Niyazi - Mektup
Merhaba Suna’m,
Suna’m, sen bana Amerika’ya gel, demedin mi? Ben de gelirim dedim. Geldim işte. Elimde kazma kürek. Bahçeyi temizleyip çiçek ekecektik hani. Zar zor evini bulabildim.
Buldum da ne oldu? İki saat kapıyı çaldım duyan olmadı. Ben de geldiğim gibi atladım uçağa İsveçe gittim.
Ne yapacağım Türkiye’ye dönüp de birazcık tatil yapayım dedim. İyi demişim değil mi?
Handan’ın adresini yanıma almayı unutmuşum. Programda Handan yoktu ki. Şarjım bitene kadar telefon ettim, bizim hanım açmadı.
Bugün herkesin sağırlığı üstünde.
Dövelim mi İnci Suna ile Handan’ı?
İnci’den de ses yok. Al bir sağır daha.
Öyle bir kızdım öyle bir kızdım ki. Oturdum kaldırıma başladım ağlamaya.
Hava da buz gibi soğuk. Her taraf bembeyaz, kar.
Gelen geçen bir şeyler soruyor ama dil bilmem yol bilmem yordam bilmem. Dedikleri hiçbir şeyi anlamıyorum.
Yüzüm gözüm salya sümük.
Dur dedim bari şu burnumu sileyim. Elimde mendili görünce, para istiyorum sandılar her halde, başladılar bozuk para atmaya.
Bir utandım
Bir utandım
Bir utandım.
Tam üç kere utandım.
Karnım acıktı, el işaretiyle yemek nerede bulabilirim demeye çalıştım.
Başladılar aralarında konuşmaya ve sonra da koşar adımlarla kaçtılar.
Eyvah dedim şimdi polise haber verecekler. Casus sandılar beni.
İyi de benim trafik cezam yok ki. Casus da değilim.
Oturduğum yerde bakındım oturulmaz yazısı da yok.
Bir ağladım
Bir ağladım
Cık cık... Üç kere ağlamadım. İki buçuk kere ağladım.
Buçuk mu nasıl oluyor?
Tam içimi çekiyordum, orda kaldı. Bu yarım ağlama oluyor.
Ana! Polis geliyor karşıdan. Yanında da o giden kadınlar.
Ne olur ne olmaz paraları hemen sakladım. Dilencilikten bir de içeri atmasınlar.
Kalk ayağa dedi polis. Sadece el kol işaretlerinden anladım böyle dediğini.
Ne zekiyim değil mi?
Hemen kalktım.
Ayağım sırt çantama takıldı kalkarken. Sırt çantamın kayışlarına dolandı kaldı. Kendimi kurtarayım derken diğer ayağımla da pantolonumun paçasına bastım.
Küt diye dosdoğru polisin kucağına düştüm.
Ay bir de yakışıklı polis. Sorma. Mis gibi lahmacun kokuyor.
Acı mı diye sordum. Anlamadılar.
Tarzanca, el kol hareketiyle acıyı ifade etmeye çalıştım. Bu arada da lahmacun yeme işaretleri yapıyorum.
Lahmacunu açıyorum, içine yeşillikleri dolduruyorum. Güzelce kocaman bir de limonu sıkıyorum.
Yüz ve el işaretlerimden limon sıktığımı anladılar galiba. Yüzlerini ekşitip, dudaklarını yaladılar.
Acıkmışım.
Adana, adana dedim. Var mı?
I-ıh. Anlayan yok.
Urfa da olur.
Türkiş kebap.
Bu arada hala polisin kucağındayım.
Polis de pek memnun halinden. Bırakmıyor bir türlü.
Kadının biri koştu geldi, ayırdı bizi. Ayaklarımı söktüler dolandığım sırt çantasının kayışlarından.
Otur dedi polis.
Oturdum.
Bir işaretler yaptı.
Kocaman açtım gözlerimi.
Bir daha ayni işaretleri yaptı.
Bir daha kocaman aptalca açtım gözlerimi. Bu arada ağzım da açılmış. Şapşal şapşal bakınıp duruyorum.
Baktılar benle başa çıkamayacaklar, kocaman bir kesekâğı uzattılar bana.
Meğer kokular buradan geliyormuş. Kocaman bir ekmek, arasında ne olduğunu anlamadım bir şeyler.
