Ablam, kardeşim ve ben ilkokula aynı yıl başladık. Bir köy ilkokulunda ve bir zamanlar köy odası olarak kullanılan bir binada. Ama henüz okula gitmeye hazır değildim. Okuldan, öğretmenden korkuyordum.
Çünkü büyüklerimiz, biz çocuklar yaramazlık yaptığımızda, öğretmenle korkuturlardı. ”Seni öğretmene söylerim, öğretmen döver,” gibi sözler ederlerdi. Acaba öğretmen, dersimi bilemeyince beni döver miydi?
Öğretmenimiz hiç de büyüklerin söyledikleri, bizi korkuttukları gibi değildi. Güler yüzlüydü. Korkulacak bir yanı yoktu. İlk gün benim yanaklarımı bile okşamıştı. Bizim kendisinden korktuğumuzu biliyor olmalı ki; okuldan ve öğretmenden korkulacak bir şey olmadığını, bizi asla dövmeyeceğini, sopanın bizim gibi akıllı çocuklara yakışmayacağını söylüyordu. Okulda dayak olmadığını, olmayacağını anlatırken, “Okulda sopa olmaz,” dedi. “Çünkü sopa.......” der demez, ben arkasını getiriverdim, “ Eşeğe yakışır,” diye. Farkında olmadan ağzımdan çıkıvermişti. Sanki içimden bir ses, isteğim dışında söylemişti bunu. Yoksa cesaret edemezdim.
Öğretmenimin hoşuna gitmişti söylediğim. Beni ayağa kaldırdı, herkesin iyice görebilmesi için sırada bir süre ayakta durmamı söyledi.” Bakın, arkadaşınız ne güzel bir söz söyledi,” dedi. O zaman akıllıca bir söz söylediğimi anladım(!) . Acaba öğreneceklerimiz de bu kadar kolay mıydı? Yine de öğretmenden ve okuldan, okumayı öğrenemeyecek olmaktan çok korkuyordum.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.