Hayata tutunmam, ilk gözümü açmam, başarıdan başarıya koşmam hep silahla olmuştur ama benim silahım öyle herkesin bildiği silahtan değil. Bir ben bilirim silahımı… Ne zaman, nasıl kullanacağımı…
İlk varlığımı karanlık, neresi olduğunu bilmediğim bir ortamda, güldür güldür sesleri işitmemle hissettim. Korkumdan adını sonradan öğrendiğim tekmeleri fırlatmamla ilk silahıma kavuştum. İşe yarıyordu silahım. Ne zaman rahatsız edilsem kütürdetiyordum çevremi saran karanlık çemberine. İlk vuruşta varlığım hissediliyordu, bir sessizlik bir okşama… Okşamayı ne kadar sevsem de hemencecik dalardım uykuya. Bazen de uykularım kaçar sıkılırdım. Sırf muhabbet olsun diye yine kullanırdım silahımı, varlığımı hatırlatırdım ve başlardı bir el okşamaya… Yine dalardım uykuya. Bu silahı ne kadar kullandım bilmiyorum. Tek bildiğim ikinci silahıma kavuştuğumda yok oluşu.
İkinci silahım ilk gözümü açtığımda, ilk nefesi içime çekişte ciğerlerimin yanışında attığım acı çığlık oldu. Çığlık acı da olsa silahıma diyecek yoktu. İlk avım; yumuşak, sıcacık bir göğüs ve içime çekip zevkten uykuya daldığım ciğerlerimin acısını yok eden süt oldu. Artık yeni bir silahım vardı. Ne zaman içimi ısıtmak istesem, ne zaman sırtımın sıvazlanmasını istesem basıyordum çığlığı. Öyle bir çığlık ki en ağır uykulardan uyandırıyor, en uzaklardan işittiriyordu. Sanki annem kanatlı bir kuştu. Her çığlıkta göğsü ağzımda eli sırtımda olurdu. Anneme göre farklı bir çocukmuşum. Ağlarken gülermişim. Bir bilse niye güldüğümü...
Bu silahımın ömrü de kısa sürdü. Yeni silah bulana kadar çokça bocaladım.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.