“Ben bir öğretmenim;
Gecelerim karatahta,
Parmaklarım tebeşir...
Ben bir öğretmenim,
Fecrimde devler güreşir...”
Ben,Bağdat Seferinde gördüm seni,
Yavuz Sultan Selim’in kaftanına
Çamur Sıçratmıştı ya atın;
“Kutsaldır öğretmenimin atının
Sıçrattığı çamur.”
Demişti Koca Yavuz.
Ben Selanik’ten bilirim seni,
Sen yetiştirdin Türk’ün yüce komutanını
Sen verdin Mustafa’ya “Kemal” adını
Ben Barıştepe köyünde gördüm seni,
Köy yolsuz,köylü dil bilmez...
Sen on sekiz yaşında adadın kendini
Köye...köylüye...aklımdan gitmez.
Yol yapımında işçiydin,
Sınıfta öğretmen.
Atatürk ışığını taşırken aydın...
Çağdaş uygarlığı da sen yaydın
Bilirim seni öğretmenim.
Ben çivril’de evin yanarken gördüm.
Gözünü kırpmıyordun.
Selde, depremde gördüm seni;
Dimdik duruyordun.
Güçlüklerde halkının yanındaydın
Moral veriyordun.
Ben her büyük adamın ardında gördüm seni,
Tükenmeyen bir sabırla ışık tutuyordun.
Devlet adamı,komutan,tüccar yetiştirip
Kendini tanıtmıyordun.
Ben anaokulundan bilirim seni,
Hamur yoğuruyordun.
Biçim veriyordun bebeklere
Özendiriyordun çocukları kuşlara...
kelebeklere...
Büyüdü bebekler öğretmenim.
Kuş gibi,kelebek gibi uçmak isteği ile...
Ben atölyede gördüm seni
Üstün başın toz içinde,
Yadırgamıyordu öğrencilerin araç gereçleri
Sanat bilinci doluydu çünkü beyinleri.
Ben kürsüde gördüm seni,
Anlatıyordun...
Büyüyen gözlerle izliyordu seni herkes,
Hayranlıkla...
Uygarlıkta büyüyen bu ses
Sendin öğretmenim.
Duygularımı anlatamıyorum...
Ellerinden öperim.
Kayıt Tarihi : 8.8.2006 23:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Diyarbakır Erkek İlköğretmen Okulu'nu bitirdiğimde henüz on sekizimi doldurmamıştım. Ben Barıştepe köyünde gördüm seni, Köy yolsuz,köylü dil bilmez... Sen on sekiz yaşında adadın kendini Köye...köylüye...aklımdan gitmez. ilk görev yerim. Midyat-Barıştepe Köyü:yolu, suyu, elektriği olmayan tipik bir güneydoğu Anadolu köyü idi. İki derslikli bir okulumuz vardı. Yanıma Sanat Okulu mezunu bir de vekil öğretmen verdiler: Yunus Bilgiç. İlk kış çok zorlu geçti. Okulun damını aktardık, badana yaptık, elbirliği ile temizledik. Sıra ve masalarımız kırık döküktü. Ancak ayda bir inebiliyorduk Midyata, Aylık almak için. Kasım ayı başında,İlköğretim Müdürü İbrahim Oğuz'a çıktım. Durumu anlattım, yardım istedim. Babacan bir kişiydi'Başmuallim' olarak anılırdı. Oğlu Senatör adayıydı. Yakınlarda seçim de vardı galiba. 'destek' sözü vererek on takım sıra kopardım, hiç unutmam...Onarım için 'köy bütçesi'ne başvurmamı salık verdi. Derslikler de lojman da onarım istiyordu. Odun yoktu. Geleneksel olarak her gün her öğrecinin bir parça odun ya da bir tezek getirmesi gerekirken bir gece bir kamyonet kaçak odun getirdik. Yakalansak hem kamyonete el konacak hem de mahkemelerde sürünecektik. İlk üç sınıf beneydi, Vekil arkadaşım ise 4 ve 5'leri okutuyordu. O yıl Köy Kalkındırma Kooperatifleri aracılığıylaAlmanya'ya işçi gönderileceği duyrusu bizi çok heyecanlandırdı. Ev ev okur-yazar aradık askerliğini yapmış olanlardan yirmi kadar gence gece kursu düzenledik. Askerlik yaparken öğrendikleri Türkçe ile dertlerini anlatamıyorlardı. Köyde iki lüks lambası bulduk, kurs verdik, eğittik, mülakata hazırladık. Kışın köye araba giremiyordu, anayoldan sapanlar çamura saplanıp kalırdı. Köylüyü organize edip kuru taş döşedik ulaşımı iyi kötü sağladık. Zaten çok az araba vardı o zamanlar. Ayda yılda bir araba görünürdü köyde. Eğitim enstitüsü'nü kazanınca köyden ayrıldım Türkçe Öğretmeni olarak ilk görev yerim olan Ağlasun'da yazdım bu şiiri. 1984'te Milli Eğitim Dergisi'nde çıktı. Sonra da 1999-2004 yılları arasında İlköğretim-8 Türkçe Ders Kitabı'nda okuma parçası olarak yer aldı.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!