Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Devamını Oku
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var
gece yarısında eski yağmurlar
şarkı söylüyorlar sessiz usulca
özlediğim şimdi çok uzaklarda
Özlenen her zaman sevgili olmayabilir; bizde Laf arasında biraz argoya kaçan alaylı bir söylemle, gerçekler acıdır denir. Belki de insan elindekinin kıymetini bilmez ve hep arayış içindedir. Tabii herkesin hayatı güllük gülüstanlık olmayabilir. Lakin müreffeh bir hayatı olan kişiler bile, doyuma ulaştıkları için doyumsuzluğun peşinde yeni beldeler arar. Oralarda bir sır olduğunu düşünür. Bu fikrin cazibesine kapılır; ve bu fikir insanda çocuk yaşta başlar. Gittikçe gelişir. Bulunduğu ortamdan kaçıp gitmek fikri.
Şimdi Nilüferi'in bu çok sevdiğim güzel şarkısını,neden yazdım? Bana göre, rahmetle andığım değerli şair Ahmet Haşim'in şiirine yapılan bir yoruma uygun düştüğü için yazdım.
Ben de şiirdeki ahengi anlamama haz duymama rağmen, yabancı kelimeler yüzünden şiire sahip çıkamadım. Aman Allahım bu ne güzel şiir demem için, şiiri anlamam gerekirdi. Kendimi kandıramam ve bu saygısızlığı kendime yapamazdım. Zaten benim uslubuma uymazdı.Bana bütün bu duyguları yaşatan, şiir hakkında yazılmış, şiire hakkını veren, öğretici, açıklayıcı ama sıkmayan, doyurucu muhteşem bir yorum oldu. Teşekkürler. Şaire ve bu sayfaya, günün şiirinin şairine de yakışan budur. İyi günler.
Saygı ile..Şiirde konu ne olmalı sorusu, bu çerçevenin dışındadır diye düşünüyorum.
Değerli şairimiz Ahmet HAŞİM'İN 'O Belde' şiirinde ben imge, simge avına çıktım. Ağır bir dille yazıldığı için, anlamları seçemedim. Ben konuya, 'etik' açıdan bakmak istiyorum.
Şairimiz, yeni nesli tanımlarken romantizmi de işaret etmiş oluyor;
' Sana ince taze kadın,
' Bana eski bir budala
' Diyen bu sefil iştiha, bu kirli nazar....
Yuva kurmada alt yapı romantizmle örgülenirse, ufak-tefek sarsıntıyla yuva salsılmaz. Aksi durumda, Sn. Semiha Yankı'nın şarkısındaki gibi, ömrü 'bir dakika' olur.
İlgili uzmanlara veri olarak şu bilgiyi de sunmak istiyorum. Yıl 1955. Yaz tatillerinde bir gazeteye de hizmet veriyordum. Ünlü bir dansöze röportaj için gönderdiler. Dansöze şu soruyu yönelttim:
-Erkekler hakkındaki görüşünüz nedir?
-Erkekler bir zevk aletidir.
*-Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
belki dil bugün ağır gelebilir belli bir yaş grubun altına ama yinede güzel. herkesin devri kendine güzel, fakat zamanımıza göre daha saf ve temiz.
Dedei Polonyadan içimize ajan olarak giren ve ;'Benim vatanım Rusya, beni Stalin yarattı' diyen ve orada ölen bir Kominist Nazım dan başka hangi beyan ve faaliyeti bekliyordunuz efendim?
Bakın Azerbeycan'a ! Var mı dilinde zerrece değişim? Çok gelişmiş dünya ülkelerine bakın! Dilleri ve alfabeleri olduğu gibi durıyor! Bir Japonya'ya bakıN! Yirmi küsur bin harfli bir alfabe kullanıyor ve değiştirmekten de bahsetmiyor! Ya biz ne yaptık? Verdik güzelim dilimizi Agop DİLAÇAR denen bir ermeninin eline kabak çiçeğine döndürdü(!) maşallah(!)
