ÖFKE ŞİİRLERİ

ÖFKE ŞİİRLERİ

Necip Fazıl Kısakürek

Razı mısın olmasın kaşı gözü simanın?
Hiç bir değeri yoktur,öfkesi yok imanın!
1977
..

Devamını Oku
Can Yücel

Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada

Bi de bi gün baktım gökyüzüne bir bayram gecesi
..

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Pencerede elmas tanecikler ve çevresinde delikler. Göz için. Deli. Çöl faresi. Kum bekçisi. Cımbız gözlü. İğne burunlu. Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. Kumda şimdi. Falına bakıyor. Yeniden dönecek mi? Taneleri kimi zaman tek çıksın diye sayıyor. Olmuyor, çift çıkıyor. Bazen 'çift' tutuyor içinden. Bu kez de tek çıkıyor.

Bulamıyor gök kuma hangi sayıyla yazılmış. Geceleri iyice umutsuz, renk körü... Çölde her şey birbirine karışıyor. Yakınındaki ev bir canavar, kıpırtısız, tetikte. Penceresinde elmas tanecikleri var, bunun ayrımında. Ardında bir karaltı bazen; izleniyor, bunun da ayrımında. Cımbız gözlerini belli etmeden odaklıyor pencereye doğru, dönüp, dikeliyor. Işıklıysa zaman, maki şemsiyesinin gölgesine sığınıyor. Bulutlu günler saydığı bir yana aktardığı kum taneciklerinden oluşan tepenin üzerine tünüyor. Paranoyak bir fare. Canavardan çok korkuyor. Çöle eklenmiş denize bakıyor geride duran elmas çerçeveyi unutmadan. Her ikisini de anlamıyor. İkiye ayırıyor tek ve çift gibi. Arkadaki canavarın sayısı tek, önünde açılan mavilik çift. Suya varamıyor, ıslanma korkusu var, eve de dokunamaz her gün her gece orada tek başına; pencere; karaltı; canavar... Dehlize iniyor, ürpertiyle kıvrılıyor karanlığa. Çıkarsam, çıkarsam, bakacak aşağılıyarak, anlayışsız, ezercesine, bakacak bana. Denize bakıyormuş gibi yapıyor beni izliyor, saydığım tanecikleri, şemsiyemi, dehlizime inen delikleri... Gözlerime bakıyor. Gözlerimi cımbıza benzetiyor, iğne burunlu diyor bana, deli diyor, kum bekçisi diyor, göğünü yitirmiş bir yıldız diyor bana, kumda fal baktığımı sanıyor, gök haritasındaki yerimi bulmaya çalıştığımı. Renk körüymüşüm, paranoyakmışım, umutsuzmuşum, korkuyormuşum denizden evden ondan. Dehlizimde tetikte beklediğimi düşünüyor, tedirgin olduğumu. Bilmez ki tüyle kaplanmış et ve kanda akışan hayvan erincini. Diş ve tırnak ve kuymk ve kürk ve hız ve kayma ve... Dişlerini gösterecek bir gün, maskesi düşecek diye düşünecek. Hayvan dişlerini. Hayvan güldü. Güldü hayvan oysa, bilemez. Öfke sanacak, saldırıdaki inceliği öfke bilecek, kin kabul edecek tümünü, dişi, tırnağı, kuyruğu, kürkü, hızı, kaymayı.

Her gün her gece her an önünü ve ardım düşünüyor. Hiç bir düş kurmadan, yalnızca ön ve art. Art ve ön. Uluma ve dokunma korkusunu yenerse suya dalabilir, yüzebilir, dönüp canavara tırmanabilir. Pencerenin elmas taneciklerinden birine yakın durup bir deliğe yaklaşarak dişlerini gösterebilir. Öç alma duygusuyla yanarak 'Neden büyüdünüz, genleştiniz, yayıldınız, gövdelerinizle, aletlerinizle, anlaklarınızla, aşklarınızla, ağlatılarınızla, güldürülerinizle, yüceliklerle, bayagılıklarla; bu yerküreyi nasıl iyeliğinizin bir yapıtı olarak algılıyor onu altetmeye çalışıyorsunuz? ' sorabilir. Neden ve nasılla, damarlarında akışan hınç dile, dişe gelir o zaman. Benden tiksiniyor. Donanımlı olduğumu sanıyor, kürkümün bir zamanlar olduğunu, sonra yokolduğunu varsayıyor.
..

Devamını Oku
Birhan Keskin

Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek...
..

Devamını Oku
Abdurrahim Karakoç

Ülkeme öfke yağar, inatlar salkım saçak
Kuşlar nasıl uçsun ki, kanatlar salkım saçak
Köçek, dansöz, çalgıcı, manken ve de çeteci
Herkes şaşırdı kaldı, sanatlar salkım saçak.

