Tırnaklarımla dudaklarım arasındaki eflatundan koyulaşan mor renginin ahengini, hangi ressam tablosunda sergileyebildi; hangi sözle anlatabildi bu rengin gizemini Sonra bedenimi ligime ligime eden zamanın aynalarla olan anlaşmasını izledim sessizce, tüm kanımım boşalıp ta tekrar yerine konuluşunu, ruhumun bedenime gelip gitmesini.
Zifiri karanlıkta yüzümde gördüğüm iki mor halka, bir çingenenin koluna taktığı bilezik, iri iki küpe, ışığın içinde oynaşan toz zerreciklerinin yansıttıkları renklerle boyadım eski resmini, her şey bir simidin susam taneleri gibiydi başta, giden umurumda olmadı ama kalanlar yetti. Birleştirdim her birinin gözlerinin rengini şarap kadehinden yapılmış kırık paletimde, karanlığı çizdim uçsuz bucaksız aydınlığa. Ama hiçbirinin gözleri siyah değildi. Soydum yalnızlığı çırılçıplak geçirdim karşıma, utandı bakamadı gözlerime.
Yapamadım resmini. Sardım şefkatle örttüm üzerini. Uyuduk tek kişilik iskemlemde. Bir cümle beynimde yankılanıyor aklıma sen geldiğinde “şarabı ağzından içmek istiyorum” çünkü bu aşktan da üstün...
Sana sıradan aşk masalları anlatmak, Mozart’a notaları tanıtmak, Picasso’ya renkleri anlatmak gibi. Farklıyım bunu artık iyice anladım. Zaten sana aşık olmak için farklı bir insan olmak gerekmez mi? Dinlediğim her melodide gözlerin geliyor aklıma. Ha ağladı ha ağlayacak gibi bakan, her sözünde başının yana çevrilişi, sana her bakışımda gözlerinin sığınacak delik araması, heyecanlanman geliyor aklıma...
Gördüğüm düşlerde sen varsın. Her nereye baksam oralarda bir yerlerde dolaşan hayaline rastlıyorum, uzatıyorum ellerimi. Ben sana değil bana verdiğin aşka aşığım. Gördüklerim düş değil, seninle yaşadığım diğer alemin yansımaları. Ne yapsam faydasız gözlerin umudumu kamçılıyor. Yaşamla ölüm arası bir yerlere atmışım voltamı senden gelecek bir cevabı bekliyorum. Benim hiç hayallerim olmadı oyuncaklarımda bu yüzden oyuncak bebeklere takılıp durur gözlerim. Çamura düşmüş oyuncak bebek gibi kalbim. Ancak yıkanırsa anlayacaksın saflığını. Havale geçiren birinin soğuk suyla teması, donan birinin karla ovulması gibi tezat, ölmek üzere olan birinin son duasında ki amin sözünü duyması gibi çaresizim. Sen olmasaydın başkası olacaktı Belki oturup bunları ona yazacaktım değişen ne olacaktı? Amaçlar mı? Benim hiç amacım olmadı. Kapattım gözlerimi zamanın akışına, meydan okuduğum zamanlarda bile o aptallığımın farkındaydı. Beni kendi silahıyla vurup nasıl da aldattı.
Üleştik acıları bir kısmı sende bir kısmı bende. Kalbimi ödünç verdim emrine amade Öptüm dudaklarından acısı bende kaldı tadı sende. Seni sevmek tanyerinin kızıla boyadığı denize maviyi anlatmak, Toprağı tanımamış bir balığın kıyıya vurması. Bir bebeğin düşünde gördüğü meleğe gülümsemesi, şeytanın ilk günahını işlemesi, sulanmamış bir çiçeğin ilk kez suyu tatması, seni sevmek bir serçeye bir kartal kanadı takmak, ayna kırığı gözlerinde ki ilk yalanı anlamak
Gönlümdeki son çiçek yıllar boyu solmasın,
Hayalimde hep o var varsın sabah olmasın.
