(19 MAYIS, 15 TEMMUZ GÖRSEL)

Bazen içinizden birileri üstümüzü örttü.
(Başarı, kupa topluluk vs. görsel)
Siz bilmediniz, belki onlar da bilmedi, olsun, biz bildik. Biliyor musunuz siz bu vatanda bir çiçek gibi süzüldükçe biz ısınırız. Ne zaman bir çiçek soldu, ne zaman ki vatanın bağında bir çatlak oluştu, işte, biz o zaman üşürüz.

(Görkem’in arakadan verilen sesi ‘’ Sanki gördüğüm bir rüya değil, bir film.’’ (Görkem yatağında şaşkın, düşünce pozisyonunda.)

Sınıf şaşkın…
Sınıftan askerler çıkar, sınıf şaşkın…
Kapı açılır. Biri girer, ardından biri, biri….)

-Ben Kara Fatma’yım. Sizin yaşınızdaydım, arıklarımı giyip silahımı kuşanıp cepheye koştuğumda.
ELİFE BACI:
- Kocabaşım ölmüştü
Koşmuştum kendimi
Kocabaşın yerine
Demiştim
Darda kalmasın Mehmetçik,
Yetişmemiz lazım sehere,
Gıcırdama ey kağnı,
Duymasın namertler,
Bu gelen Elif’in Kağnısı.

NENE HATUN:
- Ben Nene Hatun, ‘’ Bebek anasız büyür, vatansız büyümez diyerek bedenimi düşmana siper etmiştim. Beden geçici, vatan kalıcı demiştim, görüyorum ki yüreklerinizde yaşıyorum. Biliyor musunuz vatan diriyi yaşattığı kadar ölüyü de yaşatıyor.

ÇAKIRCALI:

-Ben, Efelerin efesi Çakırcalı’yım.

DEMİRCİ EFE:
- Ben, kılıca boyun eğmeyen, Kuvayı Milliye’ye boyun eğen Demirci Efe’yim
KARAYILAN:
-Ben, Antep’i Fransız’a dar eden kurşunun işlemediği Karayılan’ım, Karayılan.
HASANTAHSİN:
- Ben bağımsızlığa atılan ilk adım, bağımsızlık kelepçesine sıkılan ilk kurşun Hasan Tahsin’im.’’
SÜTÇÜ İMAM:

- Ben, Bayrağın dalgalanmadığı yer hür değildir, hür olmayana da cuma namazı farz değildir deyip düşmana ilk kurşunu sıkan Sütçü İmamım
-
(GÖRKEM’İN YANSITILAN SES KAYDI)
(Görkem yatağında şaşkın, düşünce pozisyonunda.)

‘’Gördüğüm rüya gördüklerime benzemiyor. Bir tarihin serüveni. Bir rüya rüya olmasına; ömür boyu gerçeğim olmasına inandığım.’’

SAHNE

(Öğretmen elinde şiir rüyaya dalmıştır. Öğrenciler de rüyada. Görkem öğretmenin elinden şiiri alır, bakar ‘’ Bu Vatan Kimin’’ Tekrar tekrar başlığı okur, şaşırır, sevinir. başlar okumaya.(Şiiri bin bir aşkla okur.) Şiirin 2.3. mısrasında öğretmen uyanır. Sırayla öğrenciler her mısrada tek tek uyanır, şiirin son mısrasında tüm sınıf uyanır.)

BU VATAN KİMİN

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...

Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...

Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir...

Şirin sonunda öğretmen Görkem’i öper. Arkadaşları alkışlar.

