ellerimiz rengârenk düştü geçirgenliğe
deniz neyi düşündüyse haklıydı
biraz daha yaşlandı şair
derinlikleri kıskandık gökyüzünden
seni biraz daha kendine nazlanırken
gördüm sınırlarını kapatmış
bir şehir edası içinde
dibinde kumral buharlaşma var suyun
yitik tuz yatağı şimdi
yeğin türkülerle çıktık upuzun yolculuklara
bütün kuşları ötüşlerinden öptük
başka yeni ayların saçını taradı ellerimiz
sonra güzel kalacaksa
esirgemedik can suyunu leylaklardan
ve şimdi
ellerime karanlık gibi çöküyor yarılmalar
ben sendeyken bile
donuk ve daracık odalarda
düşünmeye alıştır kendini bundan sonra
bundan sonra eskiyen mektupların
sayfa aralarına tıkıştırdığımız papatyalara
dil dök sıcaklığın bulaşsın
o yeşil cevizdeki acıyım ben
çürümüş yeşim taşından ayrıksı değilse yüreğim
dokun ki parlasın
kuytularda tek kalmışım belki avuntumdur
en kolay yerinden aşarak varıp dayandık sonrasızlıklara
kaynar suya benzeyen
şarkılarda yunduk tuzlarımızdan arınmak için
ne var ne yok her şeyin
biraz daha eksik biraz daha harabe olduğu takvimlerde
rengârenk düştü geçirgenliğe ellerimiz
unuttuk yüreklerimizde uyuyakaldığını
turnaların
sevimli cezalarda defalarca eridik birbirimize
duydum ki
şaraplarda yıllanıyor şimdi sevdalanmalar
artık
kendimden yoksunum ben
kendimde sakıncalı
kendimle kırılgan
kendime zalim
kendim giz
endamın biraz daha kendine nazlanırken
taş kesildim buralarda ben
Kayıt Tarihi : 10.7.2024 18:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!