23.01.2008/Vakit
..

Devamını Oku
Ahmet Telli

Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
..

Devamını Oku
Ahmet Altan

Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
..

Devamını Oku
Anna Ahmatova

Yıkılmış yuvama kaldırıyorum kadehimi
Kin , öfke dolu hayatıma
Yalnızlığına ikimizin
ve sana kaldırıyorum.
Yalanına bana ihanet eden dudaklarımın
Gözlerindeki ölü soğukluğuna
Hayatın bu kadar acımasız , kaba oluşuna
..

Devamını Oku
Necip Fazıl Kısakürek

NAZIM HİKMET'E İLK VE SON HİTAP

Nâzım Hikmet!
Nafile çabalıyorsun.
Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

..

Devamını Oku
Resul Hamzatov

İki damla yuvarlandı ozanın yanağına
Sağ yanağına - sol yanağına
Sevinç damlası - üzünç damlası
Sevgi gözyaşı - öfke gözyaşı.

İki tertemiz, küçücük damla
Birbirinden ayrı, sessiz, küçücük
..

Devamını Oku
Abdurrahim Karakoç

Üzülme her hafta gelemem diye
Haftada olmazsa ayda gel canım.
Üç yüz altmış beşi böl on ikiye
Sırala otuzu say da gel canım.

Bekletme geciken müddet ziyandır
Güzele kin, öfke, hiddet ziyandır
..

Devamını Oku
Şeyh Edebali

Osmanlı Sultanı Osman Bey'e Kayınpederinin vasiyetidir.

Ey oğul, Bey'sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana.
..

Devamını Oku
Adnan Yücel

O korku vardı hep çıkılan yolda
O korkusuzluk vardı
Suyun su olduğu günden beri akardı
Biri can verip aydınlatır
Diğeri boğar ve yakardı
Yaşamın her dönüm noktasında
Bir ileri bir de geri
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Öfkeyle Kalkan Sevgiyle Oturur - Altınçağ Öğretilerinden

İnsan hep aynı halde kalamaz! Ya sevgi galiptir ya da öfke! Biri galip iken diğeri perde arkasına saklanır! Sevgi aslen hakim olunca "Öfke" hükmetmeye çalışsa da başaramaz! Öfke aslen galipse “Sevgi” saklanır. Aslen hangisi galipse o yansır!
Ya öfkelenme ya da öfkeyle kalkarsan zarar ver ki kendine zararın dokunmasın. Seni öfkelendiren bedeli ödesin! Yoksa sen kendin ödersin! Ben öyle yaparım öfkelendirene bir bedel keserim yoksa olmaz ondan nefret etmek istemediğim için ona bedel keserim yoksa nefret bende açığa çıkar! Nefreti sevmem bu nedenle “Bedel” nefreti keser! Birini öfkelendirirseniz bedeline de razı olun! Yoksa nefret meydanı boş bulur ve nefret hükmeder!
Aşıkların perişan hali bundandır! Sevgileri her daim açığa çıkmak ister! Evrendeki negatif pozitif ilişkisini bilirsiniz; biri diğerini açığa çıkarmak içindir! Hangisi asıl ise diğeri onu açığa çıkarmakta figüran olur! Sevgiyi de öfke açığa çıkarır! Öfke figüran olarak işlerse sevgi açığa çıkar! Eğer öfke başrolde ise sevgi, öfkeyi açığa çıkarır ve sonuç nefrettir! Zavallı aşıkların birbirlerine sitemleri bu nedenledir. Sevgilerini açığa çıkaracak olan öfkeye bilmeden makam verdikleri için inler dururlar!
Bu yansıma şöyle olur! Sevgi, kalpte asıl makamında ise yani kral ya da kraliçe ise o kişinin öfkesi dahi sevginin açığa çıkmasında olumlu rol oynar! Öfkeye makamı veren de biziz aslında öfkeye hak etmediği makamı verip başköşeye oturturuz bilmeden ve o da hükmünü sürer, pervasızca. Oysa sevgi tahtta otursa öfke dahi insanı yıkmaz, yıkamaz! Belki o dahi sevginin açığa çıkmasına yardım eder. Gündüzü açığa çıkaran gece gibi vazifesini güzelce yapar. O halde öfke tahtta oturmaz ise sevgiyi açığa çıkarmaya yarar. Öfke tahtta olursa, sevgi dahi öfkenin açığa çıkmasında figüran olur. Yani ya öfke başrolde oynar sevgi figüran olarak öfkeyi açığa çıkarmaya yarar; ya da sevgi başrolde oynar öfke sevgiyi açığa çıkarmakta figüran olur! O halde sevgimizi başrolde oynatalım, öfkemiz de sevgimizi açığa çıkarmak için figüranlık yapsın! Çocuklar, riyasızdır; çocukların öfkesi dahi onların sevilmesini engellemez! Çünkü onların içinde kötülük yoktur! Nefret açığa çıkmaz!
"Kalp kırmak kolay" edebiyatı eskiden çok yapılmış! Hala bunun üzerinden prim peşinde olanlar çok. Ben kalp kırmanın kolay olmadığını yapmanın kolay olduğunu iddia ediyorum. Sevmediğim benim kalbimi asla kıramaz. Benim kalbimi kıramayan sadece sinirimi bozabilir. O da duruma bağlı. Kalp yapmak konusunda ise kalp yapmak kolaydır. Bir gülümseme ya da güzel söz yeterlidir. Anlayana.
..

