Belki en susuz zamanlarında rastladım ona…Hani insanların yüzlerinde kederli bakışların dolaştığı, mutluluk izlerinin sokaklardan silindiği, en güzel anıların, en tatlı gülücüklerin unutulduğu zamanlarda…
Hiç bir evden alev yükselmiyordu…Ama her bir evin penceresinden keskin bir “is” kokusu geliyordu…Hiç kimse, kimseyi suçlamıyordu…Ama her insan “bir cezanın” mahkumu olmuş izlenimini veriyordu…Kadın kadınlığına, Erkek erkekliğine, çocuk çocukluğuna yasaklıydı sanki…
Trafik işlemiyordu, günün ışıkları şehre çoktan vurmuştu, rüzgar ağaçların dallarına, okşarcasına değip geçiyordu…Bomboştu sokaklar…Akşamcı kahvehaneleri erken kapatmıştı o akşam, sokak serserileri evlerine kapanmıştı, külhanbeyi afili endamlarından eser yoktu…Ya parkta yatan
bank müdavimleri? Onlara ne olmuştu? İşin doğrusu bu ya…Kimsenin bunu düşünecek hali yoktu…
O gün kimse işine gidemedi…O gün hiçbir sevgili buluşamadı…O gün hasta ziyaretleri ertelendi…Ve o gün…Gökyüzünde yarıştırdığımız rengarenk uçurtmalar, evlere kilitlendi…Ben mi? Ben, çocuktum o zamanlar…Ve daha uzun yıllar…Çocuk kalmaya mahkum edildim…O günden sonra bir daha hiç büyüyemedim…
Hatırlıyorum…
Canım sıkılmıştı evin içinde…Babam endişeli gözlerle oturmuş sigara üstüne sigara yakıyor, annem ikide bir korku nöbetlerine kapılıp ağlıyor, Hasan Mutlucan diye tok sesli bir adam - ikide bir- fakat; hep aynı türkülerle siyah beyaz televizyonda boy gösteriyordu...Çocuk olarak yapılması gereken en doğal şeyi yaptım bende…Canım sıkıldı…Ve babamın bana aldığı oyuncak tüfekle balkona çıktım!
Eğer çocuksanız ve şartlar gereği hareket sahanız daraltılmışsa, her çocuk gibi şartları kendi lehinize çevirmesini “doğal yaradılış” gereği biliyorsunuz demektir…Kendime arkadaş bulmam, tam olarak iki saniye sürdü! Evet evet…Yanlış okumadınız…İki…Saniye…Aradan yirmi beş yıl geçmesine rağmen, bu olağanüstü meziyetimle hala övünürüm…O dönemin yasak koyucularının arasından, kendime hemen bir işbirlikçi bulmuştum…
Evimiz altıncı kattaydı…En üst kat…Karşı apartmanın “çatısında! ” miğferli, eli tüfekli o ağabeyi gördüğüm zaman duyduğum sevinci size asla anlatamam.
Asker aaabiiiiiii!
? ? ......
Benk! Bennnnk! ....
! ! ! ! ! ......
Naaaapıyon orda?
Bilmiyom ki cigerim? Bekliyom işte…
Niye bekliyon?
? ? ? ..........
Bizi sen mi dışarı salmıyon?
Yok gurban…Ben değil…
Söylesene salsınlar…Canım sıkılıyo içerde…
Yok…Olmaz…Evde oyna sen…
Siz kötü adamlarımı yakalıycaksınız?
Bilmem ki…Öyle dediydiler…
Onlar şimdi saklanıyo mu?
He ya…
Yakalayınca öldürceniz mi onları?
! ! ! ! ! ! ............
Babamı öldürmeyin olur mu? O kötü adam değil…
…………………
O gün bütün çocukların babası iyiydi…Bütün çocukların annesi…Bazı çocuklar bununla gurur duydu sonraki günlerde…Bazı çocuklar ağladılar…Anne ve babalarına “kötü”damgası vurulmuştu…Oysa onlar da simit alırlardı, diğer çocukların anne babalarının yaptıkları gibi…Onlarda ateşlenince ilaç getirirlerdi…Onlarda ağlar üzüldükleri zaman, onlarda neşeli olduklarında gülebilirlerdi…Ama “kötüydüler…”Her gece yatarken gelip, yanaklarından öpen, saçlarını okşayan, hatta masal anlatan bir anne, yada baba…Nasıl
kötü olabilirdi ki? ....
