Niyazi dede ve mezar bekçisi
Çukur gözlerinde masmavi bir taş, siyahında hu nakkaşı
Mühür, kırışmış teninde tabutuyla yaptığı nişanı
Beyaz gelinliği dikişsiz, gerdeği toprak dişlerinde yılların tortusu
Nemli gülüşü, o sakat ayağıyla mağruru yürüyüşü
Kırkikindi yağmurlarında kör bahçenin verimsiz kırk üçüncü meşesi
Kendi elleriyle diktiği meşe dalları kendi elinde asası
Ve sonrasında gövdesi tabutunun köşesi
Hayal, gümbür gümbür coşan Karadeniz son günlerinin tek neşesi
Niyazi dede, pehlivan, alim ve de zanaatkar dilinde yarı Karadeniz şivesi
Çocukluğumun bastonlu aksi dedesi
Dilinde kafiyeli sözler, elinde binbir hüner, ince uzun bedeni ve iriyarı cüssesi
Elinde koltuk değneği, torununun peşinde son günleri,
Bir sabah ezanında bir Edirnekapı gün aydınlığında önüme düşen
Amak-ı hayal ve çocukluğumun çakır gözlü efesi
Ölüm döşeğinde son canın son cana letafeti,
Nişanlı t0rununun düğün öncesi son gecesi Niyazi dedenin keyfiyeti
Soğuk ellerinde doğacak üçüncü nesle ibret bir âdem son nefesi
Toprak kokulu tenlerde sütten beden, düğün ve cenaze kısmet
Ölüm öncesinde bir ikindi akşamı,
Kanlı bedenlerin kirli ellerinden bir ferahfeza ayin öncesi
Dudakları yakan paslı bir çay, lakırdı ve kelimelerin seyri
İlk perde ve son niyaz, gazel uzun bir yol grift ama ezeli
Hu efendiler meclisi erenler, ademiyet meşalesinde nefes tüketenler
Toplanın, girin devrana edelim seyran görerek ve de duyarak ismi Sübhan
Musalla taşında uzanmış ihtiyar sessiz, cümbüş var yer altında solucanlara ve kurtlara
Ruh ezeli istidadına doğru kanatlanmış, perdeli gözlerden hicap ve geride viran
Sual sorgu ve mülkü bekaya sirayet eden gözlerden dökülen iman
Masal ola ki dinlencesi insanın yarı ölüm halinde âlemde ölüme seyran
Sıra sıra minareler gölgesinde, dudaklarda mırıltı halinde dua ve hayat bir an.
İdrak kilitli dudaklarda ve bağlı kollarda – derinlerden savrulup kalbe dolan
Sıra sıra dizilmişler- pafta halinde ve ada şeklinde gömülmüşler,
Aralarında sahipsiz yeşermişler- tek hayalleri ellerdeki su yüklü ibrikler
Asık suratlı, ayakkabıları yırtık ve pantolonu yamalı
Dışarı sarkmış gömleği ve ölü haliyle mezar bekçisinin bakışları pek manalı
Döksem mi sudan, versem mi yok, el sürsem mi toprağa sürmesem mi?
Acep kadir bilirler mi yoksa bilmezler mi, cenaze sahibi hangisi
Şişik cüzdanında taşımaktan yorulduğu akçeler, gözlerimde çakan şimşekler
Susun ölüler bugün yeni bir misafirimiz var, hazırlayın temiz bir yatak ve toprak kokulu nevresimler
Cennet desenleri serpiştirin, yorgunluğumu da gömün ihtiyarla beraber
Ne de seviyorum kazdığı çukurda kriz geçirip ölen babamdan yadigar
Kırk yıllık pantolon toprak renginde kadife ama yamalı
Çekilen faniler burası sizin diyarınız değil, değilsiniz kudret sahibi,
Bana ait bütün bu sevimsiz ölüler,
İbrikler dile gelin çağlayın ırmaklar gibi, zikre girin Çalap Çalap
Verdiğin nimetlere şükürler olsun ya Rab.
Ahmet cemil atay
Ahmet Cemil AtayKayıt Tarihi : 15.2.2010 15:26:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Cemil Atay](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/02/15/niyazi-dede-ve-mezar-bekcisi.jpg)
uğradığım sayfanızda
Bu güzel çalışma ile karşılaştım
Tebrik ediyor ve
Yaşayacaklarınız
Yaşadıklarınızdan
Daha renkli
Daha hareketli
Daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüz kutlar
Yüca Rabbimden
Sağlık,afiyet ve başarı dolu bir ömür
Niyaz ediyorum.
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
TÜM YORUMLAR (1)