NİSA SURESİ
Nisa, kadınlar demektir. Bu sureye bu isim, girişinde ve sonuç bölümünde kadın haklarıyla ilgili bir takım devrim niteliğinde hükümler içerdiği için bu isimle anılmıştır. Bu sure kendisinden önceki Ali İmran suresiyle bir bütünlük arz ediyor. Bazı ayetleri ihtilaflı olmasına rağmen çoğunlukla hicretim dördüncü yılında nazil olmuştur. Uhud savaşı sonrası birtakım problemler çıkmıştır ortaya. 70 sahabe şehit edilmiş, birçok insan dul kalmış ve yetim kalan birçok çocuk var. İşte bu sure geride kalanların miras ve hukukunu düzenler. Yine bu surede eşler arası karşılıklı ilişkiler, eşler arası ahlaki davranışlar ele alınır. Yine bu surede mümin ve münafıkların ilişkileri ele alınır, kafirlerin, münafıkların birtakım özellikleri anlatılır. Feraizle alakalı hükümlerle son bulur.
1. böyle bir giriş, böyle bir konu için gerekliydi. Unutmayın ki, bu sure kadın haklarıyla ilgili hükümler içeriyordu. “Eğer siz kadınla ilgili bir problemi tartışıyorsanız bunu öncelikle insanlık zemininde ele almanız gerekiyor. İşte Kur’an bu manada bir zihniyet devrimi yapıyor. -Ya eyyühennas- Bu hitap ne erkeğe ne de kadınadır. Ey insanlar bu hitap sizedir. Bir yerde kadın sorunu varsa, orada insan sorunu vardır. Kadın problemini ele alacak bu ayetler, insanlık paydasında bir buluşmayı da öngörüyor…kendiniz zulme uğradığınızda insan oluşunuzu, Allah’ın bir kulu oluşunuzu yani Allah’ı hatırlatarak hak talebinde bulunuyorsunuz da niçin kadınları, zayıfları ezmeye kalkıyorsunuz. Çocukları, yetimleri, öksüzleri ezmeye kalkıyorsunuz. “Vel Erham”: erham kadın doğurganlık organı olan rahimden geliyor. Rahimin çoğulu. Rahimde rahmetten geliyor. Bu manada “erham” insanlık bağıdır. Kadın rahmi bu bağın sembolüdür.
2. Aslında birinci ayet bu ikinci ayete giriş için bir zihni hazırlıktı. Bu zihni zemini hazırladıktan sonra Kur’an, şimdi özel bir probleme dikkat çekiyor. O günkü dünyada, savaş sonrasında yetim kalan çocukların mallarına, yakın akrabaları göz koyuyorlardı. Yetime sahip çıkar gibi yapıp malına sahip çıkıyorlardı. İşte bu temel insani problemi ele alan Kur’an iki şeyi birden hatırlatıyor. Hem fiili olarak “onların iyi mallarıyla sizin kötü ve kalitesiz mallarınızı değiştirmeyin” diyor, hem de “değerli olan ahiret saadetinizi, değersiz olan dünya malıyla değiştirmeyin…Problemin bir devamı da onların mallarını mallarınıza katıp yemeyin…Böyle bir ahlak dışı davranışın hükmü ortaya konuyor. Büyük vebal…Bu ayetler sebepsiz yere indirilmiyor. Toplumda bir problem var her toplumda olabileceği gibi. Ayet toplumsal olaylara bigane kalmıyor. Çünkü Allah, insanın mutluluğunu istiyor. Çünkü Allah, hayata müdahildir. Allah toplumsal-sosyal hadiselere ilahi reçeteler sunuyor. Bu ilahi reçetelerin bir görünen yüzü var: ne dediği. Bir de satır araları var, ne demek istediği. Ne demek istediği üzerinde yoğunlaşılırsa Rabbimizin maksadı daha iyi anlaşılacaktır. Burada ne demek istediği açık. Elbette bu, hak ve kukuka riayet, insan vicdanının kabul etmeyeceği bir takım haksız davranışları reddetmek.
3. Günümüzde İslam’ın en çok üzerinde durulduğu konudur. Modern zihinle, tahrif edilmiş zihinlerimizle Kur’an’ı yargılamaya kalkmak aslında insanoğlunun yapabileceği en büyük şaşkınlıktır. Bir kere burada ne yapılmak isteniyor. Bir evlilik dörde mi yükseltilmek isteniyor, yoksa tersi mi? Önce Allah’ın muradını anlayalım. Allah’ın muradı burada evlilik sayısının aşağı çekilmesidir. O dönemde 3-5-7-10 hatta 15 kadınla evli olanlar vardı. Onun için Kur’an bu sayıyı öncelikle aşağıya çekiyor. Ve bu ayet indikten sonra birçok insan 4 ten fazla olan eşlerini boşuyor. İkincisi; yeni bir hüküm geliyor, bir metin geliyor, ilahi bir kelam. Mevcut olguyu değiştiriyor. Vahiy süreci içerisinde meseleyi hallediyor. İçki meselesi gibi. Bir de ikinci bir olgu var. Bu süreç vahyin süreci içerisinde değil de bu süreci taşan bir zaman içerisinde gerçekleşmesi. Kölelik ve çok evlilik buna dahildir. Bu ayette Kur’an 4 evliliği emretmiyor, aksine “adaletli davranamamaktan korkarsanız 1 tanesi ile yetinin” buyurarak tek evliliği tavsiye ediyor.
