Söz verdim kendime. Niyazi’yi beraberimde götürmeyeceğim İngiltere’ye.
Yarın saat 12.00 de havaalanında olmam lazım. Bütün gün koşuşturmaktan hiç bir şey yapamadım. Gece geç saatte valizimi hazırlarken Niyazi odaya girdi.
—Sen yatmadın mı daha Niyazi?
Gözlerini ovuşturdu, yüzüme baktı. Hiçbir şey demedi, geçti karşıma oturdu, beni seyretmeye başladı. Ona geziden hiç bahsetmemiştim.
—Hayrola? Yolculuk nereye? Kafasını uzattı, çantaya neler koyduğuma baktı.
—Ne yolculuğu?
—Mavi yolculuk mu? Maviye yolculuk mu?
—O ne demek?
—Bilmem. Hazırlanıyorsun da. Merak ettim.
—Hadi, sen git yat uyu. Sabah konuşuruz.
Hiçbir şey demeden kalktı gitti. Bir hüzün çöktü içime. Onu da mı götürseydim acaba. Tekin adam değil ki! Burnumdan getirir benim tatili. Dayanamadım, peşinden gittim. Yatmıştı. Odaya girdiğimi görünce yorganı başından yukarıya çekti ve bana sırtını döndü.
—Bak Niyazi, üzülürsün diye sana söyleyemedim. Birkaç günlüğüne gidiyorum. Biraz kafamı dinlemem lazım.
—Ben ne yapacağım burada?
—Eve göz kulak olursun ben yokken. Büroya da gidersin. Gelen giden olursa ilgilenirsin.
—Evin göze kulağa ihtiyacı yok ki! Hem ben senin yarın gideceğini biliyordum. Konuşurken duydum.
—Yapma be Niyazi, üzme beni şimdi. Çok sıkıldım. Çok kalmayacağım.
— Beni de götüremez misin?
—Tamam, tamam. Başka zaman beraber gideriz. Sen yat uyu şimdi. Ne getireyim sana Londra’dan?
—Hiçbir şey.
—Sen bilirsin. Sabah erken çıkacağım. Sen uyanma oldu mu? Hadi iyi geceler.
Havaalanı eve çok yakın.
Sabah erken kaktım. Niyazi’nin odasına baktım, uyuyordu. Ses etmedim.
İçimde bir telaş. İlk defa gitmiyorum ama ne bileyim ben sanki küçük çocuk gibi yolumu kaybedeceğimden korkuyorum. Ya yanlış bir uçağa binersem! Kim bilir kaç kere pasaportumu kontrol ettim. Yerindeydi.
Ne olur ne olmaz diye vaktinden önce yola çıktım ve Atatürk Hava Alanına geldim.
Uçakların kalkış saatlerini gösteren panonun önünde, gideceğim uçağın pasaport işlemlerinin hangi masada yapılacağını gösterecek yazıyı beklerken telefonum çaldı. Bir arkadaş iyi yolculuklar dilemek için aramış.
—Niyazi’yi de götürüyor musun? Diye sordu.
—Yok, hayır. Dedim. Vedalaştık.
Bir ara sanki adımın anons edildiğini duyar gibi oldum. Hadi canım sende, dedim. Kim arayacak beni.
Telefonu kapattım tam çantama koyacağım önümden koşarak iki görevli geçti.
—Kaçak yolcu var, yakalayın.
Sesi duyan diğerleri de peşlerinden koşmaya başladı.
Yüz metre koşusu yapılıyordu sanki. Yolcular da pek meraklıymış mübarekler. Görevlilerin peşinden onlar da gittiler. Aldı mı beni de bir merak. Bir gözüm ışıklı panoda diğeri koşanlarda.
Hah, benim bineceğim uçağın ışığı yandı nihayet. 10 A no’lu masada pasaport işlemlerimiz yapılacakmış. Valizimi aldığım gibi masayı aramaya başladım.
Bir anons daha.
—Sayın Altınok, lütfen danışmaya...
