Nurtaç İnci Şiirleri - Şair Nurtaç İnci

Nurtaç İnci

Sualtı sofrasına buyur kibarcık
Gece uzun olacak

Öcüsünü kovaladım piyalenin
Lambayı ovaladım kırkı çıktı şiir cininin
Dile ne dilersen nisan bohçasından

Devamını Oku
Nurtaç İnci

ağzın mavi çizgiliydi hep bu zamanlar mavi kurşun delikli ağzın
susarsan harfistan yolu çetrefil sevgilim şehrölüyor susarsan


şehrin iki yakasına gül işliyorum sevgilim kabartma harflerle güller sana
iki dal ayrımı bu içtiğim su ayrı sevgilim geçtiğim su karanlık

Devamını Oku
Nurtaç İnci

utanmayın sarhoşluğunuzdan
si vis pacem para bellum

hünnap tadını seversiniz
acıyı şeddeli okumayı seversiniz
beni de sürdünüz avlaktan

Devamını Oku
Nurtaç İnci

bu aralar haraç mezat mecnun
akça pakça leyla siyahsuda parlayan
belki isyan, belki hüsran, belki anadilin gam
yatağını unutan sular gibi çekildin fotoğraflardan

güvercine dudak çizerken göveren su ve diğerlerini

Devamını Oku
Nurtaç İnci

al yanaklı kuşlar küstüler ve
güneş çatırtıyla battı dağın içine türküler sustu
su coğrafyasından konuşan neyimiz kaldı
ölü dille sevişen kadın kavimler kaldı
güzelim al kışlım çöp dudaklım
senin sesin zulmün zakkum ziyafeti

Devamını Oku
Nurtaç İnci

Yaylada bir çiçek olsaydım ya da Medusa’nın başında bir yılan, yine selamlar mıydın beni? Yaylada oturup yanıma hasbihal kapılarını açar mıydın konuşmadan? Yeşil bir yılansam elinle sıvazlayıp soğuk kanıma sıcak masallar söyler miydin?
Bardağında bir yudum su, sigaranda son nefes olsaydım, yine yaren bilir miydin beni? Bir yudum suysam az mı gelirdi sana, yoksa var olduğuma şükreder miydin? Sigaransam edilgen bir kül mü olurdum senin için yoksa içine çektiğince içlenir miydin bana?
Mesnevi’de birinci sayfa yahut idam fermanında imza olsaydım baş üstüne der miydin? Ney hikayesine bir âh da sen katıp bin mısra ekler miydin? Ecelse tektir deyip başını kader kılıcına teslim eder miydin?
Melike olsam yahut hizmetçi yine yâr deyip vefa eyler miydin? Altın tozlu odalarda merhamet kanadını yere serer miydin? Merdiven altı izbelerinde delice türküler söyler miydin?
Bir melek olsam bir şeytan,bir kor olsam bir kar, bir parça ekmek ya da bir yüzük zehir, bir ateş böceği bir yıldız, bir tufan olsam bir mavi bulut yine de sever miydin beni?
Ben şimdi…

Devamını Oku
Nurtaç İnci

İnsanı kum kaleye hapsettiler masalcı

Hepimizi iyi bilirdik eskiden

Aklın saçlarını tuttu eşkıya masalları

Devamını Oku
Nurtaç İnci

Masalcıya
Emir kiplerini artı sonsuz gelecek zamanla çarptım, üzerine lâhur bir kaftan gibi giydirdim.Çatlak dudağının ıslığını her adıma yapıştırdım.Adım câvidan benim; gitmeyeceksin.
Sana yasak gülün dalı, engerek yılanı, kazıdım tüm sözlüklerden gayyaya attım.Sarı tüylü bir serçe büyüttüm elimle.Kanadıyla gökyüzünü toplayışını görmeden, adım mavera benim, gitmeyeceksin.
Daha çok ağaç büyütmedin.Bahçende köşe köşe açan mineleri fark etmedin.Arka kapında kundağında ağlayanı bin kez sevmedin.Adım ebedî benim, gitmeyeceksin.
Ne saatlerin dönmesi durdu, ne güneşin gülmesi.Hâlâ akıyor nehirler denize doğru, yaz bulutları sana.Çocuklar doğmayı bitirmedi ki. Yollar sana gelmeyi.Daha yağmayan yağmurlar var, esmeyen rüzgâr.Adım arraf benim, gitmeyeceksin.
Dağların mor sümbülü ayaklarına takılmış, notanın en güzeli parmaklarına.Kervan kervan dökülüyor mısraların vahasızlara.Sahrayı geçemedi insanlık, adım istib’at benim gitmeyeceksin.

Devamını Oku
Nurtaç İnci

Dilinizden Fuzulî çaldı mestâneliğinizi, neşenizi Nedim, ateşinizi Şeyh Galip, Bakî kalacak bir hoş sadâ idiniz onu da kaptırdınız. Nef’îce olmak isteseniz de bağladı elinizi Yunus, yaratılanı hoş gör diyerek. Size kala kala bir gülgûn piyale kaldı Haşim’den. Hep önsöz oldunuz, son sözleri başkası söyledi. Anonimdiniz, hiç kalem tutmamış, hiç saray gözdesi olmamıştınız. Bir dağ başında çoban çeşmesi sıfatında başınızı taşla perçinlediniz, taşlara su verdiniz. Vardı bir garip yanınız rakı şişesindeki balık gibi ve üçüncü şahıslarda sınandınız. Ruhunu İstanbul’da eritenlerden biriydiniz sadece ve varıp dağlara yaslananlardan. En deli köşenizde Mona gülleri açardı mum saatlerinde. Rüzgârların en ferahlatıcısını Markiz Pastanesi’nde vurdunuz. Han duvarlarına yazan kadar yazamadınız yüzünüzü hastane önündeki incir ağacına. Sadığınız kara topraktı, onu da Makber aldı. Bir şikayetname yazacaktınız ki ney yaktı nağmelerinizi. Gönül kuşunun yuvasını yapacaktınız, boğazın en güzel tepesine, Fikret kuruldu. Güvercinin kursağındaki gidip Bursa’nın zamanına saplandı, siz adam aldırma da geç gitlerde kaldınız. Uğru nakışlılarla müjgân bakışlıları barıştıramadınız. Ne prangalarınız eskidi ne yerin çektiği kadar ağırdınız. İstanbul’a bir tepeden bakıyordunuz gözleriniz kapalı, oysa serin servileriniz karlı kayın ormanlarında üşüdü. Ne halden anlayanınız oldu, ne tarih düşüreniniz. Siz nihayet, şükür ki, Hak şerleri hayreylere kaldınız.

Devamını Oku
Nurtaç İnci

-kabzaya-

istanbulda aşknakışlı dilenciyi zehirle
kanı em efkarı tükür şehri kekele
gümüşçün bacı aya doğru mihmanım ola
beni yuğ ortasında hıçkırtacak nilüfer zaman

Devamını Oku