Beni bir ateş sarar
Eskilere dalınca
Bütün bedenim yanar
Eskilere dalınca
Rengim solar sararır
Duygularım kabarır
..
kafamın içinde birşey var ki
öfke gibi
kin, hırs, katliam gibi
can acıtması muhtemel birşey
ve ağzına ettiğim
öylesine bir parçam ki
benim,
..
GÜNÜ YAZMAK
Bugün nasıl anlatılır bilmiyorum
Başka adı var,mı ölümün
Zulüm,ün ve ihanetin
Yüreğimde buruk bir acı
..
“ Mektubunda, yazdıklarının ana fikri şu olsa gerek:
sanırım gönderdiğin hikayeyi yazan kişi, bardağın diğer tarafından bakarak vazgeçmekten bahsetmiş...evet, diğer bir bakış açısıyla hayat, bir vazgeçiştir aslında... ancak ben, böyle bir yorumu pek sevmiyorum...seçimdir diyorum... özünde aynı bile olsa söylenenler... ancak seçimlerde, pişmanlığa yer yoktur.olmamalı da...zira böyle bir lüksün olmadığını ve olmaması gerektiğini düşünüyorum...aksi taktirde, kendine acımalar ve acındırmalar beraberinde gelir ki bu, bir insanın diğer bir insana taşıtmak için, içine girdiği nafile çabadır...özetle, hayatta en zor olan insan etini taşımaktır...bu yüzden vazgeçiş ya da seçimlerde pişmanlığın yeri yoktur...sadece ders çıkarmak vardır...ve böyle de olmalı…” gün gelir sevilir…damarların sökülürcesine seversin…evlenirsin.tabii bu görece şanslı azınlık için geçerli… diğerlerinin vehameti zaten malum ya da evlenmezsin ne bileyim…ama yaşarsın… Umuda, mutluluğa dair her şey. Zaman geçer, alışkanlıklar mıdır yoksa, dost olmadan sevgili olmaya kalkmanın “dayanılmaz hafifliği midir” bilinmez; iyi bir depresyon için en sağlıklı yatırımı yaparsın.Biriktirirsin farkında olmadan, fark ettiğinde ise, yaptığın yatırımın geri dönüşünü izlersin önce, çaresiz… acıtır…ve günün sonunda umduğundan çok daha fazla incinirsin… hafiflemeyi umarken. Ardından, yeni sevdalara yelken açarsın.Ama, etini doyurursun sadece ve o, her son çığlığında, eksildiğini hissedersin biraz…sevgiyi arayan, sevgisiz sevişmelerin eşliğinde… sonra, yaşanmışlıklarının erdemiyle(!)
“Bir kadınla erkeğin ilişkisi, trapez gösterisi gibi olmalı trapezin birinde duygusallık… bir diğerinde ise cinsellik…ve bunların harmonisidir insanları birbirine bağlayan…ancak, bu iki cambazı destekleyen bir ağ olmazsa o güzel gösteri ölümcül bi hal alabilir…ve gösteri trajedi ile bitebilir…işte bu ağın adı da dostluktur.bu yüzden ten ve duygu patlamasıyla başlayan bir ilişkinin acı ya da tatlı bitişinde o ağın varlığını sorgulamak gerekir…bu ağ belki ilişkinin bitmesini engelleyemez ama, çirkefinin çıkmasını engeller en azından…” dersin… dersin de… ölümün başlamıştır aslında o an fark etmezsin…
ölüm ağırdır....ölüm soğuk ve özellikle böylesi durumlarda bir anda gelmez ölüm..gelişini hissettirir...ancak...tıpkı etrafı kurtlarla çevrili bir ceylanın kaba etleri ağır ağır kurtlar tarafından yenirken geviş getirmesi gibi..paralize olur bazen insan...hissetmez...ya da hissetmek istemez bu ölümün kokusunu duymayı...ta ki...ölene kadar...ve o....son günden bir gün sonra...anlar yitirdiklerini ki...o an...geçmiş olsun anıdır...işte bu noktadan sonra insan yapmaya başlar kendine ne yaparsa...pişmanlık...öfke...boşvermişlik...açlık... intikam duygusu...kullanma isteği....ödediği faturaların acısını çıkarmak istercesine..ve hep...yeni adisyonlar açar başkalarına fatura etmek üzere... çünkü...canı yanmıştır....hem de çok...zira adalet sağlanmalıdır...duygusal mastürbasyonların eşliğinde.... oysa ki, içinde bulunduğu ortama..etrafına..etrafındaki insanlara çeşitli anlamlar yükler insan...ki bu da insan olmanın doğal bir sonucudur...ve işte bu noktada ayrışımlar başlar...neye? ..kime? ...ne kadar? ...anlam yükleneceği...ve yüklenir anlamlar...taşınması istenir karşı taraftan...karşı taraf ise ses etmez öncelikle hoşnuttur zira bu yükten...taşırım zanneder...ancak...zaman içinde bu yük taşınmaz olur...dizler titrer...öte yanda...bir yük daha bindirilir...sonra biri daha...zira anlamlar...artık yük olmuştur...taşıyana...çünkü kendi yaşam alanının daraldığını izler önceleri sessizce...oysa ki anlam yükleyen fark etmez...edemez...nasıl da yük haline geldiğini göremez...kapalıdır gözler ve görmek istediği pencereden bakar....fırtına öncesi sessizlik bulutları yaklaşmaktadır oysa ki diğer pencerede sinsice....neden sonra....bulutlar boşaltmak ister biriktirdiklerini...ve....boşaltırlar pervasızca....kaçışır insanlar panik halinde...gözlerde şaşkınlık...sevincin yitişi...izlenir travma halinde... son çırpınışlar kar etmez...ve...hayal kırıklıkları kol gezer caddelerde... amansız devriye nöbetleri...histeri krizleri...
