Bir Nisan yağmurunda ıslandı minik serçe,
Nisan’ın yüzünde hep o hınzır gülümseme,
Yağmur Nisan gibi kararsız,
Nisan serçe gibi uçarı, kırılgan,
Serçe Nisan yağmuru gibi; dün vardı bugün yok!
Bilebilmek mümkün değil ise yarının nelere gebe olduğunu
Hatta bilinmez ise ömrün vefa edip etmeyeceği şu andan sonra
İhtimaller dahilinde ise gözü açık göç etmek bu diyardan
Musalla taşında kapanmaksa nasibi yaşlı gözlerimin
İdrak edeceksem ölümü ancak alnım değdiğinde kabir tahtasına
Keşkeler öbek öbek kurtçuk olup etimi kemiğimi kemirecekse
Aldırmadan dışarıda lapa lapa yağan kara
Ayaklarım alıp götürse beni çok uzaklara
Ay bile titrerken kuru ayazdan uzansam karlara
Seyretsem yakamozların dalgalarla oynaşmasını
Ya da görebilsem karların denizle kucaklaşma anını
Uzaktan bir sandal belirse usulca yakınlaşan
Neyin olmamı istersen o olurum:
İstersen dostun olur cankulağıyla dinlerim seni;
Unutarak biraz önce seni öptüğümü.
İstersen kardeşin olur koruyup kollarım seni;
Bir sebep ararken yaşama tutunmak için sıkıca,
Elime kanatlarının kadife rengi bulaşan bir kelebek; ölüm.
Uç uç kelebek...
Ölüm nefesim kadar yakın, hatta kaçınılmazken,
Avucumda tırtılın ördüğü bir ipek koza; yaşam
Yokluğunda devleşiyor utancım,
Haykırarak yüzüme vuruyor günahımı.
Küçük bir çocuğun küskün bakışları,
Kanırtarak delip geçiyor yüreğimi.
Yerin kulak vermedikleri dile geliyor,
Yürüyor üzerime üzerime.
Birinin sevinci diğerinin kederi, paydalar ortaklıktan uzak,
Bir yanda bencilliğin tutkulu, lakin huzursuz hazzı,
Diğer yanda vefakarlığın güdük, lakin vakur huzuru,
Ağır basıyor kimi zaman biri, kimi zaman diğeri,
Tutarsız bir denge içinde terazinin kefesi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!