—Allah Allah! Hadi canım sen de. Bir tek sen misin bu adı taşıyan?
Gitmedim.
Bir anons daha. Bu sefer:
—Sayın Nurten Altınok, lütfen danışmaya gelir misiniz?
Hadi canım sen de.(takıldı bir kere bu kelime dilime) Bu kadarı da fazla. Hem isim hem soyadı ayni. Sakın bu gerçekten ben olmayayım? Kim, neye arasın ki beni!
Görevliler geçti önümden. Biraz önce koşarak gidenler.
—N’ olmuş, diye seslendi biri uzaktan diğerin.
—Yok, bir şey. Biri koşarak kapıdan içeri kaçtı gitti. Onun peşindeydik. Epey uğraştırdı bizi. Şimdi kapıda bekletiliyormuş. Pasaportu, beraber gidecekleri bir hanımın yanındaymış mı neymiş. Onu aramak için girmiş içeri. Şimdi aradığı kişiyi anons ediyorlar ama o da duymuyor galiba.
Kaynar kazanlar boşaldı başımdan aşağıya. Sakın bu Niyazi olmasın!
Danışmaya kadar nasıl gittim hatırlamıyorum.
Kapı girişindeki kontrol masasının yanına bir sandalye koymuşlar ve benim Niyazi’m iki gözü iki çeşme sandalyede oturuyor. Dondum kaldım.
—Niyazi, ne arıyorsun sen burada?
—Hah işte. Bak geldi, dedi Niyazi beni göstererek. Ben size yalan söylemiyorum.
Kalktı yanıma geldi.
—Al şu mendili elini yüzünü sil. Ne haltlar çeviriyorsun yine?
—Hanımefendi, iki saattir adınızı anons ediyoruz, duymuyor musunuz?
—Size soruyoruz bayan. Duymuyor musunuz?
Hiç cevap vermedim.
Yahu Niyazi, bir gün olay çıkarmasan olmaz mı?
—İyice arayın bunların üstlerini, dedi diğeri. Valizlerine de bakın.
—Allah Alah! Ne insanlar var be.
—N’ olmuş? N’ olmuş?
—Niyazi diye biri kaybolmuş.
—Hadi ya! Sakın kaçırmış olmasınlar?
—Anarşisttir, anarşist. Tutacaksın bunlardan bir kaçını sallandıracaksın Taksim'in ortasında. Memleketin tadı tuzu kalmadı vallahi.
Eyvah! Her kafadan bir ses çıkıyor.
Ne tarafa bakacağımı şaşırdım. 10 A yı da bulmam lazım. Pasaportum nerede? Niyazi ne olacak? Uçağı da kaçıracağım bu gidişle. Gitti benim biletler. Elim ayağıma dolaştı.
—Kardeş, bırak çantanı karışmayı şimdi. Hadi müdüriyete. Bunu tanıyor musun? Bir saatten beri bizi peşinden koşturuyor. Siz onun nesi oluyorsunuz?
Niyazi’yle göz göze geldik. Kan ter içinde hala.
—Neden beni uyandırmadın? Dedi. Bütün suç senin. Bunlar dövecek mi şimdi beni? Sakın Taksim’e gönderme beni.
Acıdım haline. Yaprak gibi titriyor.
—Merak etme. Sana kimse bir şey yapamaz.
Biraz rahatladı. Sımsıkı elimi tuttu. Sonra döndüm:
—Allah Allah! Neden seni uyandıracakmışım? Akşam vedalaşmadık mı seninle? Neden geldin buraya?
Sorularıma soruyla yanıt vermeye başladı.
—Pasaportun nerede?
—Çantamda.
—Biletin nerede?
—O da çantamda.
—Yok ya!
Cebinden bir zarf çıkardı. Bana uzattı.
—Biletler burada.
Kalabalık dağılmaya başlamıştı.
Memur pasaportumu istedi. Çıkardım, verdim. Tek tek bütün sayfalarına baktı.
