NİYAZİ 8
REJİM 3
Hastaneden tam çıkmak üzereydik, acilin kapısındaki kalabalık ve telaş dikkatimizi çekti.
Kapı önündeki sandalyeye yaşlıca bir hanım oturmuş, daha doğrusu çökmüş kalmış. Başında bir hanım
‘Anne yapma bir de seninle uğraşmayalım şimdi. Topla kendi. Babam çok iyi merak etme. Birazdan çıkar eve gideriz’ diye teselli etmeye çalışıyordu.
Neler, neler geçmedi aklımdan. Dizlerimin bağı çözüldü.
Düşündüm. Ömrümün çeyreği hastanelerde geçmiş. Gece yarısı gelen telefonlar, apar topar yola çıkmalar.
Babam hastalanmış. Yine kan lazım. Sıfır gurubu RH negatif. Benimki uymuyor. Eş, dost (ne hikmetse kan verince öleceklerini mi sanıyorlar ne) kimseden kan yok. Öyle bir çaresizlik ki anlatılır gibi değil. Ameliyathanenin kapısı önünde tedirgin bekleyişler. Ağızları bıçak açmıyor. Sığınmışız dualara. Siren seslerine bile tıkanmış kulaklar.
Niyazi kolumdan tuttuğu gibi girişteki bir sandalyeye sürükler gibi götürdü beni.
- Al, bir yudum su iç. Dedi.
Verdiği suyla önce yüzümü ıslattım.
Altı yedi yaşlarında, beyaz uzun gömlekli, iki erkek çocuğu, annesiyle babasının ellerinden tutmuşlar, ağlayarak önümüzden geçtiler.
-Erkekler ağlamaz, diyordu babası.
Annesi:
- Oğlum eteğini kaldır, değmesin, acır.
Hemşirenin biri elindeki telefonu kapatır kapatmaz:
-Mavi alarm, mavi alarm, diye bağırmaya başladı.
Ne demek istediğini anlamaya çalışırken, birkaç dakika içinde hastanenin önüne bir ambulans geldi. Sedyeyle, kanı çarşafa bulaşmış, genç bir adamı indirdiler.
Ardından bir ambulans daha geldi. Bir ambulans daha.
Anında hastanenin içi ana baba gününe döndü.
Kapının önüne çıktık. Giysilerinden inşaat işçisi oldukları belli olan, on, on beş kişi kendi aralarında tartışıyordu.
Kalıp çökmüş. Kimisi altında kalmış, kimisi kattan düşmüş.
İçim acıdı. Geçmiş olsun deyip uzaklaştık.
İnci telefon etti biraz sonra. Akşama bana yemeğe gelecekmiş.
Niyazi pür neşe:
-Yaşasın! Akşama ziyafet var.
Rejime başladım diyemedim.
- Yemekte ne var?
- Gördebil.
- Gördebil ne demek?
- Bilmem. Annem hep öyle diyordu da. Ondan dedim.
Sahi, gördebil ne demekti? Sormak hiç aklıma gelmemişti. Her halde gör de bil demek oluyordu.
İş dönüşü bakkal, manav, kasap derken ellerimiz poşetlerle eve döndük. On dakika sonra İnci geldi.
- Hani kız sofra? Kurtlar gibi de açım.
- Beklersen yapacağım, dedim.
Bekleyemezmiş.
- Yumurtalı ekmek yer misin?
Çok severmiş.
- Yanında salata, çay da isterim ama.
- Otur bak ne anlatacağım sana.
İki saat güldü benim rejim macerama.
Eve gelirken kocaman yuvarlak köy ekmeği almıştım. Listeye baktım. Bir dilim ekmek, 4 kaşık az yağlı sebze yemeği yazıyor.
- İnci, şimdi ben bu ekmeği dilimleyeceğim. Ortası da bir dilim, kenarı da. Hangisini yiyeyim?
- Boş veeerrr, dedi. Ortasından ye. Doktor nerden bilecek?
- Sebze de yapmadık.
- Et kızartıver.
Rejime çok iyi başladık.
- Ben doymadım, dedi Niyazi.
- Ben de.
- Ben rejimde değilim ki!
Haklı.
Kızartmalar pişti, yendi
İnci dal gibi kadın. Elini bile sürmedi.
- Ne arıyorsun inci?
Buzdolabını açmış raflara bakıyor.
- Bir kerecik olsun şu evde bir bardak içki bulunmaz mı?
- Ben içmem ki!
Yurt dışından yeni gelmiştim. Birine hediye ederim diye bir şişe şarap getirmiştim. O geldi aklıma. Bir göbek atmadığı kaldı sevinçten.
Ne mi oldu?
Listede şarap içilmez diye bir not yoktu ki!
Niyazi mi? Çoktan uyumuştu bile.
Devam edecek…
Nurten Altınok
010512
Nurten AltınokKayıt Tarihi : 1.5.2012 16:46:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nurten Altınok](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/05/01/niyazi-08-rejim-03.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!