Devamını Oku
Zeliha Bekoğlu

İnsan pek çok duyguya sahip ve zaman zaman da pek çok duyguyu bir arada yaşayabilen bir varlıktır. İnsan duygularına bir göz atacak olursak aklımıza ilk gelenler öfke, sevinç, acı, mutluluk, hüzün, neşe, kıskançlık, kibir, hırs, nefret gibi en temel duygular olacaktır. İnsan duygularının bir kısmı yapıcı ve olumlu, bir kısmı ise yıkıcı ve olumsuz duygulardır.



Peki insanın sahip olduğu en tehlikeli duygu nedir?


..

Devamını Oku
Ali Lidar

105.
İsviçre'li psikolog Kübler-Ross üzüntü ile ilgili muazzam şemasında keder dediğimiz şeyin beş evreden geçtiğini söyler. İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul. Bu hiyerarşiyi bütün ömrümüze yayabiliriz aslında. Çok sevdiğimiz birinin ölümünü ya da ondan ayrılma sürecimizi düşünün örneğin. Bu durumla karşılaştığımızda ilk yaptığımız şey hayır demektir. Hayır, olamaz, bu benim başıma gelemez, bir yanlışlık olmalı, sakin ol her şey yoluna girecek.. Bu acıklı inkar evresinin hemen ardından öfke evresine geçeriz. O'na ya da kendimize acımasızca saldırmaya başlarız. Olağanüstü enerjik bir evredeyizdir. Lanet olsun, canı cehenneme, canım cehenneme, herkesin canı cehenneme, defolsun gitsin, iyi oldu vs.. Sonra öfke yatışır ve pazarlık evresine geçilir. Olacakları ertelemeye ya da en azından sonuçlarını hafifletmeye çalışırız pazarlık evresinde. Öfkenin yerini kaybetme gerçeğiyle karşı karşıya kalmanın burukluğu alır. Hatalarımızı düzeltmek için umutsuzca çabalar, öfke evresinde ağzımızdan çıkan kötü sözler için özürler diler, tutamayacağımız sözleri arka arkaya sıralar ve bir çıkış yolu bulmaya çalışırız. Elbete nafile bir çabadır bu. Hiçbir sonuç vermez ve biz korkunç bir değersizlik hissiyle depresyon evresine geçmiş oluruz. Yapabileceğim hiçbir şey yok deriz, hiçbir şeye gücüm yetmiyor, elinden hiçbir şey gelmeyen zavallının tekiyim ben ve başıma gelen her şeyi hakediyorum. Bu evre en tehlikeli evre olmakla birlikte (ki uzunluğu durumun vehametine göre diğer üç evreden çok daha fazla olabilir) aslında ışığın görülmesi açısından iyileşme öncesi evre olarak da nitelendirilebilir. Eğer bir şekilde ölmemeyi başarırsak kabul evresine geçeriz. Öfke evresindeki sahte kabullenişin yerini gerçek bir tevekkül ve kabul alır bu evrede. Olanları kabullenmeye başlayıp kendimize akacak başka mecralar aramaya başlarız. Tabi bu sıralama herkes için genellenemez. Evrelerin sıraları kişiye ve duruma göre değişebilir. Ama bu beş evre, her telafisi olmayan kayıpla birlikte yaşadığımız ve ölene kadar da yaşamaya devam edeceğimiz manik-depresif ruh hallerimizin en net sığınaklarıdır..
..

Devamını Oku
Abdullah Yaşar Erdoğan

ÖFKE

Öfke! ...
Sinirlilik ve kızgınlık hali denilir,
Mantık yeteneğini kaybetme bilinir,
İnsanın muhakeme etmesi güçleşir,
Gazaba karşı yenik düşme denir ÖFKE...
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ÖFKE

