Işığa sürekli bakınca küçük beyaz benekler görür insan; sonra da bunu bir oyun haline getirir ve hayali noktalarıyla mutlu olur. Belki de büyük çoğunluk neden bahsettiğimi bile bilmiyor. Belki de bu sadece benim için geçerli bir salaklık örneği. Her umutsuz kaybedenin bir takıntısı vardır zaten. Saat tik-takları, sigara dumanı ya da benimki gibi ışık oyunları..
Kadınları da bu noktalara benzetiyorum bazen. Gerçekte var olmayan, göz alıcı ve er-geç kaybolup giden küçük noktalar..
O da böyleydi.. Tıpkı diğerleri gibi görünüp yok oldu, karabatak kuşları kadar sessiz ve aceleciydi. Sanki her saniyesi başka güzellikte geçen ve kötü karakterlerin rol alamadığı bir oyun gibiydi. Hayatın oyun içinde oyunlardan ibaret olduğu ve bu küçük pasajların da iyi-kötü bir sonunun geleceği gerçeğini unutturacak kadar güzel bir oyun.. En çok sessiz kısımlarını seviyordum oyunun, onu uyurken izlemek yetiyordu bütün ilham perilerini başıma toplamaya. Uyurken yaptığı hareketlerden rüyasında ne gördüğünü tahmin ederdim bazen. Her gece üçü beş geçe uyanırdı, sanki saat kurmuş gibi tam üçü beş geçe.. Anlamıyordum..
Daha bir dolu şey vardı onda anlam veremediğim. Biraz da bu yanını seviyordum belki de. Bir de soru dolu bakışlarını.. Hep bir şeyler merak eden bir ifade vardı yüzünde, öğrenmeye hevesli küçük bir kız çocuğu gibi bakardı..
Ve bunun gibi binlerce geçmiş zaman cümlesi daha..
Kaybolup gitti sonra diğer küçük noktalar gibi.. Işığa bakmaya devam ediyorum hala.. Yılmıyorum hiç.. Bile bile, salak-saçma bir inatla sürdürüyorum kendimi kandırmayı.. Aptallıksa dünyanın en büyük aptalı benim!
Başkalarının kurduğu dünyanın değil, kendi yalanlarımın denizinde boğulmak istiyorum..
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta