Hepimizin içinde, yüreğinde, gönlünde el değmemiş, pamuk yığınını andıran, su güzelliğinde dev gibi ancak uysal, kükremiş bir vaziyette bekleyen ama parçalama, yırtma, yok etme özelliğini yok etmiş, çocuk masumluğunda, biraz insana benzeyen, biraz gök kuşağı rengârenkliğini içinde taşıyan bir aslan vardır.
O aslan kimi zaman aşkın, sevdanın; kimi zaman hovardaca geçen saniyelere atılan şamarın; bazen çılgınlığın, umarsız yaşamın, bazen yere, göğe takılan gerdanlığın; kiminde tutan el, gören gözün, kiminde ise esirgeyen, bağışlayan, koruyup, gözeten yüce yaradanın adı, sanıdır bilir misiniz?
Bazen Türkmen düğününün damaklarda bıraktığı tat, mistik bir havanın insana verdiği hüzün, bazen kocaman bir yalnızlıktır.
Ağıt olur dökülür dillerden zamanlı zamansız, türkü olur inletir dağı taşı. Delip geçtiği yüreğin en onulmaz noktasına büyükçe bir düğüm olur bazen duyar mısınız?
Şairdir o aslında. Yazan, çizen, boyayan, yontandır aynı zamanda. Uzun hava olur belki, kıvraklaşan nağmeyle dans, horon, efe olur kim bilir.
1960 yılında Hançılı Köyümüzde doğan Ali YILDIRIM’ da sözcüğün tam anlamıyla böyle bir güzelliktir. İlkokulu köyünde tamamlamıştır. Çok genç yaşta aramızdan ayrılan ve hakka yürüyeli 22 sene olan babası rahmetli Ali YILDIRIM ile aynı adı taşır. Babası namı değer Kavak Ali, kendisi ise adı vurulandan aldığı miras nedeniyle Topal Ali’ dir.
Ali YILDIRIM, orta öğrenimini Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu’ nda tamamlamıştır. Öğretmen yetiştiren ve bir döneme damgasını vuran aslında yüksek köy enstitüsü olan bu okulun öğretmen yetiştirme özelliği elinden alındığı için orta öğrenim mezunu olabilen Yıldırım daha sonra Manisa Demirci Eğitim Yüksek Okulu’ nu bitirerek öğretmen olmuştur.
1985 yılında Kayseri’ de göreve başlamış, Çorum’ da çalışmış olup halen Ankara’ da çok sevdiği görevine devam etmektedir.
Evli ve üniversitede okuyan biri kız, diğeri erkek iki evlat sahibidir.
Ali YILDIRIM, gerek yetişme tarzı, gerek içinde bulunduğu süreç itibariyle tam bir Anadolu yiğididir. Çocuk yaşta tırpanla tanışan, ilkokul çağında iken pakla, bağ, bahçe sulamaya başlayan, evde kalan arık tokludan tutun da teke, koç, tüccar davarı, malı gütmeye kadar her türlü merhaleyi adım adım tırmanan biridir.
“Yiyorduk ekmeği, tırpan sallardık / Bahçe, tarla işlerine bakardık / Enerjiyi fazlasıyla yakardık / Şimdi çalışacak halimiz mi var. / … / Patoza sap atmak beceri işi / Saati azaltır hünerli kişi / Severek yiyorduk ayranlı aşı / Şimdi çalışacak halimiz mi var.”
Gönlü güzeldir her şeyden önce. Yüreği hoştur. Kendinden bir yaş küçük olanın ağabeyi, bir yaş büyük olanın ise hakiki biraderidir.
Ali Öğretmen iyi bir eğitimci ve örnek bir kişilik olmasının yanında edebiyatla haşır neşir yaşayan bir kalemdir aynı zamanda.
O iyi bir öykü yazarı, hoş bir şairdir.
Öyküleri Başta Akdeniz Edebiyat olmak üzere bir kısım eserlerde yayımlanmıştır. Öykülerinin kahramanları sıradan insandır. Günlük yaşamda, çarşıda/pazarda karşılaştığımız, mahallede/sokakta birebir tanıdığımız şahıslardır aslında. O kahramanlarda ya kendinizi bulursunuz ya da o kişilikler size tanıdık bildik birini çağrıştırır.
