Niyazi 04 Şiiri - Nurten Altınok

Nurten Altınok
638

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Niyazi 04

Bir yerden başlamak lazım. Bu, ister konuşma olsun, ister iş, ister yazmak.
Benim de en büyük sorunum söze nasıl ve nereden başlayacağım ve Niyazi’yi kırmadan onunla nasıl anlaşabileceğim.

Niyazi yalandan uzak, temiz kalpli, saf ve çocuk ruhlu biri. Yeri geldiğinde de cin gibi akıllı.
Bu gün evdeyiz. Tatil. İş yok. Biraz kafamızı dinleriz diye düşünüyordum.
—Çok sıkıldım, Dedi Niyazi. Televizyonun karşısında oturduğu koltukta gerinerek.
—Eyvah! Dedim. Macera başlıyor yine!
Ben onu hiçbir yere gezmeye götürmüyormuşum.
—Peki. Evdeki işleri boş ver şimdi. Nasıl olsa gece de yaparım temizliği. Bir yerlere gidelim seninle.

Niyazi’yi nereye götüreyim, derdine düştüm. Geldiğinden beri hiçbir yere götürmedim.
—Balık ekmek yer misin Niyazi?
—Sen mi tutacaksın balıkları?
—Heeee... Dedim. Alaycı bir ses tonuyla. Kabahat bende. Hala öğrenemedim şunun huyunu. Nereden bileyim doğru söylediğimi sandığını!
—Tamam, o zaman. Ben hazırlanayım.
Fırladı, kalktı gitti.
—Ben de hazırlanayım bari.
—Niyazi bak, dışarısı soğuk, üstüne kalın bir şeyler giy. Ambarlı sahilinde biraz da gezeriz seninle. Sana bir de çay ısmarlarım.
—Salep var mıdır?
—Bilemem! Bakarız.

Hazırlandım, evden çıkacağız. Niyazi kayıp. Seslendim. Çıt yok. Bu yine mutfakta bir şeyler atıştırıyordur şimdi. Baktım, orda yok. Banyodadır dedim, orda da yok. Tamam, mutlaka tuvalettedir. Birkaç kere öksürdüm tuvaletin kapısının önünde, çabuk çıksın diye, duymadı. Kapıyı tıklattım. Cevap yok.
—Eeeee ama hadiiiiiiiii. Çabuk ol.
Yine ses yok.
Kapıyı yavaşça açtım, tuvalet boş. Tuvaletin deliğine baktım, Niyazi’den küçük!
Yok yaaa! dedim kendi kendime. Buradan sığar mı bizimki? Her ihtimale karşı eğildim birkaç kez seslendim. I-ıh... Bozuk musluktan damlayan su sesinden başka ses yok.

Yattığı odaya girdim. Kapının arkasında yok. Çamaşır dolabını açtım, eşyaları elimle araladım belki şaka olsun diye saklanmıştır. Yok! Bir de şu yatağın altına bakayım dedim. Olur mu olur. Yatağın altına eğildim. Bir karaltı görür gibi oldum duvarın dibinde. Hah dedim. Galiba orda. Bana oyun yapıyor. Biraz daha ileriye bakmak için boylu boyunca uzandım, somyanın altına girdim.

Somyanın ayakları istendiğinde içe doğru katlanan cinsten. Nasıl oldu anlamadım kolum somyanın ayağına takıldı. Ayak içeri doğru katlandı. Onu düzelteyim derken diğer ayak da katlandı. Somya üstündeki tüm yatak ve yorgan yüküyle üstüme düştü. Sıkıştım kaldım altında. Kıpırdayamıyorum.

Kapının zili çalmaya başladı.
Kendimi bir kurtarabilsem, yatakla döşeme arasından, açacağım da çıkamıyorum. Üstüne üstlük somyadan kopan bir yay da kazağıma kancasını geçirdi.

—Kapı çalıyor duymuyor musun Niyazi?
Diye bağırdım.
—Ben açarım.
Dedi.

Hayret! Niyazi ses verdi. Nereden çıktı bu, nereye gizlenmişti acaba?
—Neredesin Niyazi? Önce gel bana yardım et de buradan çıkayım. Boş ver şimdi kapıyı, çabuk gel.
Hemen geldi.
—Çek ayaklarımdan da kurtar beni buradan, çıkamıyorum.
—Sahil orası mı? Balık ekmeği orada mı yiyeceğiz?

Ayaklarımdan çekmeye başladı
—Sen kaç kilosun?
Dedi, gülerek. Bir de kocaman bir ‘’ Maşşallah’’ çekti.
—Bana bak Niyazi, zaten sıkıştım canım acıyor nefes alamıyorum, çabuk çek beni buradan.
Ayaklarımdan tuttu çekmeye başladı. Nerdeeeeeeeee! ..Kıpırdayamıyorum bile.
—Olmuyor Niyazi, daha hızlı çek.

