“””İMKANSIZ HIRSLARIN PEŞİNDEN KOŞUP TÖKEZLENME BU””” diyorum...
“”HIRS VE ÖFKE İKİZ KARDEŞ DÜŞÜNCE ZİNCİRİNDE””” sabahı zor olan geceler de uzadıkça uzuyor kulvar... Koşu alanının sonu hiç görünmüyor...
sigara üstüne sigara patlatıyorum.. Ciğerlerim öfkeden, çok, çok yanıyor.
BİR KÖŞEDE ÖFKE BİR KÖŞEDE HIRS...NE TÜKENMEZ BİR BECERİSİZLİK BİR BAŞ EDİLEMİYOR.
Bir yanık kokusu giriyor genzime duygusallık dumanıyla.
DUYGUSAL BİR DÜŞ DÜŞÜNCENCESİ DÜŞÜYOR GÖZLERİMDEN YÜREĞİME,
TANIYOR YÜREĞİM ÖZ KARDEŞİ DUYGUSALLIK, ÖZ KARDEŞİ DUYGUSALLIĞIN BAKIŞLARINI...
VE ÖFKE UTANIYOR... Ve cam çerçeve, kapı pencere dağılıyor hesaplaşma savaşında...
“”O DİYOR SEVGİ,
KÜÇÜCÜK BİR ÇOCUK,
..
Parlak bir gün ve kendine küsmüş durgun bir deniz…
Güneş kendine yetinme uğraşında ki solgun ışıkları artık çıplak bedenimi yakmıyor…
Yabancı bir şehirdeyim, insanlar etrafına bakarak yürüyor, bense sanki kendime yabancıymışım gibi utangaç bakışlarla dolaşıyorum kumsalda…
Teknem, karaya biraz uzakta kıyılığın batısında ve kendi halinde salınımlarla sanki hoyrat deniz dalgalarına inat sakinliğinin peşinde…
Bu gün kumsalda her şey durgun ve sakinliğini korumak için kum savruluşlarından arınmış, halinde bir sahil…
Oturduğum cafede, koyu bir çay bardağı elimde, kumsalın topuklarımdaki yanışlarıyla
kendi kendimi avutuyorum…
Her şey her şeyin kendine yetinmesi gibi pürüzsüz bir gün sonu…
..
Bazen insan kendini bir başka yerde, bir başka birinin yanında, içinde ince ince sevinçlerle hisseder…
Yağmurların zamanı şimdi. Biraz sonra soğuk basar, buz keser ortalık. Az sonra damlacıklar donmaya başlar, kar yığılır tepelere.
Üşüme zamanı şimdiler, donar gibi olur kan damarlarda. Avuçların içi yuvarlaklaştırılıp, ağzından fışkırır avuç içlerine ısınmış nefeslerin donma ile kuruma zamanı galiba şimdi..
Biraz sonra yine aklına bir şeyler düşer, radyoda kavruk bir şarkı, ayrılık özlem yırtar gırtlağı… Ardından yüreğe oturur özlemin acısı, soğuk basar düşüncelerine, kar karışır nefesine, Can Yücel lafları uçuşur
beyninde, “öyle parçalandım ki ömrümde sevgiyle öfke arasında,” başlayan soğuklarla, sıcaklar buzlar arasında yankılanır…
Karlanma zamanı şimdi, örtmek gerek yüreğinin üstünü, duyguları, acıları, buz tutacak tüm düşünceleri örtmek gerek, çünkü yarın var, belki de yarınlar var, güneşlenme zamanı, sevme sevilme zamanı, yani yaşama zamanları var…
Bazen insan kendini, bir başka yerde, bir başka birinin yanında, içinde ince ince sevinçlerle hisseder…
..
Yangınla yanışımı, yanıp da düşüşümü sevdim
akşamlarda açan gülü sevdim,
kanamalarındaki acılarını sevdim, yangın yerindeki oynayışlarımla…
Sen sevgili, kendimi sende unutuşumdu yaşamda gölge oyunlarına düşüşüm…
Karanlığın sessiz hışırtıları kulağımda, adımlarımda bir ürperti kararsızlığı, gözlerim garip bir durgunlukta, ara sıra elektrik direğindeki lambaya üşüşmüş ışık böceklerine, ritimli dönüşlerine ve dalgın bir düşünce çaprazı ile adımlarımı zoraki her atışımda, aklıma gelenlere cevap vermeye çalışırken, kendi kendime durup durup arkama bakıyorum acaba ruhlarımızla birlikte peş peşe art arda mıyız diye…
Çok garip bir solgunluk bu düşüncelerde aklımdan çıkmayan yüzündeki o derin görünüştü “ koyu ben’in” ile sanki konuşma arzusundayım…
Ne kadar çok dokunma arzum vardı o siyah kahverengi karışımı alacasındaki o noktasal ben görüntüsüne…
..
Çok kalabalık bir yaşam bu içinde bulunduğum düşlerin izlerini sürerken yoruluyorum artık…
Başlı başına bir dünya bu, her düşüncenin bir başı, sonrada ortasını hızla geçerek dipteki bulantılarla başı boş uğraşlar bunlar…
Yaşamda kalan düşüncelerimin tümünün içinde baş başa uğraşlarla karşıma çıkan hep senin dediklerin veya bana yazdıklarına bu kadar zaman sonra doğruda ne kadar kaldım doğru ile ne kadarıyla baş ettim bu hayatın tüm yaşamdaki an zamanları ile…
Kendime ne kadar nefeslik zaman ayırdım ve içinde yaşadıkça kendimi zamanın şartları ile ne kadarıyla korundum ne kadarı savurdu attı beni?
O günden bu güne arkada kalan bir yaşamın içinde ter döktükçe, sevgiye dair verilen sözlerin arsında ne kadarına durabildik ve ne kadarından kendimi koruya bildim?
Oysa ilk günlerin başlarında kalan zamanın ne kadarında var olabileceğimiz düşünmeden ömre yayılan sözlerle vaatler vardı yaşamımıza giren….
Arkamıza bakmadan gidebileceğimiz bir yaşamın an zamanları asla yoktu yaşadığımız zamanların içinde…
Çekip gitmek, damarıma damarına basıp gitmek gibi bir düşüncenin içinde yaşamanın akla gelecek hiç yeri yoktu…
..