Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal...
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri...
Kayıt Tarihi : 12.9.2002 00:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Hiç kimse 600 yıllık “DİVAN ŞİİRİ” geçmişini ve devamında “Tanzimat Edebiyatı, Sevet-i Fünun ve Fecr-i Ati” edebiyat akımlarını ve Cumhuriyet dönemleri edebiyatlarını dikkatten kaçırmamalıdır.
Her dönem edebiyatının, her edebî akımın kendine has kuralları, amaçları ve biçim özellikleri olması da çok normaldir.
Dil, canlı bir varlıktır. Sürekli kendini yeniler. Geçmişten günümüze kadar gelen dil canlılığı, aktarımı da bir kültürün zincirlerinden birer halkadan ibaretti.
Bizlerin şanssızlığı, bir anda değiştirilip atılan Arap alfabesi olmuştur. Arap alfabesi yanında ve Osmanlıca ile birlikte Latin alfabesi de kullanılmış olsaydı belki Arapça, Farsça ve Türkçe’den oluşan Osmanlıca’ya bu kadar uzak kalmamış olacaktık.
Bugün, çok gerilere gitmeden elli yıl, yüz yıl önce yazılmış eserleri belki daha rahat anlayacaktık.
Bir de asla unutulmaması gereken bir gerçek daha var. Türklerin İslamiyet’i kabulü ile birlikte Arapça’nın öğrenilmesi, Kuran-ı Kerimi okumak ve anlamak için elzem olmuştur.
Çok uzun süre Arap alfabesinin kullanılması da Arapça ve Farsça’nın Türkçe üzerinde etkili olmasına sebeptir.
İlim dili Arapça, edebiyat dili Farsça olmuş bir Osmanlıda Türkçe’nin etki altına girmemesi düşünülemezdi.
Halk şairlerimiz, ozanlarımız gayet yalın, gayet sade bir Türkçeyi her zaman kullanmışlardır.
Osmanlıca’nın çok fazla etkisinde kalmadan Türk kültürünü en güzel yaşayan ve yaşatan şairlerimiz onlardır.
Türkçe ve Türk edebiyatı şiir türlerini görmek isteyenler halk şiirimizi de göz ardı etmesinler.
Divan edebiyatı artı zenginliğimiz olmuştur.
Arapça, Farsça artı zenginliğimiz olmuştur.
Bugün çoğumuz nasıl ki İngilizce öğrenme mecburiyeti duyuyorsak, o dönemler de Arapça, Farsça öğrenilmesi gerekiyordu.
Bir dil bir insansa, çok dil çok insan, kültür zenginliği demek olmaz mı?
Hikmet Çiftçi
NOT: Vaktim olursa şiir yorumumu ekleyeceğim.
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
***
ŞİİRDE GEÇEN YABANCI KELİMELER VE ANLAMLARI:
deriçe: Küçük kapı, oyma kapı. pencere.
hücre: Oda, odacık; deve ağılı, duvar çevrilmiş yer.
gubar: Toz, tozlu, toza bulanmış; gubare: sığır ağılı, mandıra, sığır sürüsü
ye’s: Ümitsizlik, çaresizlik üzüntüsü, kederi
fena: Geçici, fani, yokluk, yok olma (fenafillah), devamlı olmayan, çok yaşlanmış olmak
nisyan: Unutmak, hatırdan çıkarmak.
hedayık (hedaik): Bahçeler
hîs: Ürkmek, kaçmak, firar; meşelik, arslan yatağı
hiss: Duymak, farkına varmak, duygu; hislenmek, şefkat göstermek, hissetmek, bir şeyin varlığını anlamak
ezhar (zehre – c.): Çiçekler, zehreler, şükufeler
mekabir (kabir. c.): Kabirler, mezarlar
mina: Şişe, cam, billur; sırça köşk, parlak saray; sırça, kuyumcuların kullandıkları lacivert renkli sırça
bi-ümit: Ümitsiz
mükedder: Kederli, sıkıntılı; tekdir edilmiş, azalanmış, rencide edilmiş; bulandırılmış, bulanık
harab: Yıkık, ıssız, viran/e, perişan
tehi: Boş, eli boş kalmak, avare olmak, başı boş kalmak
a'ma: Kör, gözü görmeyen; manevi körlük, cahillik, bilgisizlik; yağmur bulutları
samt: Susma, sessizlik, suskunluk, sükût
haste: Rahatsız, hasta; istenilen, istek duyulan, talep edilen, istenilmiş; uzanmış, ayağa kalkmış;
uzlet: Yalnızlık, bir köşeye çekilme, insanlardan uzaklaşma, bir bakıma inzivaya çekilme
ima: İşaret etmek, işaretle anlatmak, dolaylı anlatım
ima (i’ma): kör etme, âmâ yapma,
ima’: cariyeler, kadın esirler
cidar: Duvar; perde, zar
garik: Boğulmuş, gark olmuş, suda boğulmuş
melal: Keder, gam, sıkıntı, usanç
ufk: Ufuk, yerle göğün birleşmiş gibi görünmesi, görüş açısı, kenar, kıyı; rüzgârın estiği yön
teselli: Avunma, kederli, üzüntülü olan birini sözlerle, nasihatlerle rahatlatma
Kaynak:
Çoğunun anlamı “http://www.osmanlicaturkce.com/
sitesinden alınmıştır.
Öz türkce diyorsunuz ya!Türkce kelimelri inceleginizde,kökenine baktigimizda gördügümüz gercek var.Bir cok kelime fransizcadan-italyancadan geliyor.Polonyalilarla bile kullandiginiz ortak kelimeler var.Fransizca-italyancadan sonrada ingilizce hakim kiliniyor.Sahi öz türkce ne bende bilmiyorum.Her ülkede dil teknoloji gelistikce zenginlesir,arastirmaya gerekte yok.Ama bizim var,köklerin pesindeyiz.
TÜM YORUMLAR (11)