Benim canım çikolata istiyor.
Bol fındıklı ya da Antepfıstıklı olanlarından. Bitter olursa hepsinden daha iyi olur. Hani şu sütsüz olanlardan.
Benim canım çikolata istiyor işte.
Benim canım çikolata istiyorrrrr....
Nazım da kimseye geçmiyor ki! ..
Sesimi duyan mı var!
'' ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısın
mısralarımda
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma,elinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var bilmiyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım,duyuyorum;
Anlatamıyorum.
ORHAN VELİ ''
Anlatamıyorum ki Orhan Veli... Ben de anlatamıyorum! ..
Ağlasam sesimi duyar mısın mısralarımda Niyazi?
Duyarsın ya!
Duyunca gelir misin Niyazi?
Gelirsin elbet.
Kırmaz beni, benim canımdır O.
Benim canım çikolata istiyor Niyazi.
Hadi, gidiver şu karşı ki markete de alıver birkaç çeşit.
Sütlüsünden, sütsüzünden. Kaç çeşit varsa al hepsinden.
- Çikolata krizin mi tuttu?
- Evet.
- Çikolata krizim tuttu bu gece.
Yapma yaaaa! . Neye bu kadar naz ediyorsun?
Üşeniyor musun?
Üstünü değiştirmek mi zor geliyor?
Tembel, sen de...
Pijamalarınla git. Giyiver üstüne paltonu. Saat zaten gecenin dokuzu olmuş. Kim görecek seni. Görse n’olacak sanki. Market dediğin yer evin iki adım ötesi. Kimse fark etmez bile.
Hadi çabuk ol. Birazdan kapanır market.
Niyazi, gitmişken birkaç kutu da süt al. Evde kakaolu puding var. Sana puding yaparım.
Efendim!
Sütlaç mı?
Yaparım tabi... Hiç yapmaz mıyım!
Ne?
Aşure de mi?
İnsaf be Niyazi. Selam verdik borçlu çıktık.
Kuru fasulyeyi pişireceksin. Nohudu pişireceksin. Buğdayı pişireceksin. O iş zor. Hem onları bir gün önceden ıslatmak lazım. İçine fındık, fıstık, kuşüzümü bir sürü şey lazım. Ooooooo.... Zor iş o. Boş ver şimdi aşureyi.
Niyazi, bakma öyle yüzüme.
Ya konuş, ya da konuş.
- Ya da?
Vay be Niyazi konuştu nihayet.
- Eeee, n’aber Niyazi?
- Ben sana küstüm.
-Niye?
-Küstüm işte.
-Barışalım mı?
-Yok
-Hadiiiiii
-Yok dedim ya!
- Peki. Bari neye küstüğünü söyle. Kıs şu televizyonun sesini. Ne diye açtın sonuna kadar. Bu kaçıncı kez Kemal Sunal filmi seyrettiğin. Ezberledin hepsini. Ay! Yine midem tuttu benim!
- Hapın nerede?
- Çantamda
- Çantan nerede?
- Yatağın üstünde.
Kalktı çantamı getirdi. Birkaç dakika çantayı karıştırdıktan sonra nihayet hapı buldum. Etrafa bakındım odada su yok.
Hiçbir şey demeden kalktı, mutfağa gitti, su getirdi.
- Canım ya! Teşekkür ederim. Ne arıyorsun?
- Pantolonumu. Markete gideceğim.
- Sahi mi? Ama önce balkondan bir bak bakalım, açık mı hala.
Odadan çıktı, diğer odanın, balkona gitti. Gitmesiyle gelmesi bir oldu.
- Market kapanmış. Hadi kalk gidiyoruz. Hazırlan.
- Nereye?
- İşkembeciye.
- Anlamadım.
- Anladın, anladın. Dönüşte çikolata da alırız.
- Dondurma?
- Sade olsun değil mi?
- Eveeeeeet...
- En son ne zaman gittin sen sinemaya?
- Bilmiyorum ki Niyazi.
- Gidelim mi dönüşte?
- Bakarız.
Hazırlandık, yola çıktık. Hala bana neden küs olduğunu anlatmadı. Ben de sormaktan vazgeçtim. O bana küsmez ya! Biraz ihmal ettim onu. Naz yapıyor işte, naz.
‘’Bana bakar mısın’’ der gibi kolumdan tuttu ve yüzüme bakarak konuşmaya başladı,
- Sen neden bıraktın kendini bu kadar? Hayata küsmüş gibi bir halin var. En son ne zaman şiir yazdın? Benimle en son ne zaman konuştun? Ne oldu içindeki yaşama sevincine?
- Beni sorguya mı çekiyorsun Niyazi?
- Sorguya çekmiyorum ama üzülüyorum işte. Eski Nurten’e, sana ne oldu?