Su gibi akar gider onlar. Çağıl çağıl ekin tarlarını sulayarak, pamukların kozalaklarını parçalamasına fırsat hazırlayıp Ferhat’ ın dağı delmesine yardım ede ede uzar gider o öyküler.
Hey zalim dünya hey!
Yıldırım, öykülerinde günlük dili kullanır. Anamızın, bacımızın, çobanın, korucu, muhtar, amir, memur, amele, hoş, güzel, ala veya malamatın diliyle düşünür. Konusu özgündür, taklitten şiddetle kaçar.
Öykülerini merak ve ilgiyle okuduğumuz o nefis öyküleri kitap halinde görmek istediğimizi özellikle vurgulayarak sözü Ali Hoca’ nın şiirlerine getirmek daha doğru olmalıdır.
Ali YILDIRIM, tıpkı adı vurulan gibi iyi bir şairdir aynı zamanda. Hece ölçüsü ile ayak ve uyak düzenine uygun şiirler yazar. Şiirlerini de öyküleri gibi günlük dille yazar. Konuştuğu, düşündüğü, yaşadığı gibi abartıya kaçmadan dile gelir satırlar. O satırlar ki bazen devleşir yakar, yıkar ortalığı bazen sivil bir otoriteye dönüşüp öper önüne gelenin elini, yüzünü, gözünü yalar.
O zaman o satırlardan öğrencilerine seslenişine bir selam vererek başlayalım mı?
“Sabah kalkıp yıka, eli ve yüzü / Sakın ha unutma çapaklı gözü / Gerçek temizliğin sabundur özü / Sabunsuz temizlik olmaz bilesin. /…/ Yemek ayırmadan dengeli beslen /
Dik otur arkaya, güzelce yaslan / Yaramazlık kötü, uslan ha uslan / Şımarık sevilmez bunu bilesin. /
Dedikten sonra “Tanı bunları” şiirindeki şu öğüde de bir göz atalım mı?
“Ense kalın, göbek önde geziyor / Birçok insan tatlı candan beziyor / Kuvvetli zayıfı tutmuş eziyor / Oku yavrum oku, tanı bunları.”
Ali YILDIRIM, gerçek bir dost canlısıdır. Dost onda bir başka anlam kazanır. Bir seferinde onu çok sitemkâr bulmuştum. Şikâyeti vardı dosttan, ahbaptan yana. Bunalmıştı. İçi sızlıyordu biliyorum. Hafızası başkalaşmıştı adeta. Bir ara küçük ayrılığın ardından getirdiği “Bulamadım dostları” şiirinde geçen şu dizeler birçok şeye tanıklık ediyor aslında: “Sevinç acı paylaşırdık beraber / Çıkarlar sonucu olduk derbeder / Ali'm bilmem o dostlarım nerdeler / Arıyorum, bulamadım dostları / Gören var mı acep, gerçek dostları.”
Onun dostlarını çoktan bulduğunu bildiğimizi hatırlatıp; “Aman beyim, köyden geldik galkıver / Hanım hasta gıvranıyo bakıver / İlaç bulamadık serum dakıver / Derdimize çare ol tokdur beyim. /… / Yönünü çevirme bakıp halime / Sevgiyle doluyum baksan kalbime / İyileştir, onsuz dönmem evime / Derdimize çare ol tokdur beyim.” dizelerinden özellikle altın tepsi içinde ilginize sunmak istedim.
Ali Hoca, Anadolu insanının eli ayağıdır. Gözü kulağıdır bir anlamda. İnsanoğlunun derdiyle dertlenir, acısıyla kıvranır, sevincini paylaşır, hüznünde iki damla yaş süzülür gambak gözünden.
Sitem eder. Coşar, bağırır bazen. Allı dudaktan demleyip kafayı; “Ağlıyorum geçip giden yıllara / Kendimi vurmuşum çıkmaz yollara / Hasret kaldım sevgi dolu kollara / Neredesin ey sevdiğim nerede? ” demiyor mu, yaralı yüreğimi yerinden söken göğsümü kaldırıp kaldırıp yere göğe vurur inan olsun.