..
şapkasını eline aldı' beyaz adam
başladı yürümeye
aydınlık
karanlığın bitiminde başlayan
beyaz leke
öfke duyuyordu öfkeye
anladı ki susturamayacak içindekileri
..
Şahadet İle İhanet,
Ay Yıldızlı Bayrak İle Paçavra,
Gazi İle Terörist,
Alçaklık İle Kahramanlık,
Pişmanlık İle Küstahlık Yer Değiştirdi.
Ne Sınırdan Giriş Yapan Hainlerde Bir Teslimiyet,
Mahcubiyet Ve Nedamet Hissi Var;
..
Varlığın garip bir öfke gibi
öcünü alıp gitti bizden
şimdi
yokluğun zaman kaybediyor
ömrümüzden
Belki bunu anlasak
..
Bakar bir çocuk
gözbebeklerine dünyamızın
bin yıllık yoldan bakarcasına
kıskacıyla bin yıllık acıların
kirpikleri öfke yalımı
uzak bir umman gözleri,
Düşleri açlıkla pençeleşir
..
71- Ne yaparsan yap, faydalı şeyler yap ama kendin için değil Allah rızası için.
72 - İyi bir başlangıç başarı için ne kadar gerekliyse iyi bir planlama da bir o kadar gereklidir. Bu ikisinden biri yoksa başarı da yoktur.
73 – Dil, çoğu zaman insan için bir tür tatmin aracı olarak kullanılır.
74 – Var olmak önemlidir ama daha da önemlisi meyve verebilmektir.
..
Çökmüştü yurduma kara bulutlar;
Kirli, vahşî, fakat hak edilmemiş.
Üşüştü Boğaz’a koca zırhlılar;
Pervasız, belli ki hiç yenilmemiş.
Zulüm tütüyordu bacalarından,
Kapladı denizi iğrenç bir duman.
..
Beynimdeki haklı tuzak,
Düşünüyor yumak yumak.
Yumruğum hala sıkılı...
Bir düşünce ki bu bende,
Bir ucu gider ezele.
İzleri gözümde saklı.
..
Dinle derdi sessizliği,
Kendini anlattığını bilmezdi.
Gül derdi her zaman ki gibi,
Sev derdi kalbin durana dek..
Bilerek mi söyledi bilinmez
Dileklerin efendisi dinle..
Anlatılmaz hissedilmez bu öfke.
..
karanlık çerçeveler gizemli telaşta,
evet ilk aşk biraz acı verir ayrı kaldığında,
derim ya derelerden muharebeler akar dalgınlıkta,
bir öfke var kalbimde ağlamaklı gözlerim duygusal balonda,
içindeki hava ölmeme yeterliydi,
bir çocuğun elinden aşağıya bakmak gibi hepsi rap adlı salonda,
..
bilmeceler çözüyorum kare kare,
yukardan aşağıya
soruyor bana yalnızlık
diyorum ki en büyük eğlence,
tekrardan çözüyorum
soldan -sağa
soruyor bana nefret,kin ve öfke
..