Açlıktan gözlerim dönmüş. Ne olursa olsun içinde. Yiyeceğim.
Ayran yok mu dememe kalmadı, bir kutu cola uzattılar.
Laydı yok mu bunun?
Anlamadılar.
Ben de buldum da bunuyorum. Ye zıkkımlan işte.
Acıya taktım ya kafayı.
Pul biberiniz var mı? Ya da birazcık turşu
Kuru soğan olur mu dedi biri.
Hem de Türkçe konuştu.
Cebinden kocaman bir soğan çıkardı, yanıma çömeldi, bir yumrukta kırdı soğanı. Hemen cücüğünü kaptım, aldım elinden.
Sarımsak da var, dedi.
Yok dedim, kalsın.
Adam seyyar manav sanki.
Hadi sana afiyet olsun, dedi. Kalktı gitti. Kim olduğunu bile söylemedi.
Hop hop hemşerim nereye yahu, beni gurbet ellerde bir başıma bırakıp gidiyor musun?
‘Hayin yar
Hınzır yar.’
Başladım türküler söylemeye.
Ben kaldım yine İsveçlilerle baş başa.
Başladım dövünmeye. Başladım ağlamaya. Hem de hıçkıra hıçkıra.
Yatacak yer arıyorum sandılar herhalde kafama vurmamdan.
Polis de pek nazik. Ben ağlıyorum o yüzümü gözümü siliyor. Şimdi bana otel bulacaklar.
Telefon etti bir yerlere, iki dakika sora bir ambulans geldi.
Önce korktular yanıma gelmeye ambulanstan inen beyaz gömlekli adamlar.
Sonra tuttular kollarımdan, arkadan bağlı bir gömlek giydirdiler bana.
Ah kız Handan. Ne işler açtın başıma. Hele sen yok musun Suna. Alacağın olsun. Bütün bunlar senin başının altından çıkıyor...
Esas kabahat Suna sende. Sağır suna. N’olurdu duysaydın o kapıyı çalışımı. Bunların hiç biri gelmeyecekti başıma.
Şimdi size bunları hastaneden yazıyorum.
Eyvah, elinde kocaman şırıngayla bir hemşire geliyor. Sımsıkı sarıldım pantolonumun kemer kısmına. Kalbura çevirecekler yoksa.
Başladım tekmeler savurmaya sağa sola.
Birden biri omuzlarımdan tuttu. Ben itiyorum o çekiyor. O itiyor ben çekiyorum.
Bir kova su attılar başımdan aşağı. Az daha boğuluyordum.
Baktım Niyazi başucumda. Durmadan yüzüme vurup duruyor.
Niyazi sen ne arıyorsun burada, çabuk kaç sana da iğne yapacaklar, diye başladım bağırmaya.
Uyan uyan dedi.. Üsküdar’a geldik. Feride bizi bekliyor.
At nerede, dedim.
Ne atı, dedi
Hani dedim atı alan Üsküdar’ı geçiyordu ya, işte o at.
Denize düştü dedi.
Deniz nerde, dedim
Mandalar içti, dedi
Hadi canım, dedim, sen de yalancı. Mandalar tuzlu su içer mi?
Bizim kasabada içerler, dedi.
Bizim kasabada deniz yok ki.
Suna, dövsene şu Niyazi. Yaşına başına bakmadan benimle dalga geçiyor.
Kalk dedi, dışarı çıkalım da sana bir adana ısmarlayayım. İki saatten beri adana, urfa diye tepinip duruyorsun yatakta. Önce hele otur bakayım. Kalk şu elini yüzünü de yıka.
Pul biber var mı dedim.
Taktı kafaya pul bibere, dedi.
Handan nerde, dedim
Sunaya gitti, dedi
Suna nerde, dedim
Feride ye gitti, dedi.
Feride nerde, dedim
İbo’ya gitti, dedi
İbo nerde, dedim
Ankara’da, dedi.
Hemen oturdum yatağa.
Ankaramı dedin?
Evet
Hadi biz de gidiyoruz.
Olmaaaz, dedi
Neye, dedim.
Sen yine boğulursun şimdi mavi şiirlerde. Götürmem seni Ankara’ya.
Niyaziiiiiii çok konuşmaaaaaaaa. Bıktım senden.
Biri alsın şu çocuğu başımdan.
Nurten Altınok
13.03.2003
Kayıt Tarihi : 11.1.2012 15:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!