Hakan ne oldu?
Yok bir şey!
Neden oynamıyorsun bizimle?
Siz oynayın…Ben oynamıycam…
Ya hadi gel bak, bir kişi eksik…
Olmaz dedim!
………………!
Tamam bende çıktım oyundan…Şimdi eşsiniz…Biz oynamıyoruz…
Ne düşünüyorsun?
Babamı…
Haber yok mu hala?
Yok…Görüştürmüyorlar…Annem ağlıyo ikide bir…
Görüşürsün merak etme…Anneni üzme…Evin erkeği sensin şimdi…
Haaaayır! Haaaaayır! Evin erkeği olmak istemiyorum ben…Babamı istiyorum…Her akşam onu bekliyorum kapıda…Naber ufaklık! desin istiyorum…Beni ders çalıştırsın, benimle güreşsin, benle şakalaşsın istiyorum…Anneme sarılsın istiyorum, kitap okusun istiyorum…Neden götürdüler onu, nereye götürdüler, kötü biri değil Deniz! Değil…Ben biliyorum, değil işte! Bana sorsunlaaar…
………!
Sekiz yaşında bir çocuğu hapse atmak nasıl bir şeydir? Dört duvar arasına koymak…İşkence yapmak…Mektupsuz, görüşsüz, baharsız, topraksız, sokaksız bırakmak…Yok…Böyle bir şey olmadı değil mi? ....Hiç bir çocuk hapse atılmadı bu memlekette…Hiçbir çocuk işkence görmedi…Ve hiçbir çocuk…Darağaçlarında sallanmadı…Peki ya kaç çocuk, Annesiz ve
Babasız büyümenin zindanlarında, yapayalnız, eksik, yarım bırakıldı…Ya sonra kaç çocuk İyi olmak erdemine sahip yetişkin olarak zamanımıza erişti…Kaç çocuk kendisinin olmayan “kötülük” damgasının acısını taşıdı bu günlere…Kaç “nü” tablosunda renk verildi gerçeğin acı ve bir o kadar sancılı “siyah-beyaz” görüntüsüne?
“Bizimkiler kazandı! ”
Uzaklardan…Çok uzaklardan gelen bir ses, deniz aşırı bir ülkenin gizli labirentleri arasında böyle fısıldıyordu…Bizden değildiler…Bizim gibi...
Bize yakın...Ama bizden bahsediyordu…
Kimse “kazananlara” bakmadı…Kaybedenleri düşünemedi…
Ya kaybedilen? O neydi?
Lise çağlarımda son sınıf öğrencisiyim…Tuhaf bir öğrenciydim…Hemen hemen bütün derslerimde not ortalamalarım garip bir istikrarsızlık çizerdi…İlk dönem “beş…”İkinci dönem “On….” Yada ilk dönem” üç”…ikinci dönem
“dokuz”…gibi…Sanırım daha o zamanlar eğitim sisteminde ki saçmalıklara kızıyor olmamdan ötürü, derslerle ve dolayısıyla sistemle dalga geçmek gibi “kötü” bir huya sahiptim…Tek bir ders hariç…
Türk Dili ve Edebiyatı…
Bu derse ayrı bir önem verirdim…Dalga geçilmemesi gereken bir dersti…Son sene bütün sınav notlarım “on” gelmişti…Son sınav öncesine kadar…Sınav öncesi bir an…
Arkadaşlar…Türkiye Cumhuriyeti Bölünmez Bir Bütündür…
Refleks miydi? Aceleci bir davranış şekli mi…Yoksa kafam mı karışıktı bilmiyorum…Hemen söz istedim…
Söyle bakalım Deniz…
Hocam…Türkiye bölünemez…Ama bir bütün değildir…
Önce bir şaşkınlık ifadesi…Sonra kırmızıya dönen deri rengi…Büyüyen göz bebekleri…Buz gibi esen soğuk bir rüzgar?