Ben senin gözündeki yaş için
Dünyayı gözümden düşûrmedim mi
Bu öfke bu kavga niyedir
Sıcak yüreğinin gücü için
Dünyanın nimetine yüz çevirmedim mi
Bu sitem bu naz nicedir
Yar senin sevişmeye niyetin mi yok
..
Kanar gün her batışta
bırakıp giderken gerilerde
birbir, iyi kötü yaşanmışlıkları,
Getirmez o anı bir daha geri
yaşam bitse, gün kararsa, keşkeler
Bir çirkinlik mezar kazar
bütün güzelliklere
..
Bir varmış diye başlanılan bir yokmuş diye aşina
Durmuştu zaman gözlerindeydi çingenenin
Öfke zehir saçıyordu
Bir yandan ağlamaklıydı
savunmasızdı seni tanımıyor bilmiyordu yüreği
Yolların kesik çizgileri gibi geçemiyordu ardı sıra belekten silemediği gözlerini,
Nerden bilecekti
..
Kazanma dürtüsünün insana kazandırdığı en büyük şiddet çeşidi sanırım savaş olsa gerekKazanmak bir ‘’arzu’’ ve ‘’ hırs’’ işi olsa da, bunu devletler bazına indirgediğimizde bir insanı değil ‘’iki devletin milyonlarını’’ ilgilendiren cadı kazanını andırdığını söylemek gerekecektir. Kolların,bacakların,gözlerin havada uçuştuğu bu dünyada, kazanda kaynayan tek şey ‘’kan’’ köpüren ise ‘’öfke ve nefretten’’ başka bir şey olmayacaktır.
Silahların merhameti, onu elleriyle tutanın korkusuna bağlıdır bir yerde…Korkuyla kovanından fırlayan bir mermi, yere yıkması gereken canın: ebadına, biçimine,ırkına,milletine bakmadan ‘’kazanılması gereken’’ için onu yere yıkacaktır.Bunu yaparken yani savaşırken merhameti unutacaktır.
Merhamet, insan kalbinde kendine acımayı arkadaş edinmiştir ama bir üçüncü arkadaş daha vardır ki o da ‘’bencillik’’tir.Bencilliğin kazanma hırsıyla birleştiğini ve yıllarca kaybedenleri oynayıp sonra da ihtirasla el ele verdiğini düşünürsek aklımıza savaşlar gelecektir.Ki işte o savaş, merhameti, sadece yıkık duvarların,annesiz çocukların,aç karınların,bacağı kopuk bedenlerin vicdanından alıp; zalimlerin olmayan duygularına bırakacaktır.Barış ve intikam ateşi de ortalarda gezinip sahipsiz kalacak, yıllar sonra birileri onun elinden tutup misket bombaları ile diğerlerine hatırlatılacaktır!
Malumunuz günümüzde kendisine tarih boyunca merhamet edilmeyen ya da edilmediğini düşünen bir millet pireyi öldürmek için ilk önce pirenin bulunduğu bedeni yere yıkmaya çalışıyor.Çocuklar,yaşlılar …sokaklarda adımlamak yerine yıkılan binaların altında kalıyor; ellerini hiç havadan indirmeden ne zaman başımıza bir gülle düşecek diye bekliyor.Korku imparatorluğu cesaret kırmak için birebir güreşmekten çekinip havadan bombalar atıyor.Bilali Habeşiler,Sümeyyeler gibi zora geldiğinde direnmeyen; Peygamberi yanlarından ayrıldığında,denizi karşılarına aldıklarında Peygamberlerini bir çırpıda düşüncesizlik,Yaratanı ise acizlikle tenzih edip dinlerinden dönen,danaya tapanlar yani korku imparatorluğunun müdavimleri şimdi hakim oldukları dünya güçlerini de arkalarına alıp bencillik ve ihtirasları uğruna ‘’bazılarının dünyalarını başlarına’’yıkıyor.Anlayacağınız geçmişin hesabını şimdilerde görüyorlar.
..
Bir öfke ki mayası aşk, hamuru sevgiden
Duygular biçare, öylesine kenetlenmiş
Gülüyor düşmanı kıs kıs! Habersiz zamandan.
Dolu vermiş gözleri, yalnızlıkta nedensiz
Pul pul olmuş, akacak mı gözyaşları? Akmaz! ..
Biliyor garip, yok teselli, kalmış kimsesiz.
..
Zaman suya düşse
Su dahi; sabah, kuşluk, öğle...
Gibi vakitleri titrer
Sudaki salınım kayıkta
İnsan kayıktaki salınımla ayıkta.
Salınım, nekahetini bilmez,
Ne bile nedamet getirmez
..