Yayından çıkmış ok gibiydi o günler. Işıyan günle açardık gözlerimizi koşmak için sahile.
Martıları beslerdik kocaman yüreklerimizin minik elleriyle. Maviliklerde karın doyurma pahasına yarışlarını izlerdik. Öylesine alışmışlardı ki varlıklarımıza; önce halkalar çizer, döne döne dans ederlerdi başımızın üstünde. En güzel sesleriyleydi sevinç çığlıkları. Onlarla bir kanatlanırdı düşlerim gökyüzünün maviliklerine… Denizi onların gözlerinden seyrederdim gün boyu. Geçip giden gemilerde ne yüklüydü merak ederdim. “Yani çocukken.
”renkliydi her şey, şimdi eskimiş solmuş bir fotoğraf gözlerimde.
Yine denizi izliyorum yeniden. Bam başka bir yaşamın penceresinden. Yaşanmışları aralayıp yüzlerini bulmaya çalışarak bakıyorum. Umutlarına olta atanları görüyorum, çiçek satanları… Sarmaş dolaş gezinenleri… Ne güzel görünüyor değil mi her şey dışarıdan? Bilebilir miyiz olta atanın düşlerini, oltasına gelecek balığı neyle yemlediğini… Çiçekçi kadının elindeki çiçekleri uzatırken paranın dışında gözlerinizdeki sevgi ışıltısını almak istediğini… Bile bilir miyiz sarmaş dolaş gezinenlerin her birinin ayrı düşlerde gezinmediğini… Ya bankta oturmuş yaşlı teyze? Omuzları düşük başı eğik hafifçe, bastonunu yana bırakmış “ona artık gereksinimim yok! ” dercesine.
Zakkumun dibinde sızmış, sarhoşun görmek istedikleri neydi acaba şişelerin dibinde neyi bahane edip tutunmuştu alkole?
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Çok ilginç.., çok güzel..., çok etkileyici...
Kutluyorum sayın Leyla Işık...
Bir loş odada, flu renklerle çekilmiş kısacık bir film izlettiniz bize... Son karesinde 'kıpkırmızı' renklenen....
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta