Elinde tek gözlü bavulu,
Boynunda alacalı atkısı,
Yamalı bir pardösüyle,
Hangi bilinmezden geliyordu,
Bilmiyorum.
Akasya beyazı saçları vardı.
Yorgun yüz ifadesi ağlamaklıydı.
Oturduk Zeynel’in demgâhhanesinde.
Önce bir çay içtik.
Çıkardı bir sigara tellendirdi.
Bir muhabbet sardı ki sormayın...
Bildiklerim sönük kalıyordu yanında.
Sözleri lügatleri gezmiş gibi süslü,
Tüm enstrümanlara dokunmuş gibi ahenkliydi.
Bir zamanlar o da yazarmış, benim gibi.
Baharlar anlatırmış, çiçeklerin gülüşünü,
Güneşin toprağa selamını iletir;
Ağaçların şarkılarına eşlik edermiş bulutla.
Hüzzam şarkılar söylermiş bazen de,
Kaybettiklerine ağıtla.
.........................
Biraz kaldıktan sonra kalktı.
- Gitmeliyim artık, gecikiyorum, dedi.
Israr ettim kal diye ama dinlemedi.
Küçük bir gülümseme vardı yüzünde.
- Beni ben yapanları kaybettim ya,
İçimde ayaklananları öldüremedim ya,
Onları bulmaya gitmeliyim.
Yaraları sarmayı becermeliyim, dedi.
Omzumu okşadı son bir hareketiyle,
Göz göze geldik son defa.
Yavaşça ilerlemeye başladı kapıya.
Ardından bakakaldım.
Yavaşça uzaklaştı rıhtım boyu.
Bütün yol boyu onu izledim.
Kayboluverdi görüntüsü uzaklarda.
Geldiği gibi gitti.
.......................
O garip yabancı,
Bir daha hiç gelmedi.
Gördüm ki zaman sadece alıp götürmüyor,
Biçiyor yıllarını ömrümüzün.
Sonra bir yığın acı ve anı birikiyor.
Gönlümüzde, ıslak göz çevremizde.
22.12.2002
Murat Kılıç 2Kayıt Tarihi : 11.8.2005 18:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sözleri lügatleri gezmiş gibi süslü,
Tüm enstrümanlara dokunmuş gibi ahenkliydi.
Etkili dizeler bunlar.Tebrikler kaleme..
TÜM YORUMLAR (2)