Ben ona öyle dememişim. Çekmeyi bıraktı, yatağın altına girdi, yanıma geldi. Kafamı tuttu itmeye başladı. Tamam, dedim, şimdi ya boyun fıtığı olacağım ya da biraz daha iterse boyun kırılmasından felç.
—N’apıyorsun Niyazi? Boynumu kıracaksın. Böyle olur mu?
Başımdan itmeyi bıraktı, sağına soluna bakındı:
—Dur, geliyorum.
Yatağın altından çıktı gitti. Beş dakika sonra tekrar yatağın altına girdi.
Elinde iki tabak, iki çatal ve ekmek sepeti var.
—Aaaa! Tuzla suyu unutmuşum! Dur gidip getireyim. Balıklar nerede?
—Sen şimdi tuzun yerini bulamazsın. Sofrayı hazırla. Ben tuzu alıp getireyim. Ama önce bana yardım et de çıkayım buradan.

—Gidip kapıcıyı çağırayım, dedi. Ben çekemiyorum. Kapıda bekliyor. O gelsin çıkarsın.
Tamam, apartmana da rezil edecek bu beni. Ayaklarından yakaladım can havliyle, kendini kurtarmaya çalışırken peşinden çıktım. Yatak olduğu gibi yere yattı. Canım acıdı.

_ Ah be Niyazi, nedir senden çektiğim?
Kendi kendime konuşurken, başımı çevirdim:
—Bu ne hal Niyazi?
Karşıma geçmiş hiçbir şey olmamış gibi bana bakıyor.
—Hani balık yiyecektik? Dedi
—Evet ama bu ne hal?
Ayağında paletler, gözünde su gözlükleri, pantolonun üstünde mayo, belinde kocaman şişirilmiş araba tekerleğinin iç lastiği. Düşmesin diye de bir eliyle lastiği tutuyor. Bir yandan da:
—Su yatağını kapının önüne çıkardım biraz önce. Kapıcıya da pompayı verdim. Şişiriyor.
—Bu ne hal Niyazi? Dedim tekrar. Neye böyle giyindin?
— Ben yüzme bilmiyorum. Balık tutarken ya boğulursam? Neme lazım!
Tedbirli adam vesselam!
—Niyazi, dışarıda kar yağıyor. Bu havada denize girilir mi?
—Girilmez mi?
—Girilmez tabi.
—Hamama gidelim o zaman. Eeeee, balıkları nasıl tutacağız suya dalmadan?
Balıkları bizim tutacağımızı sanıyormuş meğer. Bildiğim duaları okumaya başladım.
—Sabır duasını biliyor musun Niyazi?
—Ya sabır çek, yeter. Kim getirecek peki balıkları?
—Niyazi, İstersen bir davetiye bastıralım da balıklar kendileri soframıza pişip gelsinler.
—Matbaacılar kapalıdır bu gün.
—Neye?
—Pazar bugün akıllım!

Doğru ya işe gitmedik. Akıl mı bıraktın bende Niyazi! Günleri bile unuttum bak.
Kapıcı kapıda, pompanın fıs fıs sesine nefes sesleri karışıyor.
—Tamam, dedi Niyazi. Kafasını bana doğru çevirip. Su yatağı da şişiyor.
—Bırak şu yatağı şişirtmeyi, dememe kalmadı.
—Bu su yatağı patlak, dedi kapıcı. Şişmiyor daha fazla. Bende şişme kadın var. Almanya’dan getirmişlerdi. Onu getireyim mi? Denize gidiyorsunuz galiba. Benim hanıma, çoluk çocuğa da haber vereyim de beraber gidelim.
Kapıcı da üşüttü. Aklı başında bir adamdı oysa.
—Hayır hayır. Kadın falan lazım değil. Ne yapacağız şişme kadını?
Duymadı. Üçer beşer merdivenlerden indi gitti.

—Aldın mı Niyazi şimdi başına belayı. Çabuk git üstünü değiştir. Bir an önce evden kaçalım.

‘’Bu gün Pazar.
Dükkanlar kapalı.
Şişme yatak patlak.
Balık ekmek
Ambarlı sahil
Çay, salep
Kar yağıyor
Kapıcı, şişme kadın’’
Kendi kendine söyleniyor Niyazi.

Kapıcı belirdi kapıda. Elinde şemsiye. İki gözü mosmor olmuş. Ardında karısı, elinde merdane.
—Abla ya, dedi kapıcı. Nefes nefese. Bizim şişme kadın da patlamış, şişmiyor.
Karısı bas bas bağırıyor:
-Bu havada denize mi gidilir heriiiiif? Sen delirdin mi?
Bana dönerek:
—Abla ya, ne yapacaksınız şişme kadını?
—Ne kadını, ne denizi kızım? Yok öyle bir şey. Hadi, al şu kocanı da gidin işinize.