Aklınızı başınıza alın beyler! Oyuna getirlildik oyuna! 'Yeter artık' deyip dönmen Koyun'a!'
nazım hikmet bu şiir tarzını sert birde eleştirmiştir. kendisi yeni akımın, makinalaşmak babında, şiirinde değişmesi gerektiğini düşünmüş. mehtap, sevgili, loş kayıkhaneler, lükx akşamların, kristal ışıklarının yandığı, toz pembe hülyaların şairlerini eleştirmiştir. ve köylünün, ezilenin, işci sınıfının kanaatkar dünyasını şiirlerinde işlemeye çalışmışdır. bence konu ne olursa olsun şiir idolojilerin dışında insan yaradılışının derinliklerinde zaten vardır. sosyolojik hayat eylemlerinin yansıması şiiri kılıktan kılığa sokmuştur ..bu fikirlerin ışığında; şiirlere bağımsız bir duyguyla bakılması gerektiğini düşünüyorum. ahmet haşim beyitleri iyi işlemiş duygulanımlarının hakkını vermiştir.saygılarımla..
Kimi şarkılar vardır:'Portofino,Boat on the river,Balalayka,Hotel California..vs.'bu şarkıların türkçesine çok mu ihtiyaç duyuyorsunuz? O Belde şiirini kasete okuyun ve gözlerinizi yumup dinleyin,anlamanıza gerek yok; o eşsiz armoni sizi Haşim cennetlerine götürecektir.Saygılar.
'Sana yalnIz bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'na,'
Şiirin bu bölümü biraz cevap ola…
İnsanın bildiği kolay
Bilmediği zordur
Bilmediğini öğrenirsin kolay olur.
Burada durum daha da başka
Her insan kendi diline laf ettirmez
Ben de ettirmem ama dilimin başına gelenleri de bilirim
Dilinin tarihi macerasını bilmeyenler
Ahmet Haşimleri de suçlar,şimdi beni de
Şimdi Anadolu'da konuşulan dilimizi
Türkistan'da konuşulan Tükçelerle karşılaştıralım.
Bizimki mi Türkçe onlarınki mi
Elbet onlarınki orjinal Türkçe
Ama onlarda bizim konuştuğumuza Türkçe denir
kendilerininkini Türk boylarının adlarıyla adlandırırlar:Türkmence,Kırgızca,Tatarca...vs.
Bunu yapan da sovyet rusları olmuştur.
Türkistan cumhuriyetini çin ve rus sovyetleri paylaşınca
çinliler aldıkları Doğu Türkistan'a siyncan (yeni fethedilen ülke anlamına gelir) adını verir.
Rus sovyetleri de burada bir direniş oluşmaması için
her türk boyuna ayrı özerk bir statü verir
onlardan Türklük bilincini siler zaman zaman vuruşturur,
kiril alfabesinin farklı bçimlerini ayrı ayrı uygular ve apayrı bir bilinç oluşturur.
Şimdi bir kazak Türküne sen Türksün desen hayır ben Kazağım der.
Her boyun söyleyişlerindeki farklılık sanki ayrı bir dilin unsurları gibi işlenmiş.
Oysa Anadoluda bile bu yöresel farklılıklar bugün bile vardır.
Bize gelince rus sovyetlerinin bizde desteklediği bir dil politikası vardı.
Türkistan Türkleriyle ortak bağlarımızı koparmak babında ortak olan kelimeleri temizleyip yerine yapay kelimeler koymak.
Bu sayede bugünkü Türkçemiz oldukça farklı bir yapıya ulaşmıştır.
Onlarla anlaşamayacağımız ve aynı zamanda
Ahmet Haşımleri Fuzulileri Bakileri de anlayamayacağımız bir kıvama gelmiştir dilimiz.
Şimdi Ahmet Haşimleri suçlamak yerine geçmişimizi öğrenmenin zamanı değil mi?
Şiir içinde bazı kelimeleri öğrenip yerine koyduğumuzda
çok seveceğimiz bir şiir olduğunu göreceğiz.
“Melali anlamayan nesle aşina değiliz.”diyor şair
Anlamayınca aşina olmak da mümkün değil tabi.
