bir vardım
bir yoktum
ben doğdum
selim-i salisin köşkünde
sebepsiz hüzün hocamdı
loş odalar mektebinde
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Şiir başlangıçta çok kolay anlaşılır gibi gelse de şiirin kusursuz bir kuruluşu ve anlamını düşündükçe zorlayan sağlam bir yapısı var. Şiirde iç tutarlılık kusursuz ve tamamen bir mantıka dayalı. Şiirde kafiye, vezin, büyük harf, noktalama gibi hiçbir özellik olmaması, kıtalardaki farklı dize sayıları okura bir okuma serbestisi vermekte.
Şiirde ahengi sağlamada "bir vardım/ bir yoktum", "uyudum/ büyüdüm; annem sustu/
babam küstü" gibi söylemlerden yararlanılmış.
Şiirin ilk bendi doğumu anlatmaktadır. İkinci bent aşkı ve çocukluğu, son bent sonsuzluğa ulaşma ve ölümü betimlemektedir. Yaşamın üç farklı döneminin kronolojik sıralanışı şiire mantık uyumu sağlamaktadır.
3.Selim'in ve nûrusiyâh'ın şiirsel imge haline getirilmesinin şiirde gördüğüm en ilginç farklılık olduğunu belirtmek isterim.
Şiirde nûrusiyâh ile Miraç hadisesini kasdedildiğini söylemek mümkün değildir.
Nûrusiyâh hakkında, Hüsn ü Aşk'tan söz eden çalışmalarda kalbin ortasında bulunduğu varsayılan nokta-i süveyda ile aynı anlama gelen bir kavram olarak nitelendirildiğini ifade eden şiir tahlilleri olduğu görülmektedir.
Şiir çok uzun araştırma ve analizi hak etmekte. Bu şiirle ilgili tez ve makale çalışmaları olduğu görülmektedir. O çalışmalardan bazılarını bu vesileyle okuma gereği duydum. Sonuç itibariyle şair şiirinde tam olarak ne demek istemiş diye merak uyandıran bir şiir.
Sahi şair bu şiirde ne demekte? Zaten şiir okur için yazılmaz mı? Şiiri anlamlandıran okur değil midir?
Saygılarımla.
Seğmenoğlu.
Nur, ışık, aydınlık demekken, siyah ise, kara, karanlık demektir. Siyah nur olmaz. Bu "Nur-u siyah" tabirini şeyh Galip denen zat uydurmuş ve "Hüsn-ü aşk mesnevisinin miraciye kısmında dile getirmiştir. Yani tıpkı Kur'anın İsra suresinde yalanladığı Miraç masalı gibi aslı astarı olmayan tasavvufi, manasız bir tabirdir.
Şiir zaten "Bir vardım bir yoktum" ifadeleriyle başlayan bi-mana ve gayr-i ilmi ifadelerle doludur. İnsanlığı irşad edecek olan şairlerinin neler yazdıklarını ve halkı nelerle meşgul ettiklerini görünce, Osmanlının neden yıkıldığını daha iyi anlıyor insan.
Gönüllerde yaşıyorsunuz ruhunuz şâd olsun.
Diğer adıyla 'süvayda'. Anlaşılamamış bir şairin derin bir şiiri daha...
Asaf Halet Çelebi'yi rahmetle yaddederim.
Gün geçtikçe değeri daha iyi anlaşılan bir şairimiz olup, güzel imgeleri ve kendine has üslubu bulunan değerli şairimizdir.
Şiirlerindeki teşbihler,güzel olup, büyüleyici bir şiir atmosferine sahiptir.Antoloji yetkililerini tebrik ederim, farklı bir örneği okuyuculara sunmuşlar,
Selam ve saygılarımla...........
Bir masal en sevimli yerinden başlıyor
can çekişmeye
ölüyor siyah..
güzel teşbihlre var aslında.sanki yazılmış gamsızca hayatı tiye almak gibi.
Günün şiirini beğenmedim. Benim bugün beğendiğim antolojide başka bir şiir var:
Ihlamur Kokusunda....
Ne dilde dolaşan umut türküsü
Ne de yeşillenen bir nevbahar var
Kurumuş tüm güller uçmuş tütsüsü
Vakit geçti üstad mevsim sonbahar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar
Kavle sadâkate uyan mı varki
Bîtab düşmüş ruhlar bir ölü sanki
Zamanın hükmü yok takvimler eski
Affet bizi üstad insanlık nâçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar
Bozuldu tılsımlar şafak sökmeden
Dağlar üstündeki karı dökmeden
Henüz yokluğuna boyun bükmeden
Nedense hep insan sevgiden kaçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar
Ezgiler arabesk, notalar deli
Değmiyor dostluğa anka'nın eli
Daha sevinmeden tattık melali
Kırılmış ümitler, yürekler bîçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar
Gönüller nasipsiz aşk behreminde
Bülbüle düşen âh, gül hareminde
Sevda ülkesinin tek ireminde
Ne oldu ki üstad baykuşlar uçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar
Dikiş tutmaz artık sökülen yara
Geciken vuslatlar geçmiyor hora
Ha burda ha orda düşmüşüz nâra
Gerçek aşklar üstad ukbaya dûçar
__Ihlamurlar ancak orada açar
Elif Beyza Yiğit
TEŞEKKÜRLER ANTOLOJİ BÖYLE GÜZEL ŞİİRLERLE BİZİ BULUŞTURDUĞUNUZ İÇİN
SN. TUĞLU,
SİZDEN VEYA BAŞKA BİRİSİNDEN OLMASI ÇOK DA ÖNEMLİ DEĞİL. YAZIN SANATI ADINA YARARLI BİR YAZIYDI. KEŞKE HEP BÖYLE ALINTILAR (VEYA ÖZGÜN YORUMLAR) EKLESENİZ.
ZAHMET EDİP GÖNDERDİĞİNİZ METİN İÇİN TEKRAR TEŞEKKÜR EDİYORUM.
SELAMLARIMLA...
Doğarız...büyürüz...ve ölümün karasularında gözümüzü ufka diker bekleriz böyle...
Vurdun kazmayı ferhaaad!
'he'nin iki gözü iki çesme
âaahhh...' ('He' şiirinden....A.H.Çelebi)
'Şiir salhaneye merbut bir müessesedir” – A.H.Çelebi
..............
Sn.Tuğlu'nun metinlerarası ilişkiler, betimleme öbeği (hipogram) ve Riffaterre ile bağlantılı açıklaması fevkalade aydınlatıcıydı. Ne yazık ki ikinci kez okumak istediğimde sayfada bulamadım.
Üzüldüm doğrusu:((
Bu şiir ile ilgili 22 tane yorum bulunmakta