NENE HATUN::

-Öğretmen Hanım, şehit oğluma bir mektup yazmıştım, malum cepheden cepheye koşmaktan fırsat bulamadım, sonrada açlık yokluk derken ecel gelip kapımı çaldı. İzin verirseniz bir okuyum, şehitler duyar.
ÖĞRETMEN:

Buyurun, sahne pardon bu vatan sizin.
SLAYT GÖRSEL FON

NENE HATUN:

- Ey Oğul,
‘’Oğluna seferberlik gelmiş
Boynunu büküp ağlama anam
Vatan elden gidiyor diyorlar
Duymamak, gitmemek olmaz anam
Yiğitliğin şanına sığmaz ''Yiğidim git! '' de anam’’ dediydin

‘’Gidip de gelmemek var anam
Ölür gelmezsem karalar giyinme
Yaslara bürünüp dövünme anam
Şehitlik vatan uğruna erişilmez mertebe
Oğul verdin vatana şehit, gururlan anam ‘’ dediydin

Gitmiştin mektubun altı ay sonra geldi

‘’Sağ salimen gelmişim birliğime
Takınmış, kuşanmışım silahımı
Çarık ayağımı vuruyor, ayağım yara
Kemalyeri kar fırtına, üşüyorum...
Yastığım, yorganım yoktur anam

Komutanım ölüm emri verdi
57. Alay öldü topyekün, Kocadere'de
Oğlum ölmemiş diye sevinme, bel bağlama
Ölenlerden Rıza Efendi, Halit Efendi gardaşımdı
Yüreğim yandı can evinden, elim ayağım bağlandı

Hani ana koyunumuz, kuzumuz vardı
Tepelerde sürü sürü, düşman sürü sürü
Kocatepe'de, Tınaztepe'de Kumtepe'de
Kurt koyunumuzu, kuzumuzu kapardı bir bir
Düşman kapıyor, manga manga, koca tümen

Düşman burnumuzun dibinde,
Süngü dayanmış bağrımıza
Ölüm anbean yakın cana, can çaresiz
Vatanın kurtulduğunu göremeden ölürsem
Kuşun kanadında haber salın, şehitler duyar anam ‘’ diye yazmıştın.

Vatan kurtuldu derler, göremedin oğul
Torun verdin, kokusuna doyamadın oğul
Oğluna adını, şehidimin adını koydum duy oğul
Oğlun hür yaşar, anan hür milletin hür sayende ey oğul!
Toprağın nur, mekânın cennet olsun ey oğul, ey oğullarım

OĞULUN CEVABI TÜRKÜ OLARAK (Ses kaydı)

( Oyunculardan Koreografi,)

Kefensiz yatarız toprağın bağrında
Her sabah doğarız vatanın ufkunda
Taht kurmuşuz sevenlerin gönlünde
Kuşlar haberin getirir anam, anam

Cennet vatanın bağrında yatam üryan
Al yıldız barağım, bize yeter gölgen

Burda ne yatak isteriz ne de yorgan
Şilte döşekte namerdin küfrü urgan
Cennet vatanın bağrında yatam üryan
Al barağım, bize yeter gölgen anam

Cennet vatanın bağrında yatam üryan
Al yıldız barağım, bize yeter gölgen

(Oyuncular sahne önünde, Kırmızı tişört, her öğrencide tişört üzerinde beyaz bir harf. Sıra ile ilk harften başlayarak ayağa kalkar
ikinci sıra ‘’’ Bu vatan’’
Birinci sıra (İkinci sıranın önünde dizüstü)
BİZİM

KORO
KIZLAR:
Her birimiz Kara Fatma
Her birimiz Nene hatun
Her birimiz Elife bacı
Bu vatan, bu vatan bizim

ERKEKLER:
Her birimiz Karayılan
Her birimiz Çakırcalı
Her birimiz Demirci Efe
Bu vatan, bu vatan bizim

KIZLAR-ERKEKLER:
Çanakkale’den çıktık yola
Dumlupınar’da verdik mola
Şehit, gazi olmuşsak n’ola
Vatan, vatan, vatan sağola

Biz vatan, biz millet, biz özgürlük
Biz vatan, biz millet, biz özgürlük

Sınıf rolündeki oyuncular sahnenin önünde sıra olur, perde arkasındaki, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı rolündeki öğrenciler ön sırada dizilir salonu selamlar.

İbrahim ŞAHİN

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 12.11.2016 21:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Şahin 2