Ali Öğretmen her şeye yazmıştır. Gördüğü, görmeyi istediği, hayal ettiği, soluduğu her şeyi yazmıştır. Şikâyet etmiş, mücadele ruhunu asla elden bırakmamış, eşsiz duyguya katıksız bir sevda katarak şiir denen ürünü daha bir başka tatlandırmıştır.
Bakın onun dizelerinde hamal halka nasıl seslenir.
“İskilip'ten aldım iyi bir semer / Boynumu kesiyor ip ile kemer / Kimin umurunda istersen geber / Hamallık alnıma yazılmış benim! / … / Acep kader bizlere de güler mi / Evimize sıcak ekmek girer mi / Ali'm bu acılar bir gün diner mi / Hamallık kaderden çıksa ya benim! ”
Şair toplumsal konulara da oldukça duyarlıdır. Onun için cumhuriyet değerleri vazgeçilmez bir unsur, Atatürkçü düşünce yapısı ise taviz verilmez bir sistemdir. Gençliği motive eder sık sık. Onlara seslenir geçmişten yola çıkarak onlara gelecek güzel günlerin muştusunu verir.
“19 Mayısta gençlik yürürdü, / Folklor oynar ayakları vururdu, / Millet için Türk Gençliği gururdu, / Hani nerde benim giden gençliğim. / … / Ali’m lanet okuyorum bu güne, / Özlemle bakarız geçmişe düne, / Umut ve gelecek sizsiniz yine / Umutları boşa çıkarma gençlik.” demekte haksız mı Allah aşkına.
Ali YILDIRIM bu işte dostlar. Duyarlı, Sevgi dolu, hoş görülü, iyilik perisi sıcak sımsıcak bir babayiğit. Koyunu, kuzuyu unutmayan bir kalem. Geçmişini unutmayan bir şair. Göğsü inanç dolu. Hizmetkarı toplumun aslında. Kendini iyiliğe vakfetmiş bir eğitimci işte.
Bu garibin gurur duyduğu bir can aynı zamanda. Kimseyi kırmayan, karıncaya basmaktan imtina eden bir yazar.
Yolu açık ola bu mümtaz şahsiyetin. Bahtı gönlü gibi ferah ola. Yüce Rabbim o mütevazı kulunu göre, koruya, gözete. Gözete ki Ali Öğretmen güzel eserler vermeye devam ede değil mi…
Sözümüzü şairin şu dizeleri ile sonlandıralım mı?
Kimse Ölmesin
Bomba patlar, yıkılıyor binalar,
Çoluk, çocuk ölür, yürek yaralar,
Ölenlere ağıt yakar analar,
Ölümler acıdır kimse ölmesin.
Çocuklar gelecek! Açsak yolları,
Kitap, kalem, defter tutsun elleri,
Karar verip soldurmasak gülleri,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Gencecik yaşında gülü solanlar,
Ölen ölür perişandır kalanlar,
Silahları ateşliyor yalanlar,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Yaşayarak güzel günler görsünler,
Sonsuza dek kahkahayla gülsünler,
Savaş değil, ecel ile ölsünler,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Baba, acıları atar içine,
Bakmaz yaşa, aklar düşer saçına,
Ayırmıyor bakmıyor ki suçuna,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Yaş gelince gider, ahret yolcusu,
Durur kalbimizde çıkmaz sancısı,
Allah göstermesin evlat acısı,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Hastalıktan ölmesin hiç bebeler,
Güle güle gitsin yaşlı nineler,
Yaşa bakmaz çok üzülür anneler,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Anlayana bu bir yaşam fermanı,
Vatan için ölüm düğün bayramı,
Kimseler olmasın ölüm hayranı,
Ölümler acıdır, kimse ölmesin.
Ali'm artık ölüm uzakta dursun,
İnsanlar yaşlanıp ecelle ölsün,
Çocuk, yaşlı, genci neşeyle gülsün,
Dünya geniş kimse ölmesin dostlar,
Savaş sevdamızı bölmesin dostlar.
Kayıt Tarihi : 21.1.2009 14:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!