- İçimdeki aşk bitti Niyazi. Özlemlerim bitti. Beklentilerim bitti. Kocaman bir boşluktayım sanki. Amaçsızım.
- Biliyorum. Farkındayım. Ama unutma aşk bitmez. Hayat devam ediyor. Son günlerde çok yoruldun. Biraz zaman tanı kendine. Her şey yoluna girer. Girecek. Girmeli. Dostlarını iyi seçmesini bil. İçindeki sese kulak ver. O yalan söylemez. Kendine zorla hiç bir şeyi kabul ettiremezsin. Ben sana ta işin başında dememiş miydim!
Ne demek istediğini gayet iyi anladım ama konu sadece o değildi. İçimdeki boş vermişliğe ben bile bir isim bulamıyorum. Hiçbir şeyden zevk alamaz oldum. Yalnız kalıyorum, sıkılıyorum. Kalabalığa giriyorum, yine sıkılıyorum. İçimdeki yalnızlığa sıkılıyorum. Kendi yarattığım fırtınalarımda kendimi savuruyorum. Umurumda değil. İçimdeki heyecana ne oldu benim? En son kendim için ne zaman güzel bir şey yaptım? Ne kadar çok oturuyorum iş icabı masa başında ve ne çok sigara içiyorum. Mutsuz olmamı gerektirecek ne var? Bilmiyorum.! Bilmiyorum işte...
- Tamam Niyazi. Bak işkembeciye de geldik. Sen ne yersin?
- Tuzlama. Bol sirkeli ve sarımsaklı. Yarım baş, bol kekikli. Bir tuzlama daha. Pul biber vardır değil mi?
- Bir yarım baş daha?
- Yok. Yeter.
Bugün ocağın on ikisi. Gündüz hava yazdan kalma gibiydi. Mevsimler de şaşırdı kendini. Ama şimdi dışarısı epey soğuk. İşkembeciye girdik. İçerisi sıcacık geldi. Kapıdan uzak bir masaya oturduk. Yemek kokuları iştahımızı körükledi. Garsona siparişlerimizi verdik.
- Hey! Nereye daldın yine?
- Boş ver be Niyazi.
Acıkmışız. Pek bir şey konuşmadık yemek esnasında. Sarımsaklı sirke kasesini masada bıraktı garson.
- Yeter Niyazi. Biraz fazla olmadı mı o kadar pul biber ve sirke?
- Sen fazla acı yeme. Bak miden yine ağrıyacak.
Bir rehavet çöktü yemekten sonra üstümüze. Ücreti ödeyip, bir avuç da karanfil alıp işkembeciden çıktık.
Sinemaya gitmekten vazgeçtik. On metreden sarımsak kokuyoruz.
Benim canım hala çikolata istiyor.
- Niyazi, mavi çikolata var mı?
-Sen adam olmazsın.
- Yok ya!
- Niyazi, mavi çikolata var mı gerçekten? İşkembeden çikolata yapılsa nasıl olur?
Kendi kendine bir şeyler konuştuktan sonra: (ne dediğini duyamadım)
- Of! .. Of! .. Of! .. Var, var... Ama içi değil, ambalajı mavi olanlar var. Ambalaja aldanma. İçindeki maviye bak sen. Anladın mı beni? Anlatabildim mi? Duymuyor bile. Kimle konuşuyorum?
- Şimdi senin canın çikolata istemiyor mu Niyazi?
- Hayır, istemiyor. Başka sorun?
Kolumdan tuttu, geri döndük. Köşe başındaki pastaneye girdik.
- Garson, iki mavi aşure alabilir miyiz?
Ağzında çiğnediği karanfillerin sesinden rahatsız olduğumu anladı. Çıkardı, çöpe attı.
Cebinden sakız çıkardı.
- Sakın ha Niyazi. Sok o sakızları cebine.
-Sakız sesinden rahatsız oluyordun değil mi?
- Evet.
Garsonlar birbirlerine bakıştılar. ‘’ Ne istiyorlar? '’ der gibi işaretleştiler.
- Ne yapıyorsun Niyazi?
Duymadı beni.
Tezgahta duran dilimlenmiş yaş pastadan kocaman bir dilim aldı. İki lokmada bitirdi.
Çatallar garsonun elinde kaldı.
Niyazi’nin gözleri tezgahtaki tatlılarda.
- Gel şuraya oturalım.
Oturduk.
Garson başımızda siparişleri bekliyor.
Niyazi, gayet rahat:
- İki mavi aşure lütfen. İki de su. Dondurma var mı?
Garson, '' Mavi mi? '' diye sorarken, bir bana bir Niyazi'ye baktı şaşkın şaşkın.
____Devam edecek.
Nurten Altınok
120107
Kayıt Tarihi : 14.1.2007 12:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nurten Altınok](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/14/niyazi-13-cikolata.jpg)
devamını bekliyorum...
selam ve saygılar...
TÜM YORUMLAR (3)