O Belde Şiiri - Yorumlar

Ahmet Haşim
56

ŞİİR


350

TAKİPÇİ

Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,

Tamamını Oku
  • Lara Açanba
    Lara Açanba 18.12.2010 - 20:22

    Aşk… Şiirini terk etmeyen tek âşıktır mı? belki Mecnun kendi şiirini yazarken Leyla sına…bulduğu yüzyıllık bir yalnızlık iken…aşkın gerçek mimarisine dokundu elleri…
    .işte bunu başarırken şiir…garip bir tarzın atmosferine çekildiğini gördü…karşı durmak istese dururdu amma velakin…gidilecek yollar hangi şiirin alanını daraltabilirdi ki…şairler ne ile beslenirdi…aşk onlara neden yasaktı…bedenen yaşansın..yoksa hep çirkin yüzlerle mi otururdu şairler aynalarına..sırlarına dokunurken..şiir akıp gider miydi pencereden…özgürlüğüne değişir miydi şairini…yoksa şiir garip dillerinde ki…asılsız bir otorite miydi…tabi ki de …sustuğunuz her yerde ve ölümcül her aşk ta tek başınaydı şiir…şairsizlik ne kadar dert ise şiirin başına…şiirsizlikte bir o kadar fenaydı…şairine..öyleyse şiirin yüreğindeki…her ne ise siz..bir başınıza bilebilir miydiniz..sokakta ki ölümlerin adlarını…faillerini…yoksa şehriniz kapalı mı ruhların geçiş güzergahına…vizeleriniz tükendi mi..toprakları yasak mı size..ülkeniz hala taşınıyor mu şairsizliğe…o zaman bırakın saraylı dansçılar sürsün devrini…açlık en şeytani sofralarını kursun…bebekler doğmadan ölsün..erkekleriniz..soylarına soytarı şiirler yazsın ve kadınlarınız dişsiz kalana kadar yoğursun mayanızı..nedir şiir bu kadar zulüm..bırak gidelim varacağımız yere..inanmak ise derdimiz inanalım..kahretmesin şiir şiirsizliğimize..biraz daha aşk için susarken şair…ölmeden ama ölürcesine…yine şiir …yine şiir…sevgilerimle

    Cevap Yaz
  • Fikret Şahin
    Fikret Şahin 18.12.2010 - 19:03

    Her ne kadar dans edip,kelimelerle oyarsanız oynayın ,aslını asıl unutan ve kendi dilini unutan birileri varsa o da Ahmet Haşim ve onun gibi Osmanlı'nın Arapça ve Farsçadan aptalca etkilenerek yarattığı saray diline mahkum olmuş ve kendilerini halktan soyutlamış bu şairlerin şiirlerine şiir ,kendilerine de şair diyemeyeceğim.
    Ama ,kendilerince elit olan bu kesim için şiir yazdıkları ve sadece onlar tarafından anlaşılacağını düşündükleri ve belki de en önemlisi ;o elit kesim tarafından kabul edilmedikleri sürece hiç bir yere ulaşamayacaklarını düşünerek ,başka bir deyişle yaltaklık sanatı yaptıklarıdır.
    Yüz yıllar boyunca en ince ruhuyla ,tüm toplumun hiç zorlanmadan anlayabildiği şiirler yazan halk ozalarını unutarak bu özentili budalalara şair demek en büyük hatadır bence...
    Fa-i la tün fa-i la tün fa -i lün ..

    Yok dedemin külahı ))) ...amma büyük sanat ha !!!

    Saygılar

    Fikret Şahin

    Cevap Yaz
  • Nadir Sayin
    Nadir Sayin 18.12.2010 - 18:45

    (Daha önce ki yorumumda gözümden kaçan klavye hataları, görebildiğim kadarıyla, düzeltilerek ve son bölüme sanat sanat içindir diyenlere ciddi sorular yönelterek bu yorum tekrar yüklenmiştir!)