Toplumsal Öfkenin Oluşumu ve Dış Dinamikler

Asırlardır Devletleri (Yönetimleri) tehdit eden en önemli faktör bu toplumsal öfkedir. Bir kaynadı mı durulmak bilmez. Yöneticilerin yanlış hareketlerine bireysel tepki koyamayan, buna güç ve cesaret bulamayan yığınlar bir araya gelerek bir güç oluştururlar ve kurulu düzene karşı öfkelerini şöyle veya böyle kusarlar.
İşte büyük küçük bütün devletleri tereddiye uğratan, giderek parçalayan ve tarih sahnesinden süpürerek çıkaran bu toplumsal öfkedir. Bu öfke ne kadar uzun süreli ve birikimli olursa yönetimler için o kadar tehlikeli olur. Sessiz büyük kitlenin sessiz ve derinden biriktirdiği bu gaz bilinçli bir şekilde boşaltılmazsa tehlikeli olur ve büyük yıkımlara sebep olur.
Şimdi biz bu öfkenin kaynağına ilişkin düşünce eksersizi yapalım. Yönetenlerin yanlış davranışları, yönetilenin yöneticilerden kopması, yöneticilerin başına buyruk hareketleri, özellikle adaletten ayrılmaları, mağduriyetlerin artması, şikayetlerin kaale alınmaması gibi nedenler bu öfke birikimine neden olan baş etmenlerdendir.
..

Devamını Oku
Ali Ziya Çamur

Özlemimiz hep, genellikle dostluktan, barıştan, sevgiden yanadır. Konuştuklarımızda, yazdıklarımızda hep bu özlemler ağır basar. Ama görülüyor ki bugün dünya göklerini kaplayan hırs, nefret ve öfke adlı üç kara bulut, insanları pençesine almış kıvrandırıyor. Özellikle ülkemizde hırs, nefret ve öfke ekilen bataklıklardan, ulusalcılık ya da milliyetçilik ya da başka kavramlar adına cinayet, katliam, linç büyüyor, çoğalıyor; kimi ellerde ve gözlerde meşruluk kazanıyor!

Görülen odur ki; hırs, öfke ve nefretin yanında söz tükenmiş gibidir. Beyinler dumura uğramıştır. Çölleşen yüreklerde sevgi ve barış çiçekleri yerine üzerlerinde dikenli kara çalılar türemiştir.

Hırs, bugünümüzü, yaşadığımız güzellikleri görmeden, fark etmeden, kanlı kılıçlarla, kara barutlu toplarla geleceğin surlarına saldırmaktır. Hırs, gören gözlerin kör olması, yüreklerin mühürlenmesi, beyinlerin güzel düşüncelere karşı zincire vurulması, dudaklara “sevgi, barış, dostluk” gibi sözcüklere karşı dikenli tel çekilmesidir.

Hırsın egemen olduğu yürek ve beyin, hep bir noktaya bakar. Başka açılar ve noktalar, kapsama alanı dışındadır. O baktığı nokta ise yalnızca kendi çıkarı, kendi beklentileridir. Ama bu çıkar ve beklentiler, her zaman çoğunluğun yıkımı olmuştur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Burası geleceğin izin verdiği bir memba olan, ilkel bir yaşam tarzı olarak, sürüp gidecektir. Buradaki acı son, halkın kaderi ile baş başa bırakılmasıdır. Hem de özgürlükle, hem de tam bir demokratik hak kavramı içinde... Toplumsuz demokrasi ve özgürlüğün olamayacağı açıktır eğer demokratik ve özgür olunacaksa, yapı toplumlaşmak zorundadır. Halkın içinde toplumu ve güçlerini çekerseniz hemen hemen halkın işi bitiktir. Halkı toplumdan çekerseniz, toplum devam eder.

Halk; bir zamanların zaman geriliğini, toplumunda bir hak ve demokrasi talebi gibi isteyip, özgürlük talebi olarak dillenip, mutlulukla dem sürdüğü halk alanlarını oluşturup yaratırken, kendisini cahil kılışın ilmiğini boynuna geçirdiğini ne bilsindi?

Toplumun teknoloji üreten, toplumsal beyinli soyut emeği ile laboratuar üretim alanına döndürdüğü yaşamının dışında kalan halk; mevcuttaki toplumsal yaşamının da, zamansal geriliğinden ötürü, kendi toplumunun işleyişini de tam bilir olamayacağı için, can haviliyle sarılacağı toplum yaşamına da, tam egemen olamayacaktır. Çünkü halkın toplum bilinci sınırlıdır. Hem toplumu gözlemi ile sınırlı, hem bilgisi ile sınırlıdır. Halk toplum yaşamında olamayacağı için, Böyle halkın toplum yaşamı da, daha çok yavaş akacaktır. Ve süreçleri geleneksel yapıya kayan, bir egemenlik sellikle sürüyor olabilecektir.

İleri yapıyı tanıyan nesil muzdarip olacaksa da, yeni doğan nesil; içine doğduğu yapıyı olağan tutumla benimseyip saltık bir var oluş saymaktan geri kalmayacaktır. Yapıyı ezelden ebede süren yapı sanacaktırlar.
..

Devamını Oku