Selamlarımla
Sözlükle şiir okumak sıkıyor insanı inanın,en güzel şiirin bile tadı ekşiyor. Birileri Ahmet Haşim'den 500 yıl önce herkesin rahatlıkla anlayabileceği,zevk alabileceği şiirler yazmayı becerebildiyse ve Ahmet Haşim gibileri özellikle bu yolun tam tersine bir yol seçmemişlerse bunun derin nedenleri vardır.
İşte ,özellikle bu nedenler yüzünden Ahmet Haşim ve aynı tarzı benimseyen şairleri es geçeceğim hep.
Yorumlara bakarsanız göreceğiniz gibi:
'' Şiiri anlayamadım ama anlar gibi oldum sanki,ne güzel olmuş..! ''
diyebilecek kadar cesaret gösteren arkadaşlar var..
Ben daha ileri giderek, bazı tanıdık kelimeler görünce Türkçe bir şiir sandım,diyeceğim.
Ne yazık !!!
Saygılar
Fikret Şahin
Evet evet görüyorum .. artık görebiliyorum.. her yer aydınlık şükürler olsun :)
O Belde’yi yazarken Hâşim, Charles Boudelaire’in L’ınutation du voyage şiirinden etkilendiğini görüyoruz. Fleurs du mal Şâiri de içinde yaşadığı muhitten bıkmış olan kadına, uzak ve mesut bir ülkede yaşamanın güzelliğini anlatır.
Ahmet Haşim bu düşünceyi işlerken ayrıntı ve üslûp bakımından Fransız şairinden ayrılır. Şair sadece yanında bulunan kadınla karşılarında bulunan hüzünle manzarayı seyreder. Baudelaire’de uzaklara gitmek” temi vardır. Ama yaptığı tasvire göre, gidilecek olan bu yer, Akdenizde belirli bir yerdir. Mekân reeldir. Baudelaire burada oturacakları odanın mobilyalarını ve penceresinden görecekleri manzarayı gözleriyle görüyormuş gibi tasvir eder. Hâşim de ise 'O Belde' yeryüzünde değil, tamamiyle hayalîdir.
İkinci Bölümde toplumla uyuşmazlık belirtiliyor. Sevgisine “yalnız bir ince taze kadın”, kendisine “yalnızca eski bir budala” diyen “bugünkü beşerden bahsediyor.
“Bugünkü Beşer”in kalabalığını anlatıyor. Şairin, kadının, tabiatın ve sanatın “bugünkü beşer” tarafından anlaşılmaması ve mânâsız görülmesi, romantikler ve sembolistler tarafından da çok işlenmiş bir konudur. XIX’uncu yüzyıl iktisadi hayatının yarattığı adî hırslarla dolu, paraya düşkün ve güzelliğe karşı hassas olmayan burjuvaziye, bizim edebiyatımızda da birçok hücumlar görülmüştür. Tevfik Fikret’in “Sis” şiiri buna bir örnektir. Haşim’de bu bölümde Fikret’in nefret edici tavrından etkilenmiştir. Haşim topluma yabancılaşıyor. Kendini anlayan sefil çevreden tiksiniyor. Fakat çevreyi de değiştirmeye çalışmıyor, devrimci bir eğilim taşımıyor. Ülküsüz, umutsuz ve yalnızdır. Bundan dolayı kötümserliğe kapılıyor. Küserek kabuğuna çekiliyor. (Zaten Haşim 1908 – 1923 arasındaki toplumsal çalkantıların da hep dışında kalmıştır). Bir çeşit sürgün hayatı yaşıyor ve bu hayatın değişemeyeceğine inanıyor.
Yine bu bölümde esas teme girip yaşadığı dünyada bir sürgün olduğunu anlatıyor. Güzel bir ülkeden ayrılmış olarak bu dünyada mahkum oluş fikri eski bir hikâyedir. Eflâtun’un ide’ler ölemi kurdamı, Hristiyanlık ve İslâmlık’taki Âdem’in cennetten kovulması düşüncesi hep aynı şeyi anlatır. Batı’da bu fikir romantikler ve sembolistler tarafından geniş olarak işlenmiştir. Bizde, bilhassa tasavvuf edebiyatında, Mevlana’nın deyimi ile kamışlıktan kopmuş olmak ve ney gibi daima ezeli vatana dönmek için inleme temi, yüz yıllardan beri anlatılmaktadır. Bu kaynaklarla birlikte Hâşim’i “bu dünyada mahkumiyet” duygusuna götüren Şiir-i Kamer’lerde esas konu olarak aldığı mesut çocukluk günlerine bir daha dönemeyiş hissidir. Hâşim bu şiirlerinde çocukken annesiyle beraber çıktığı aylı ve yıldızlı çöl gecelerini ısrarla anlatır ve onlara karşı hasretini söyler.