    Ahmet Haşim büyük bir şair, tartışılmaz.., ama bakın bu büyük şair in şu şiiri ben şairim diyen usta ve yetkin şairler tarafından dahi (kullandığı dil bazında da) anlaşılmıyor..Kaldı ki şimdinin bir ilkokul çoçuğumuzu ya da liseli bir gencimizi düşünün..Bu bizim sanat ve kültürümüzde de gelecek neslimiz işte bugün ki konuştuğumuz dilimizle, bu büyük şairin şiirini maalesef Türkçeye çevirisi olmazsa (Sinyali şair dostumuz şükranlarımızla) anlayamayacaklar…

    Siz şu içine düştüğümüz, sanat ve edebiyatta ki, sefilliğe ve acınacak halimize bakın..;
    bir büyük şairinin şiir dilini, yüksek eğitim alan gencimiz dahi konuştuğu dille anlayamıyor!

    Ne gülünç ve adeta diger dünya dilleri bazında bu, kara bir edebiyat mizahı gibi..
    Hangi bir yüksek eğitimli olan bir İranlı, kendi ulusunun şairinin şiir dilini anlamaz? Hangi bir çinli..Fransız ya da Rus, kendi dilinde şairin şirini diğer bir Rus’a çevirisini yapar!

    Bizde ki sanat için sanat diyenlerin en büyük sorunlarından biri de bence dil boyutlu asimilasyon özentisidir. Hatta asimilasyon dahi denmez..Arap çorbası..Kardeşim asimle olacaksan bari ona adam gibi sadık olarak asimile ol! Yok o da yok bunlarda.
    Bu nedir? Özenti ve öğkünme gibi kendi özgüvenlerinden yoksunluktur..
    Bu temel boyut ‘ana’ya olan sevgi ve saygıyı kendi öz annene değil, bir yabancı kadına anne sevgisini aramaya benzer….
    Bu derece illüzyon girdabına girmişlik ve tarihten bu yana ona devam inatı niye? Ha evet, tekararlıyorum, ingilizce bilir..ingilizce şiir yazarsınız..Farsça bilir baştan aşağı Farsça şiir yazarsınız…
    Baştan sona siz burda hiç Arapça yazan bir şairin, şiirini okudunuz mu?

    Ama bakın bir aralar yine bu köşede belirtmiştim:

    Dört kitabın mânâsı
    Bellidir bir elifte
    Sen elifi bilmezsin
    Bu nice okumaktır

    Yunus Emre der hoca
    Gerekse var bin hacca
    Hepisinden iyice
    Bir gönüle girmektir
    ___

    Ben yürürüm yana yana
    Aşk boyadı beni kana
    Ne akılem ne divane
    Gel gör beni aşk neyledi

    *****

    Sen bir Azırail olsan
    Canımı almaya gelsen
    Ben bir cennetlik kul olsam
    Cennete girsem ne dersin
    ____

    Yürü bire Hızır Paşa
    Senin de çarkın kırılır
    Güvendiğin padişahın
    O dabir gün devrilir
    ___

    Nasıl yâr diyeyim ben böyle yare
    Mecnun edip çöle saldıktan sonra
    Alemin bağına bülbüller konmuş
    Nidem benim gülüm solduktan sonra

    *****

    bir şeyler anlattın bize
    denizliğin kaderinden
    biraz daha umutluyuz
    biraz daha adam olduk
    işte geldik gidiyoruz
    hoşçakal kardeşim deniz

    --

    Öyle yıkma kendini,
    Öyle mahzun, öyle garip...
    Nerede olursan ol,
    İçerde, dışarda, derste, sırada,
    Yürü üstüne - üstüne,
    Tükür yüzüne celladın,
    Fırsatçının, fesatçının, hayının...
    Dayan kitap ile
    Dayan iş ile.
    Tırnak ile, diş ile,
    Umut ile, sevda ile, düş ile
    Dayan rüsva etme beni.
    ****

    Ve yakın tarihçemize geliyoruz:

    “Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kâr sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
    Ne kadar yaşarsan yaşa,Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin”
    ___________

    Evet..sanıyorum samimi ve içsellikte şiiri sevenlerin hepisi, yukarda ki alıntıların hangi ozan ve ustalarımıza olduğunu anlayacaklardır.

    Onlar ki işte halk şairleridir!..
    İlkokul çocuğuna kadar anlaşılan, Anadolu’nun kuytu bir köşesinde yaşayan ananın.., evladının murada ereceği umudu, genç kızın yarine kavuşacağı düşü, emekçinin ekini-unu..; sevgilinin sevgiliye erişeceği yolu.., zindanda yurt sevgisi uğruna dik duruşu nedeniyle yatanın özgürlüğüdür! Ve onlar ki her koşula karşın vatanın bağımsızlığına, tam bir demokrasi düzenine ve insan sevgisine bir bariz edebiyat, ozan ve şair ve şiirleriyle insan sevgisine deniz ile dergahıdır..