—Bu, Niyazi’nin pasaportu. Sizin ki nerede?
Hoppala! Onun ne işi var ben çantamda! Çantayı iyice karıştırdım, pasaportum yok.
—İyice bakın.
Olacak şey değil. Elim ayağıma dolaştı. Soğuk soğuk terler dökmeye başladım. Çantada ne var ne yok hepsini oradaki masanın üstüne döktüm. Pasaportum yok.
—Bir de ceplerinize bakar mısınız?
Elimi cebime attım. Kontrolden sonra çantama koyacağım yerde cebime sokuvermişim. Çıkardım memura uzattım. Uzun uzun pasaportları inceledi.
—Bu resimdeki siz misiniz? Dedi bana bakarak. Siz Türk müsünüz?
—Evet dedim. Biz Yunanistan Batı Trakya Türklerindeniz. Gümülcine’liyiz.
—Orası neresi? Nerde kalıyor?
—İpsala’dan sonra. İpsala Gümrük kapısı var ya hani, hani Meriç nehrinin geçtiği yer. İşte o nehrin diğer yakasındayız. Gümrükten 100 km. kadar uzakta.
—Haaaaa… Öyle mi?
—Evet öyle.
Hiç istifini bozmadan biletleri kontrol etmeye başladı.
—Biraz çabuk olur musunuz memur bey? Pasaport kontrolüne gitmem gerekiyor da.
—Hanımefendi, siz bugün uçacağınızdan emin misiniz?
—Evet.
—Hayır
—Nasıl hayır.
—Sizin biletiniz yarın için. Tarihine bakar mısınız?
—Bugün Çarşamba değil mi?
—Salı, salı dedi, Niyazi
Memur aynisini tekrar etti. Sonra, bugün ayın 18 i. Bilette 19 Temmuz yazıyor.
—Bakabilir miyim?
—İyi bak, dedi Niyazi.
—Niyazi sakın sen ağzını açma.
—Niyazi neyiniz oluyor?
—Başımın belası
—Anlamadım!
—Boş veeeer… Anlamasanız da olur.
Niyazi’yi kolundan yakaladığım gibi çıkış kapısına yöneldik.
—Hadi Niyazi, yürü eve gidiyoruz.
—Ben gelmiyorum seninle. Burada yatacağım bu gece. Sen yarın yine beni bırakırsın evde.
—Bir dakika, gel bakayım buraya. Sen ne zaman kendine bilet aldın?
—Yakalayıııın... Niyazi kaçıyooooor.
Birkaç görevli Niyazi’nin peşine düştü yine.
—Çok mu kızdın bana?
Taksiyle eve dönüyoruz. Arka koltukta kapıya yanaşmış, yüzüme bakmadan konuşuyor.
—Hemen o bileti şimdi geri iade ediyorsun. Anladın mı beni?
—Ah! Karnım çok ağrıyor. (Kıvranmaya başladı.) Ben ölüyorum galiba. Çabuk beni hastane götürün. Midem de bulanıyor.
Şoför, ani bir frenle sağa kırdı arabayı.
—Siz devam edin beyefendi. Dinlemeyin onu. Eve de geldik zaten. Bizi şu karşıki lokantanın önünde indirebilir misiniz?
Kaldırıma yanaştı, durdu.
—Ben kebap istiyorum. Dedi. Neden bu lokantaya geldik?
—Bana bak Niyaziiiiiiiiiii... Şansını sakın daha fazla zorlama...
—Kardeeeeeşşş… Valizleri unuttunuz arabada.
101006
Nurten Altınok
Kayıt Tarihi : 10.10.2006 15:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nurten Altınok](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/10/10/niyazi-12-havaalani.jpg)
Bak bu taraflara gelirsen bana da uğrayın, şu renksiz hayatıma azıcık renk, Türkiye havası katarsınız...
Niyazi'yide getir ikinizide çok özledim :) Bekliyorum canımmm...
Telaşlı maceranızı kutlarım.
Sevgiler.
TÜM YORUMLAR (2)