Ay, denizin üstüne gümüş bir hançer gibi saplanıyor;
iki kıyıda, iki kadın duruyor.
Birinde sen, diğerinde o;
arada yalnızca sessizlik,
ve bir daha kapanmayacak bir mesafe.
Adın rüzgârda titrerken,
saçların karanlığa karışıyor.
Gözlerin bana uzaktan bakıyor;
elini uzatıyorsun, parmakların boşlukta asılı kalıyor.
Ben de uzatıyorum elimi,
ama avuçlarımız birbirine değmiyor.
Karşı yakada o;
yüzü ay ışığında solgun, yıkanmış gibi.
Dudakları kıpırdamıyor,
sadece bakıyor, uzun uzun.
İçimde fırtınalar kopuyor,
ama sesim ona ulaşmıyor.
İkimiz de aynı acıyı sırtımızda taşıyoruz;
ikimiz de aynı özlemi yutkunuyoruz.
Geceyi bölüşüyoruz,
ama birbirimizi bölüşemiyoruz.
Bir zamanlar aynı odada nefes almıştık;
tenin tenime değmiş,
sıcaklığın içime dolmuştu.
Şimdi o sıcaklık bir hatıra yalnızca;
hatıra bile soğuyor,
zaman her şeyi donduruyor.
Kokun hâlâ burnumda;
onun sesi hâlâ kulaklarımda.
İkisini birden özlüyorum,
ikisini birden kaybediyorum.
Bu aşk, iki kişilik bir yalnızlık.
Bir köprü olsa,
bir tek adım atabilsem;
sana koşsam, ona sarılsam…
Ama köprü yok.
Yollar kapalı,
kalpler kapalı.
Belki bir gün rüzgâr yön değiştirir,
belki bir gün deniz çekilir,
kıyılar birbirine yaklaşır.
Ama şimdilik
iki kadın, iki kıyı;
arada sonsuz bir boşluk.
Sen ağlıyorsun, biliyorum;
o da ağlıyor, hissediyorum.
Gözyaşlarınız aynı denize akıyor,
ama birleşmiyor;
tuzları ayrı kalıyor.
Bu aşk bize ağır geldi;
taşıyamıyoruz,
ama bırakamıyoruz da.
Çünkü bırakmak,
bir daha hiç sevmemek demek.
Gece uzuyor,
ay batıyor.
İki kadın hâlâ duruyor;
birbirine bakıyor,
birbirine dokunamıyor.
Ve bu dokunamamak,
en derin yara;
en uzun gece;
en ağır aşk.
Kayıt Tarihi : 13.12.2025 00:33:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