    Evet bunları ve şiir dillerini..; bırakın siz ve ben gibi şairi..bırakın sosyeteden..emekçiye..patron ve işçiye—öğretmene ve siyasetciyi vs kadar.., her hanği bir halktan insanını..evet bu halk ozanlarımızın yazım dilini ve şiirin duygu seli ile şeklini-şemalini-mesajını ve içeriğini ANLAMAYAN ilk okul çocuğu var mı?
    Burda ki vurguyla sanat sanat için diyenler! Sözüm sizedir! Alın bu söylediklerimi ve verin verecekseniz edepli gerekçelerinizi..nerede sizde o yürek, nerede sizde o ilham ve ithamsız..yalansız..ve küfürsüz nerede sizde o lisan ? Buyrun anlatın.., siz hiç bir Türkiye, İstanbul, Anadolu kültürü ya da İslam inancı boyutlarından etkilenmiş bir İngiliz..bir Fransız bir Çinli ya da İranlı şair ve ozanlarının yarı kendi lisanlarıyla yarı arapça ve yarı Türkçe/gerisi Rusça şiirleriniz okudunuz mu ? Gösterin bir dünya da örnek..Bu özentinin bu kendine güvensizliğin ve kendi temal ana ilhamına inançsızlığın bu bağımlılık ve illüzyonun kökenini biraz biliyorum ama ..burada irdelemek yeri değil....Onu da size bırakıyorum..biraz şu arap çorbasına benzer asimilasyounu bir kenara koyup şöyle bir derin tarihin içine gömülün/araştırın..Eminim birşeyler bulacaksınız !
    İşte onun içindir ki Ahmet Haşim ne derece ‘büyük şair’ olursa olsun..bu gibi şiirleriyle..halka..halkın insanına..hatta korusuna komşusuna..belki sevgilisine ya da bir aile ferdine karşı dâhi..,bu tür şiir diliyle marjinal kalmaya ve sadece saray hevesli sanat severlere hitap etmeye mahkum kalacaktır.
    Bu bağlamda, şiiirin şiirselliği ve içeriğinin ise, anlayacağınız üzre, değinmeye dâhi gerek var mı?
    Saygılar..

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 18.12.2010 - 18:04

    Havuz

    Akşam Yine Toplandı Derinde

    Canan gülüyor eski yerinde
    Canan ki gündüzleri gelmez
    Akşam görünür havz üzerinde,

    Mehtab kemer taze belinde
    Üstünde sema gizli bir örtü
    Yıldızlar onun güldür elinde...

    Ahmet Haşim

    Cevap Yaz
  • Yüksel Nimet Apel
    Yüksel Nimet Apel 18.12.2010 - 17:47

    Kendi soruma kendim cevap veriyorum: Annabel Laa'nın yazarı Edgar Allan Poe 1809- 1849 yılları arasında, Ahmet Haşim ise 1885-1933 yılları arasında, yani sayın Hasan Buldu'nun hatırlattığı gibi daha yakın bir tarihte yaşamıştır. Her ikisine de Tanrıdan rahmet diliyorum.

    Cevap Yaz
  • Yüksel Nimet Apel
    Yüksel Nimet Apel 18.12.2010 - 17:35

    Ahmet Haşim'in bu şiirinin, hem derin anlamlar içerdiğini düşünüyor, hemde bu güzel çeviriyle, sanki şair o ünlü 'Annabel Lee' şiirinden etkilenmiş hissine kapıldım.Tabii şiirlerin yazıldığı tarihi şimdi anımsayamadım; kim kimden etkilenmiş tarih bilir ancak. Emeği geçenlere teşekkürler.

    Not: Şiirlerin yazıldığı tarihi bir bilen varsa tashih edebilir

    Cevap Yaz
  • Hasan Buldu
    Hasan Buldu 18.12.2010 - 16:08

    Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, ne acıdır ki, bir Türk şairinin yazdığı eserini, çoğumuz tercüme edilmeden anlayamıyoruz. Bir Karacaoğlan'ı, bir yunus Emre'yi anlıyoruz da, bundan atmış, yetmiş yıl evel yazılan bir eseri, anlamakta zorlanıyoruz...