Nasıl yani? Sen ne demek istiyorsun?
Toprak bütünlüğünden bahsetmiyorum hocam…Herhalde onu savunacak bütünlüğümüz mevcut…Ama eğitim bütünlüğü, ekonomik bütünlük, sanayi konusunda ki bütünlük, günümüz şartlarında nedense bir bütünden çok, parçalı bir görüntüye benziyor sanki…Olanakların eşit dağıtılması zorunluluğu, bütünlüğün sağlamlığı açısından zaruri bir koşulluk gerektirmez mi?
Aç biraz! “Sınıfın kafasını karıştırdın…” Yalnız dikkat et söylediklerine…
! ! ! ! ...............
Konuş, seni dinliyorum…
Doğu Anadoluda ki eğitim sistemi aynı, fakat Batıyla eşit şartlarda mıdır? Ve yine Doğu Anadoluda’ ki Sanayi Yapılanması, Batıyla Paralel orantıda mıdır? Ve yine Doğu Anadoluda Okuyan bir öğrencinin ailesinin geçim standardı Batıda okuyan bir öğrenciyle aynı mıdır? Ve sizce bu eşitsizlik Toprağımızın Bölünmezliği adına Sosyolojik açıdan bir iç tehdit olarak değerlendirilmesi
gereken düşünce tarzını getirmez mi? Bütün olarak ele aldığınız bir nesnenin
bir yanını sağlam tutarken, bir yanını zayıf bırakırsanız bu eyleminiz kırılma noktalarının açığa çıkmasına neden olmaz mı? Ayakları felç olan bir insana
“Bütün” diyebilir miyiz? Ya akciğer kanseri olmuş bir adama?
Atatürk “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” dediğine göre, biz kafamızı ne kadar önemsiyoruz sizce?
Otur! ....Nerden alıyorsun böyle fikirleri sen? Ben seni çok yanlış tanımışım çok!
Sustum…………
Son sınavdan “Altı” almak haricinde…Hasarsız atlattık seksenli yılların son döneminde söylenmiş bu sözlerin bedelini ödemek sürecini…Zaten okulda bitti… :))
Efendim bu Eylül sürecini farklı bir bakış açısından değerlendirmek ve yorumlamak istedik…Lakin söz uzun…Kimileri hakkında şanlı kahramanlık hikayeleri yaza-dururken, kimileri “O gün” ün acısını bugünmüş gibi hala içinde hissediyor…Yazı dizisi bende sanırım alışkanlık yapmaya başladı mazur görün…Ama başka türlüde paylaşılamıyor ki bir şeyler…”O Gün” ün
“Bu Gün” e ne katkısı olmuştur, yada olmuş mudur…Etkisi nedir…”Ara dönemde” toplum nereye kaymış hangi yöne, yönlere savrulmuştur…”İkinci seride” bunu irdelemeye çalışacağız…Hatırlattığım için üzgünüm…Ama unutturulmaya çalışılan yüzlerce kavramın arasında bu konuyu “O dönem”de yaşayan bir “çocuk” olarak işlemeye mecbur hissettim kendimi…Amacı acıları ortaya çıkarıp tekrar yaşatmak değil, hali hazırda bu gün yaşanan, ve yaşatılmak istenen “başka acıların” dinmesi için bir nebze olsun çaba sarfetmektir…
Tekrar görüşmek dileğiyle…Saygılar sunarım…
Uğur Deniz ÜlkegülKayıt Tarihi : 19.4.2005 08:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Uğur Deniz Ülkegül](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/04/19/o-gun-i-asker-aaaabiii.jpg)
İşte bu sebeple yazılarınıza kıymet veriyorum. Bize bazı şeyleri hatırlattığınız ve bazen de aydınlattığınız için bizi, teşekkür ediyorum sayın Ülkegül..
Bu arada... Öğrencilik yaşamım boyunca benim de en çok sevdiğim ders Türk Dili ve Edebiyatı idi. Hala da severim ve önemserim. Madii olanaksızlıklar yüzünden yüksek öğrenimini alma şansım olmamıştı. Hala içimde yaradır..
Saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (1)