Üçüncü bölümde şair artık “ayrı kaldığı o belde”yi tasvir eder. Şiirin ağırlık merkezini başlıca 2 tasvir unsuru oluşturur.
1- O beldenin manzarasını anlatan mısralar
2- O bedenin sakinlerini anlatan mısralar
Manzara açısından o belde de hep mavi bir akşam hüküm sürer. Öyle ki Haşim için akşam acı gerçeğin gölgelerle örtüldüğü, tatlı hayallerin başladığı zamandır. Halit Ziya’nın Mavi ve Siyah’ında olduğu gibi buradaki mavi sıfatı mutluluğu, yani hayali, Siyah ise gerçekliği temsil eder. Mavi dünyadan kaçıp hayale sığınışın simgesidir.
O Belde’de gökyüzü dalgın, deniz hasta, ay üzgündür. Görüldüğü gibi Haşim doğaya yine üzüntü bildiren insancıl özellikler veriyor. Onları öznel sıfatlarla ruhsallaştırıyor. Ayın üzgün olması, ucları şairin çocukluğuna değin uzanan belli bir yaşantıdan gelmektedir.
O Belde’nin sakinleri olan kadınlara ayrılan mısralar, manzara tasvirine göre daha geniş yer kaplar. Buradan psikolojik sonuçlar çıkartabiliriz. Şöyle ki, Haşim için önemli olan manzara değil, ruhtur. Kadınlar, O Belde’nin ruhunu teşkil ederler. O Belde, şiirde anlatılan niteliklerdeki kadınların varlığı ile değer kazanan bir yerdir. Bu nokta parnasyen olan Servet-i Fünunculardan Haşim’i ayırıyor. Çünkü gerek Fikret’te gerekse Cenap'ta manzara tasvirine büyük yer verilir. Fikret “Ne isterim” adlı şiirinde de bu çeşit bir manzaranın hasretini duyar. Fikret'in 'O Belde’si' olan “Ömr-i Muhayyel”inde hayalî ülkenin de gayr-i meskûn olduğunu görürüz. Şair, orayı sadece sevgilisine gösterecektir. Haşim ise O Belde’yi kadınlarla dolduruyor. Şiirinin en güzel mısralarını bu kadınların tasvirine ayırıyor. Bunun sebebini Şi’r-i Kamerlerde görebiliriz. Bunlarda anlatılan kadınlar ve onların yaşadıkları atmosfer ile O Belde kadınları ve içinde yaşadıkları muhit benzerdir. Sonuç olarak; Haşim’in ideal ülkesi, çocukluğunda yaşadığı anların idealize edilmiş bir şeklidir.
O Belde kadınları güzel, ince, saf ve leylidirler. Hepsinin gözlerinde hüzün ve sükûn vardır. Hepsi de kızkardeş yahut sevgilidirler. Sembolist şairlerden Verlaine ve Semain gibi Haşim de kızkardeşle sevgiliyi birbirine karıştırmaktadır. Üstelik, kadınlara verdiği sıfatlar annesinin sıfatlarıdır. Özellikle leyli sıfatı ilgi çekicidir. Demek ki Haşim’in bilinçaltında anne, kadın ve sevgili sözcükleri eş ya da yakın anlamlıdır, birbiriyle bağlantılıdır.
