Kendimi şikayet ediyorum
Gece yarısı ter basmalarında, hıçkırıklarla uyanan titrek bedenlerin korku dehlizlerini kapatamadığımdan ve çocuk bakışların çamurlar içinde aradığı güle hayalini gerçeğe döndüremediğimden suçluyum
Bayram günlerinde kavurmayı mideme indirirken ve bunu ekranlara hangi profilim daha iyi görünür uğraşısıyla yaparken, bilmediğim bir yerdeki karın gurultularını, derenin sesi hoş geliyor edasıyla dinlediğimden suçluyum.
Gençliğin deli dalgasıyla urgan kollarına sığınan çaresiz, sevgisiz, dışa vuramadığı duygularını iplere anlatan delikanlının yanında olamadığımdan, sessiz haykırışlarını dinleyemediğimden suçluyum.
Kadın çığlıklarında duvarlara sıçrayan kana kırmızı leke diye baktığım, yılda bir kere kutsal saydığım kadınımı işkenceden sonra yarasını sarmak yerine, yara açtırmamak için eğitim vermediğimden ve taze dudaklara morarmadan tebessüm şarabını içiremediğimden suçluyum.
Öz değerlerlerimi hiçe sayarak, insanı her şeyin üstünde tutmam gerekirken,saygı duyamadığım kadına bedensel arzularımı karşılamadığı noktada recm emrine uyup ilk taşı attığımdan,Töre adı altında işlenen cinayetlere ahlar vahlar edip en küçük aksilikte aynı dar kalıplarda suçu örtbas ettiğimden,erkeğimi banka, cebini kasa olarak görüp yapılacak en kötü şeyi ihaneti hoş gördüğümden suçluyum
Küçücük bir odaya sığdı üç koca ömür...
Bin bir renkli resim, Yaşanan anılarda
Arzular vardı gizli dikilen iç ceplerinde…
Çürüyen Gelecek hayalleri
İstif depolarında
Silikleşti ömürler, belirsiz gecenin kollarında.
Kızılaydan, Batıkente bıraktım,
Mahrem çizgilerimde gizli düşümü,
o düşler ki cilalanmış mobilyalar gibi temiz, canlıydı
Ve Hırsızlık
Ve yalan
Ve gece yalnızlıklarım
Kim bu…
Kimin bu eller
Neden düşük yanıma
Kanı damarlarımda dolaşır gibi
Düşüncesiz parmak uçları
Yitik sonbahar yaprakları misali
Yüreğini avuçlamalı insan
Şefkatle sarabilmeli
Onarmalı kanayan odacıkları
Hani, suyun taşları eriterek aktığı
Toprağı harmanlayarak tazelendiği,
Güneşin doğmak için tüm yıldızlarla yarıştığı
Ve kızarmış yüzü tan yerinde
Güne sensiz başlamanın utancıyla
Alabildiğine mavi
Gidişlerin yok mu gece yarısı
Zamansız..
Her yandan damarlarım saldırıyor beynime
Uçsuz kuyularda buluyorum kendimi
Ruhum ellerinde gidiyorsun.
Bir yaşam düşledim, bir kişiyle başlayan. Bu aileden ya da dostlardan fark etmez ama sadece bir kişi olacak, hayatın bütün karanlık günlerini, aydınlıklarını, mutlu mutsuz tüm duygularını yaşayacaksın o biriyle. Zorunluluktan kaynaklı kimseyi yollarına dâhil etmeyeceksin. Birlikte büyüyeceksiniz. Ağladığında, onun dizinde yaralar açılacak mesela. Güldüğünde yüreğinde filizlenecek gülümsemenin en güzeli. Sen yaşamın köprülerinden geçerken, o kollarını uzatacak ileri. Onun adımlarına da sen uzanacaksın gerektiğinde. Çukurlar da olacak tabiki köşe başlarında ama düşme tehlikenize karşı pamuklar hazırda bekleyecek sere serpe. Şelale sesindeki her tını kulaklarınıza misafir. Birlikte kitap okumaya başlayacaksınız, cümleleri ondan oluşacak, sözcüklerde bir tek sen. Tartışmalar yapacaksınız kendinizi geliştirmek adına ölüm üzerine olmayan insan üzerine örneğin ve öyle sonuçlar çıkacak ki dünyayı değil, dünyaları kavuracaksınız insansız…
Bir vahada yaşıyorsunuz diyelim. Kahvaltılarınızda keçiler sütleriyle eşlik edecek size, arılar bal kovanlarında bal sunacak ekmeğinize. Sincaplar çaldıkları fındıkları takdim edecek dokunulmamış haliyle. Cömert davranacak ağaçlar, tepsilerce meyveyi tattırırken. Tepsideki her meyve sen, ağaç köklerinde onun filizleri... Atlardan aldığınız hızla fırlayacaksınız kırlara. Başak dalları eğilecek günaydın demek için, güneş biraz daha parlayacak siz uyandınız diye ve semanın maviliğini hediye edecek sabahlarınıza. Papatya ülkesinde dolaşacaksınız uzun bir süre. Gül yaprağı sen de kokacak, yeşil dallarındaki çiğ taneleri onu ünleyecek. Önünüzde toprakla gökyüzünün birleştiği yeri bulamadığınız uçsuzluk. Siz yürüdükçe toprak yollarda bülbüller sesleriyle eşlik edecek gezmelerinize ve sazlıklardan ince şiirler okunacak yüreğe hitaben, her dizesinde aşktan nağmeler.
Gün öğleye yaklaşırken ömür sayfasının da ortalarındasınız artık. Okunan her satır yeni bir yaşam sunar size iki kişilik. Neler yaşanmıştır kimbilir ömrün ilk perdesinde. Akşamüzeri çay sohbetlerinde bu konu konuşulur her gün bıkmadan. Resimlerin soluk teninde sen, bakışlardaki unutulmuşluğun kırgınlığında o saklı. Berrak çayın dile kekre tadındasın, o tadın zevkinde. Elini uzatsan güneşi, kızıllığın içinden yakalayıp, yaşamının tek anlamı, tek dostun, annen, sevgilin, baban ya da o biri kimse, başına taç yapmak istersin, karanlık bastırmasın telaşıyla.
Hasretin
Kelimelere sığmaz en kuytu yerde
Karanlık bocalıyor düşen damlaların ecrinden
Sırım sırım, durmadan akan
Her düğümü helak boğazımın yutkunuğu
Sessizliğin insafsız yokuşunda
Hazzın doruğundaki ince acı kavururken bedenini
Gecesi kara, gündüzü uzaktı geleceğine,
Dokuz ay beklenen bebek doğdu.
Gemi, limana girdi.
Kimsesiz rüyalarda gürültü hasretiyle aranırken ücralarımda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!