    Cevap Yaz
  • Hasan Buldu
    Hasan Buldu 18.12.2010 - 16:01

    Gerçekten çok güzel bir çeviri. Orjinalini okuduğumda bir şey anlamamıştım. Sıkılmadan, sonuna kadar zevk alarak okudum.

    Teşekkür ederim sayın Sinyali.

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 18.12.2010 - 15:33

    Memet Fuat şiirin diliçi çevirisini yapmış..Bu haliyle de çok güzel gözüktü şiir bana..ilgilenenler olabilir diyerek asmak istedim..saygılar..

    O BELDE*

    Denizlerden
    Esen bu ince rüzgâr saçlarında eğlensin.
    Bilsen
    Özlem ve gurbet sıkıntısıyla akşam ufkuna bakan
    Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne kadar güzelsin!
    Ne sen,
    ne ben,
    ne de güzelliğinde toplanan bu akşam,
    ne de düşünce acılarına bir liman
    olan bu mavi deniz
    iç sıkıntısını anlamayan kuşağa yakın değiliz.
    Sana yalnız bir ince genç kadın,
    bana yalnızca eski bir budala
    diyen bugünkü insan,
    bu düşük açlık, bu kirli bakış,
    bulamaz sende bende bir anlam,
    ne bu akşamda ince bir kaygı,
    ne de durgun denizde bir gücenik
    içine kapanma ve isteksiz titreyişi.

    Sen ve ben
    ve deniz
    bu akşam ki, titreyişsiz, sessiz,
    topluyor ruhunun kokusunu sanki,
    uzak
    ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
    bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz...

    O belde?
    Durur el değmemiş hayal bölgelerinde;
    mavi bir akşam
    hep dinlenir üstünde;
    eteklerinde deniz
    döker ruhlara bir uyku durgunluğunu.
    Kadınlar orada güzel, ince, temiz, geceye bağlıdır,
    hepsinin gözlerinde hüznün var,
    hepsi kızkardeştir. Veya sevgili;
    gönüldeki üzüntüleri yatıştırmayı bilir
    dudaklarındaki ağlayan öpücükler, yahut,
    o gözlerindeki çivit rengi soru sessizliği.
    Onların ruhu gücenik akşamdan
    yoğunlaşmış menekşelerdir ki
    durmadan durgunluk ve susmayı arar;
    ayın hüznünün ışıksız alevi
    sığınmış sanki yalnız ellerine.
    O kadar çelimsiz ki, ah, o hasta deniz
    Hepsi benzer o yerde birbirine...

    O belde
    hangi bir hayal anakarasında?
    Hangi bir uzak ırmak ile çevrili?
    Bir yalan yer midir, veya var olan,
    ama bulumayacak bir hayal sığınağı mı?
    Bilmem... yalnız
    bildiğim sen ve ben ve mavi deniz
    ve bu akşam ki uzun uzun titretiyor
    bende hüzün ve ilham tellerini,
    uzak
    ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
    bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz...


    (Göl Saatleri’nden)
    (Dil içi çeviri: Mehmet Fuat)
    *Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000), Hazırlayan: Mehmet. H. Doğan, I. Cilt, 2. Baskı, ocak 2002, Yapı kredi Yayınları, s. 89-101.

    Cevap Yaz
  • Salim Genç
    Salim Genç 18.12.2010 - 14:21

    dil eskidikce mana genişler. düşünün; yeni kelimeler üretip onlara anlamlar katalım. oluşturduğumuz kelimilerle, yapacağımız edebiyat, tarihin koynunda uyumamış sözcüklerin nasıl cılız ve derinlikten uzak olduğunu bize gösterecektir .bu düşünce yeniliğin önünde aksi bir fikir gibi görünebilir. bilakis çağın ışıklarını anlatacak sözcükler abilerinden öğrendikleri, abis dertleşmeleri bilginin ve bilimin ışığında gün ışığına kavuşturucaktır.. ve tabiki boşluklara daha derin şiirler yazılacak. evrenin sırrını çözecek şifreler dilimizin ucunda duruyor .saygılar geçmişe ve geleceğe..

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 86 tane yorum bulunmakta