Dördüncü bölümde O Belde’nin nerede olduğu soruluyor. Kesin bir cevap verilmiyor. Verilemez de; çünkü Haşım güvensizlik içindedir, kurduğu düşsel ülkenin gerçekleşemeyeceğini bilmektedir. Aslında bu soruyla hayalden gerçeğe, hakiki dünyaya yani şiirin başladığı noktaya dönülüyor. Öğreniyoruz ki, o kötü çevrenin ve acı hayatın dışına çıkmak olanaksızdır. Haşim’in bu mahkumiyet duygusu mesut çocukluk anlarına bir daha dönmenin imkânsızlığını belirtmekle birlikte, buna sosyal şartların etkisi de eklenir. Bilindiği gibi Haşim, babası ve annesi tarafından Arap idi. On, on bir yaşında İstanbul’a geldiği zaman Türkçe bilmiyordu. Türk muhiti içinde kendini yabancı hissediyordu. Meşrutiyet’ten sonra birden gelişen milliyetçilik akımı karşısında Haşim’deki bu yabancılık duygusu daha çok arttı. Hemen herkesin siyasi ve sosyal meselelerle meşgul olduğu bir devirde onun kendi içine kapanmasında ve realite ile alakası olmayan bir şiir dünyası kurmasında bu faktörlerin etkisi vardır.
Son parça, alınyazısına benzeyen bu olanaksızlığı yansıtır:
“Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…”
Bu çözümlemeden de anlaşılacağı gibi “O Belde” dinsel olmayan bir çeşit “ötedünya” özlemini dile getiriyor. Buna, “düşsel bir mutlu evren” de denebilir. Çünkü, Haşim’e bakılırsa hakikate bağlı olan şeyler hiçbir zaman bediî manada güzel olamaz. Ancak hayal, uluvî yalan güzel olabilir.”
III. Uslüp
O Belde, serbest müstezad şeklinde yazılmıştır. Haşim’i bu şekli kullanmaya sevk eden sebep sembolistler ve şiirini musikinin serbest hareketli ahengine yaklaştırmak fikridir .Bu düşünce şiirin umum yapısına ve ayrıntısına da hakimdir. Birbirinin aynı ve birbirine benzer unsurların muntazam olmayan bölümlere tekrarından ibaret olan müzikal karakter ,şiirin bütününde kendisini kuvvetle hissettirir. Bazı mısralar da birbirine yakın kelimelerle başlatılır. Fonetik bakımdan birbirine benzer kelimelerin tekrarı da O Belde’yi müzikal kılar. Ses grupları mısraların içinde ve mısradan mısraya devam eden bir ahenk oluşturur.
Mısraların uzunluk ve kısalıkları da musiki vasıtası olarak kullanılmıştır. Şiir serbest müstezad şeklinde yazılmıştır. Ama bu serbestlik mutlak bir serbestlik değildir. Şair, değişiklik içinde teşkil eden vezin tekrarına da uymuştur.
Kelime ve Tamlamalar
Bir şairin en çok sevdiği ve tekrar ettiği isimler, sıfatlar ve benzetmeler onun hassasiyetini ortaya koyar. Şiiri bir dil mimarisine benzetirsek, bunlar onun yapı taşlarıdır. Bu yapı taşlarını her şair farklı tarzla bir araya getirir. Bu da şairin üslup şahsiyetini oluşturur.
Haşim de bu şiiri 4 unsur üzerine inşa etmiştir.
Bunlar; 1. Akşam, 2. Melâl, muğber, âlâm, gâm, ıstırap, giryende, hasret, gurbet, hiç, hasta gibi hüznü ifade eden kelimeler. 3. Deniz, 4. Saç, göz, dudak, buse, et, dilber, güzel, ince, saf, leyli gibi kadın ve güzelliğe ait kelimeler.
Şiirde ince ve mai sıfatları tekrarlanıyor. Şair; denizi, akşamı, O Belde’yi mai bir renge boyuyor. Maî renk, realitenin sertliğini eriten, hûlya verici bir renktir. Gölgeli sıfatı da realiteyi silme arzusunu ifade eder. Kadınlar için kullanılan leyli sıfatı da bu özelliği gösterir. Hava ve kadınlar için kullanılan ince sıfatı da realitenin kabalığına zıt bir özellik ortaya koyar. Haşim’in sevdiği sıfatlardan biri de uzaktır. Bu sıfat yakında bulunan reaileteden kaçmayı hissettiriyor. Durgun sıfatı, hareketsizliğin göstergesidir. Şule-i bî-ziyâ tamlaması çok dikkat çekicidir. Işıksız bir ışık! Haşim’in ışıkları da mümkün olduğunca söndürme arzusunu anlatır.