Niyazi şaşkın, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir taraftan da buğulanan gözlüklerini siliyor. Ter su içinde kalmış. Başındaki boneyi fırlattı attı.

Yedi numaradaki hanım araladığı kapıdan başını uzatarak kapıcıya seslendi:
-Niyazi efendi, nerede kaldı ekmekler? Daha gazeteleri de getirmedin. Hanım orda mı? Söyle de yarın temizliğe gelsin bize.
—Tamam.
Bir numaradaki emekli:
—- Fazla yakma şu kaloriferleri Niyazi efendi.
— Yok, be amca. On sene oldu ben kaloriferleri yakmayalı. Yengeye söyle, kombiyi biraz kıssın.
Karşı daireden bir hanım, kırıtarak kapıyı açtı, kapıcıya bir şeyler söyledi. Vallahi duymadım ne dediğini. Gözüm, seksi geceliğine takıldı kaldı. Her tarafı açıkta. Kapıcının karısı dirseğiyle kocasına dürtükledi ‘Bakma! ’ gibilerde. Kaşlarını çattı. Akşamdan kalan makyajını bile temizlememiş.
Kalın, kıllı, kocaman bir erkek eli, çekti aldı kadını içeri, homurdanarak.
— Niyazi Efendi, Niyazi Efendi.
Üst kattan birileri bağırıyordu.

Benim Niyazi’yi kolundan çektiğim gibi içeri aldım, kapıyı kapattım.
Niyazi’ler yine karışmaya başlamıştı.

Niyazi’ye:
-Yarım saat sonra çıkarız, acele etme. Ortalık bir yatışsın. Hadi git şu üstünü başını değiştir şimdi. Gazoz kapaklarını da alabilirsin giderken.
Gözleri parladı.
—Treni de alabilir miyim?
—Hayırrrrrrrrr.
—Bak, söz veriyorum, çok uslu çocuk olacağım. Ankara’ya da giderim istersen. Sana hediye de getiririm. Alayım mı treni de?
—Vay rüşvetçi vay! Bu rüşvet mi şimdi?
—Aşk, bizi yaşama bağlayan bir rüşvet değil mi?
Ara sıra böyle akıllı akıllı konuşmaları da olmasa!
—Belki rüşvet belki de hayatın tam kendisi. Sen karıştırma şimdi konuyu. Hem o tren o gün büronun önünde oynarken bozulmuş. Ben sana uçak alayım daha çabuk gidersin istediğin yere. Sen, hani Ankara’ya gitmeyecektin? Neden fikir değiştirdin?
Derin bir of çekti.
—Tamam, tamam! Başlama yine.

—Uçak kullanmasını biliyor mudur O?
—O kim? Hem biliyorsa ne olacak? Sana ne?
—Hiç! Belki askercilik oynar benimle. Canım sıkılıyor da. Savaş falan hani.
—Ben öyle kanlı oyunlardan anlamam. İstersen kendisine sor Niyazi. Sana plastik askerler de alayım mı?

Söylediklerimi duymadı bile. Kapının önünde artan seslere takılmıştı kafası.
Bir hamle yaptı.
—Niyazi, sakın açma o kapıyı!

Devam edecek

Nurten Altınok
Kayıt Tarihi : 11.3.2005 19:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Handan Oran
    Handan Oran

    Ne olur cabuk devam etsin,cok guzel gidiyor.Kaleminize saglik,kutlarim...

    Cevap Yaz
  • Haydar Turan
    Haydar Turan

    Ben öyle kanlı oyunlardan anlamam, istersen bir sor Niyazi. Plastik asker adamlar da alayım mı?
    tebrikler başarınızın devamını diliyom

    Cevap Yaz
  • Miyase Çavuşoğlu
    Miyase Çavuşoğlu

    sevgili dostum sen o Niyazi'yi ödünç biraz bana gönder,bende çocukluğumu yaşamak istiyorum..ya da dediğin gibi yapalım.. :) Niyazi'ye ben talibim..hiç yaşlanmam heralde.. :)))) yazının konusu iyi gidiyor..hayatı çok ciddiye aldığımın farkına vardım..teşekkür ederim.. karışık olan bir yeri, senin sıkıştığın yer..en iyisi sen o yüklüğü Niyazi'nin odasına yığ canım.. yazmaya heveslendiriyorsun.. yüreğine sağlık Nurtencimmm..sevgilerimle

    Cevap Yaz
  • Fikret Sümer
    Fikret Sümer

    öykü bana biraz karışık gibi geldi..önceki bölümleri okumalıyımki bunu daha iyi anlayayım..ama beğenmedim dersem yalan olur hele bazı yerleri çok hoş.teşekkürler, saygımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Nurten Altınok