S. Odessa hayalleri Şiiri - Enver Ertürk

Enver Ertürk
279

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

S. Odessa hayalleri

Hayalimde yatan,
Odessa'da minnacık bir dükkân.
Potemkin zırhlısı filminin,
çevrildiği merdivenlerin..,
Pek te uzağında olmayan
ufak.., Gelenlerin,
ufak alışverişler yaptıkları,
bazen paraları çıkışmayınca
borca yazdırdıkları,
duyuracakları bir ilânı
yazıverdiği kâğıdı..,
Camına astıkları,
böyle minnacık ama şirin,
içinde bir de kedi beslediğim,
bir dükkân hayalim.
Kış günleri içeriye
ancak sığabilen iki üç tabureye,
Nöbetleşe oturan,
bir ömür tüketen yaşlıların..,
Baktığımda benim vatanımın
herhangibir sahil kasabasından
insan yüzlerini gördüğümü sandığım bu komşuların..
Dobre utra Turak (günaydın Türk) diye selamlaşmaları..
Ya da okul dönüşü uğrayana güzel çocuların,
Dyadya Enver (Enver amca) diye,
Kâğıttan yaptığım oyuncak
ve ya bir naneli şeker isteyerek bağırışmaları.

Baharın gelmesiyle,
kapının biraz ilerisinde
yapraklanan akasya ağacının
Altına yerleştirdiğimiz..
Yüksek doz votka sebebi ile
Eli titremesine rağmen,
Sergei ustanın emekliliğinden
hemen önce itina ile yaptığı
Açılır kapanır masanın etrafında..,
1944 nisanında
bacağına yediği bir kurşunla,
o günden bugüne topallayarak yürüyen
Yura İvanoviç:
-Haydi Turak.. Benim için bir kadeh iç,
bak belki bu benim son doğum günüm dediği..
Alabildiği ufak pasta üzerindeki
alabildiği tek mumu üflediği,
Doğum günü partisindeki..
Yaşlılar, orta yaşlılar
gençler, genç çocuklar
ve genç kadınlar..
Ama illede Tanya.
Allah'ın özenle yarattığı
dünyanın en güzel kadını Tanya.
Bazen balkondan eğildiğinde
dekoltesinden taşıveren göğüsleri..,
Gülümsediğinde yanaklarında,
derinliklerinde kaybolduğum
küçücük birer çukur.. Gamzeleri.

Yan komşusu tatlı cadı,
dedikoducu İra'nın söyledikleri..,
Tanyanın kocası,
çok sarhoş olduğu bir gecenin sabahında..,
Sabah dediysem dokuzda
veya onda değil..
Daha güneş ufukla öpüşmeden..
Hani eskiden,
elde kandil
yüründüğü saatlerde..
Kiev treninin altında
ne olduğunu anlamadan.., Hüvelbaki.
İra'nın söyledikleri sadece bu değil ki..
Eğer, dünyalar güzeli Tanya'nın
tren altında kalan kocası
böyle ölmeseydi..
Tanyanın altında kalarak ölecekti.
İntihar etmiş zahir,
hele dedikocu, hele kâfir..
Tövbe Yarabbi :)

Tanya henüz 30unda
genç kız gibi, çocuksuz..
Kocası öldüğünden beri.., Adamsız.
Laborantlık yaptığı devlet hastanesinden,
her sabah her akşam işe gidip gelirken..,
Endamını gördüğümde,
dudaklarımdan hayranlıkla dökülen
tek kelime.., Maşaallah.
Son günlerde,
Bir şey almasa bile..,
Ayak üstü vakitli vakitsiz
Uğraması, ve üç beş lâfın belini kırmamız..
...............................................Hayırdır İnşallah.
Baleye giden minik Katya,
ve kendinden on yaş büyükleri
Satrançta yenen Alyoşa,
Tanyanın yeğenleri.
Anneleri Luda,
ve babaları Yura
Teknikumda öğretmen..
Luda'nın dedesi Gagavuz.
Galiba bu nedenle. Türkleri seven
Bir aile.. Onlar ve ben.

Glasnostla birlikte,
partideki görevinden istifa eden
ve bavul ticaretine başlayan,
Kadın komitaları eski 1.sekreteri Olga..,
50sinden sonra,
İstanbula gidip geldikçe..,
Oğlu yaşındaki
butikçi Ramazan'la yatıyor.
Pötürgeli'nin kadınsızlığına,
kendi yalnızlığına,,
Kendince çera buluyor.

Doğurduğu altı çocukla,
kahraman ana nişanı sahibi olan
Çarpık bacaklı Elena..,
Kâğıttan kaplanın yıkılmasıyla
gururla taşıdığı madalya
ve onur beratının..,
Artık karın doyurmadığını anlamasıyla,
ve uğrunda bacaklarını çarpıttığı
İki erkek dört kız evladının..
Ve sayısını bilmediği torunlarının,
yılda bir kez bile
yanına gelmemelerinden
devamlı ağlamaklı.

Hani İstanbul'da,
Kızılelma caddesinin bitiminden
(Kocamustafapaşa'ya sapma)
Dik aşağıya inen,
o kısa yokuşun hemen yanıbaşında..,
Soğuk renksiz mimarinin
en belirgin örneği
S.S.K. İstanbul hastanesi..
İşte yeni ekonomik sistemin zorlamasıyla
her yöne doğru hızla büyüyen Odessa..,
Hep böyle solgun ruhsuz,
enine ve boyuna adeta sonsuz
büyük binalarla..,
Karadenizin karşı kıyısındaki
Aziz İstanbul gibi,
tarihi şehir görünümünü hızla kaybetmekte.

Çok şükür benim pencerem..,
Eski Odessa'da denize,
Orhan Veli benzeri duygusalların
omuzlarına konan..,
Ya da bir balık peşinde
çığlık çığlığa uçan
beyaz göğüslü martılara..,
Ekmek atabilecek kadar yakın.
Karadeniz'i yorgun argın
ama bir solukta geçen
İstanbul kokulu rüzgârların..,
İlk molalarını
denize bakan balkonların,
Kimileri paslı parmaklıklarını
öperken verdiği..,
Lâleli'de,
Tayyare evleri diye anılan apartmanların
Tıpatıp benzeri.
1.Dünya savaşından hemen sonra yapılan
ön cephesi tablo gibi süslü binanın,
Zemin katında denize bakan köşe dairesinde.

Balkonda demlenen Rize çayından,
ya da mis gibi Tahtakale kokan
Kurukahveci Mehmet Efendi'den alınıp,
İstanbul'dan yollanan
250 gram taze kahveden..,
Pişen her fincanın telvesinde,
belirsiz şekillerden
yapılan yorumlar ve tahminde..,
Bazen bir yol, bazen sevinç
bazen sıkıntı hanede.

Enver Ertürk
Kayıt Tarihi : 31.1.2008 23:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Enver Ertürk