Bütün bu sıfat tamlamaları gösteriyor ki, Haşim O Belde’de objektif varlıkları durmadan silmeye, kaybetmeye, inceltmeye, uzaklaştırmaya çalışıyor. Bunu da objektif isimlere objektif sıfatlar vererek yapıyor. Parnasyen objektif varlığı kavramaya çalıştığı halde, sembolist onu inkâr etmeye, yıkmaya, kırmaya gayret eder. Haşim de onlardan etkilenmişti.
Servet-i Fünun şairleri gibi Haşim için de hüzün ve üzüntü estetik bir değer taşır. Deniz için kullanılan hasta sıfatı da üzüntü halinin en şiddetli anını gösterir. O Belde’deki kadınların bûseleri mutsuzluk verir. Haşim maneviyi manevi olarak karakterize ediyor. Servet-i Fünun şiirinde sübjektif isimlere objektif sıfatlar verildiği halde O Belde de sıfat tamlamasına rastlamıyoruz.
İsim tamlamaları da şairin kuvvetli üslüp vasıtalarından birini oluşturur. Burada şâir iki ismi birleştirir. Bu birleştirmeyi “evin penceresi” gibi alelâde bir isim tamlaması yahut orijinal olur. Bunlar Haşim’in hassasiyetini ortaya koyan tamlamalardır.
Haşim O Belde’de açık hiçbir benzetme yapmıyor. Kullandığı en kuvvetli vasıta isim ve sıfat tamlamalarıdır. Birçoğu gizli benzetme oluşturuyor. Fakat bunlar teşbih değil, istiaredir. Örneğin; “hasta deniz” tamlamasında deniz insan gibi tasavvur olunur. Yine, “dalgın masa” tamlamasında gizli bir teşbih vardır. Haşim sadece isim ve sıfatlarla değil fiiller vasıtasıyla da imaj vücuda getiriyor. “Denizlerden esen ince hava “şâirin yanındaki kadının saçlarıyla eğleniyor. Beşeri bir hali anlatan “eğlenmek” fiiili rüzgara beşeri bir vasıf veriyor. Şiirde küçük küçük imajlar durmadan değişiyor. Bu değişme şiiri zenginleştiriyor. Kadınları ruhları tasvir olunurken Haşim’in en ince noktalara gitmesi Haşim’in kelime kimyacılığından ileri gelir.
Cümle yapısı
Haşim O Belde’de cümle yapılarından da estetik etkiler elde etmeye çalışmıştır. Bazı mısralar uzun, bazıları kısadır. Bunu yaparken musikiyi düşünmüştür. Başlangıçtaki uzun ve unsurları dağınık cümleler heyecan tonuna karşılıktır. O Belde’yi ve O Belde kadınlarını tasvir eden kısa cümlelerde hayâlî saadet yansıtan şairin ruhu gibi ifadesi de sakindir.
Bundan sonra arka arkaya sıralanan 4 soru cümlesiyle tekrar bir hissi karışma başlıyor. Bu heyecan sonucu uzun cümlede tekrar en yüksek noktasına erişiyor. Hemen bütün cümlelerin tam o oluşları şairin fikir, duygu ve hayallerini gayet açık ve kati olarak anlatmak istediğini gösterir. Fiillerinin umumiyetle geniş zaman şeklinde oluşu da kararlığı ortaya koyar.
Kısaca bütün Türk şiirinin kilometre taşlarından biri olan 'O Belde'şiiri bir çok kutsal kitabın,dinin,felsefi öğretilerin vaaddettiği cennettir aslında.Şair kendi cennetini kendisi kurgulamış,bunu yaparken de bizlere bir güzel dil ziyafeti sunmuştur.Allah'tan gani gani rahmet diliyoruz.
Bu şiir ile ilgili 86 tane yorum bulunmakta