İsmi dilimde name ezgim yarım kalmasın,
Şarkılarım hep ona varsın sazlar çalmasın
İşte kanımla hazırladığım benden bir parça sana. Bu yaşadıkça ben de yaşayacağım. Atsan da yaksan da bu bir lanet gibi yaşayacak asırların silinmiş izlerinde. Bir gün gelecek tüm kanımı boşaltıp senin heykelini yapacağım. Sana verdiğim her şeyde kendi kanım olacak. Baktığın biblonun renginde, taktığın kolyenin alçısının içinde, bir bakirenin saf kanı gibi değerli, bir erkek bebeğin sünnetinin artığı gibi kutsal, yerde kalmış kan gibi önemli, mezarda toprağa yayılıp kaybolan kan gibi belki sıradan. Merak ettin mi nereye gidiyor bunca kan? belki denize akıyor tanyelini boyuyor kimse uyanmadan. Bir hayaletin aynada ki yansımasını görmeyi, yarasanın gün ışığını özlediği gibi korkuyorum seni sevmekten. biliyorum hazin sonumu kendim hazırlıyorum. Yine de kendi derdime yanmak istiyorum. kalbim sinsice hazırlıyor bedenimin sonunu. Bazen sıkıp avuçlarımda parçalamak istiyorum. Apansız bir uykuya dalıyorum
Sana sıradan aşk masalları anlatmak, Mozart’a notaları tanıtmak, Picasso’ya renkleri anlatmak gibi. Farklıyım bunu artık iyice anladım. Zaten sana aşık olmak için farklı bir insan olmak gerekmez mi? Dinlediğim her melodide gözlerin geliyor aklıma. Ha ağladı ha ağlayacak gibi bakan, her sözünde başının yana çevrilişi, sana her bakışımda gözlerinin sığınacak delik araması, heyecanlanman geliyor aklıma...
kaç sayfa daha yazmam gerek
idrakı için beyninde aşıkımın
ne toner kaldı çıktı almaya
ne de dayanacak beden bende
klavyeyeyle maus çoktan küstüler sana
Tırnaklarımla dudaklarım arasındaki eflatundan koyulaşan mor renginin ahengini, hangi ressam tablosunda sergileyebildi; hangi sözle anlatabildi bu rengin gizemini Sonra bedenimi ligime ligime eden zamanın aynalarla olan anlaşmasını izledim sessizce, tüm kanımım boşalıp ta tekrar yerine konuluşunu, ruhumun bedenime gelip gitmesini
Zifiri karanlıkta yüzümde gördüğüm iki mor halka, bir çingenenin koluna taktığı bilezik, iri iki küpe, ışığın içinde oynaşan toz zerreciklerinin yansıttıkları renklerle boyadım eski resmini, her şey bir simidin susam taneleri gibiydi başta, giden umurumda olmadı ama kalanlar yetti. Birleştirdim her birinin gözlerinin rengini şarap kadehinden yapılmış kırık paletimde, karanlığı çizdim uçsuz bucaksız aydınlığa. Ama hiçbirinin gözleri siyah değildi. Soydum yalnızlığı çırılçıplak geçirdim karşıma, utandı bakamadı gözlerime.
Yapamadım resmini. Sardım şefkatle örttüm üzerini. Uyuduk tek kişilik iskemlemde. Bir cümle beynimde yankılanıyor aklıma sen geldiğinde “şarabı ağzından içmek istiyorum” çünkü bu aşktan da üstün...
eger benim sivas tan tanıdıgım prensesim nuray isen lütfen bana ulaş.cunkü gercekten seni cok özledim.seni cok merak edıyorum.bir dost bir arkadaş olarak. kendine iyi bak.telefon 05055868938
slm şirlerinizi cok begendim.sizi tanıyabılırmıyım? ben metin.
:)
demek hala şiirle olan ilgin devam ediyor.
her şeyin büyüsünün bozulması ne kötü dimi?
ama hayat büyü ile değil gerçekler ile yaşanıyor...
Geleceği görememek ne kötü...
Bir hiç uğruna mutluluğu kaçırmak ne kötü...
Sana son kez vaad edilen mutluluğu yalanlarla bo ...