4. 5. 6. 7. Bu ayet bir devrim niteliğindedir. O güne kadar hiçbir kadın mirastan pay almıyor. O güne kadar tüm miraslar gerek kocaların gerek anne-babasından kalma olsun hepsi erkeklere kalıyordu. Yüzyıllardır bu şekilde böyle uygulanmış bir toplumda bir gün ilahi bir emir geliyor ve diyor ki; “bundan böyle artık mirasa kadınlarda ortak olacaktır”. Bu hareketi o zaman kavrayamayan bazı Medineliler şimdi çocuklara da mı miras bırakacağız, kadınlara da mı miras bırakacağız diyerek hayretlerini açığa vururlar. Tabi bu itiraz sadedinde değil, şaşkınlık sadedinde.
8. 9. 10. 11. Modern zihnin kavramakta zorlandığı Kur’an’i hükümlerden biri de budur. Erkeğin payının iki kadına denk olması.
12. 13. 14. 15. Geçen ayetlerde işlediğimiz miras hukukunun ardından, dengesiz servet dağılımı, ahlaki kokuşma, zulüm, ezilmişlik, horlanmışlık gibi maddi ve manevi sebeplerin yol açtığı zina problemi alınıyor şimdi Kur’an’da. Zina, İslamın korumakla yükümlü olduğu 5 temel emniyetten birisi ile ilgili. Bu 5 temel esas şöyle sıralanabilir. 1. Yaşama hakkı, can emniyeti. 2. İnanma hakkı, din emniyeti. 3. Mülk edinme hakkı, mal emniyeti. 4. Nesil edinme hakkı, nesil emniyeti. 5. Düşünme özgürlüğü ve düşünce, akıl emniyeti. Bunlardan 4,sü nesil emniyeti hakkı, zina ile doğrudan ilişkilidir. Zinanın nesil emniyetini ihlal ettiğini her salim akıl dile getirir. Toplumsal çözülme, ailenin çözülmesi ile gelişir. Çözülmüş aileler, çözülmüş toplumlar bırakır. Zina aile kurumunun düşmanıdır. Böyle bir su., böyle bir günah, böyle yüz kızartıcı bir ayıp; insanlığın değişmez değeri olan vahiy tarafından hem kınanmalı hem reddedilmeli, hem de cezalandırılmalı. Buna karşı çıkmak suçu yüceltmek demektir.
FAHİŞE: Sadece cinsel suç olarak anlamamalı. Bunun içine hayasızlık, edepsizlik, haddini aşmak, yüz kızartıcı suçları da içine alır. Diğer suçlardan iki şahit istenirken, sadece zina suçundan 4 şahit istenmekte. Bunun sebebi, zina suçunu, zina iftirasını önlemek içindir.
16. Onların “Allah’ın göstereceği bir çıkış yolundan maksat bu ayet olsa gerek.” Çünkü suç işleyen bir insana Allah’ın en büyük ihsanı, fazlı, o insanın suçundan pişmanlığını ifade etmesi ve istiğfar etmesi, Tevbe etmesi olsa gerek.
17. Bu manada makbul olan tevbenin, günahı zaman aşımına uğramadan, günahın sancısını, sızısını, ağrısını çekerek yapılan Tevbe olduğu ifade ediliyor.
18. günah affedilir, affedilmeyecek olan suçu savunmaktır, günahı savunmaktır. Hata bağışlanır, bağışlanmayacak olan hatayı güzellik gibi göstermektir. Affedilmeyecek tevbeyi tarif ediyor. Kişi ısrarla bir hatayı niye sürdürür. 1. Onun hata olduğunu kabullenmez. 2. Hatayı savunur. 3. Hatayı yaygınlaştırır. Bu kötülüğün ve iyiliğin tabiatını birbirine karıştırmaktır…Ne ölünceye kadar Allah’a yönelmeyip tam son ana gelince: işte şimdi Tevbe ediyorum diyenlerin: ne de küfründe direnenlerin tevbesi kabul edilecektir. Bu ayet bize Firavun tevbesini hatırlatıyor. Bir kimseyi zorla iman ettirmek ne ise, bir kimsenin çıkış yolu kalmayıp zorda kalınca inanmış gibi görünmesi de aynı şeydir. Zorla iman ile zorda iman aynı şeydir.
19. Kadın hakları ile ilgili bir ayete geldik. Ayetin helal değildir dediği şey, kadını bir mal gibi, eşya gibi, bir nesne gibi görmektir. Bu ayetin tarihsel arka planı şudur. Cahiliye döneminde babalar vefat ettiğinde babaların eşleri, yani üvey anneler oğulları tarafından tıpkı babaların bıraktığı mal gibi, miras gibi görülür; malına nasıl varis oldumsa eşine de yani analığına da öyle varis oluyorum der, üvey annelerine sahip olurlardı. Ve onlarla ilişkilerini sürdürürlerdi. Bu çirkin davranışın arka planında, kadına bir eşya gibi muamele etmek var. O zaman öyle görülen kadın, günümüzde de pek farklı değil şimdi de kadın, teşhirlik bir meta gibi görülüyor. Baksanıza, reklam ve tüketim malzemesi olmaktan öte modern batı uygarlığında kadının kendisinden ve insanlığından kaynaklanan hangi değeri taltif edilmiştir.
20. bu ayetin arka planında şu hadise var. Kadınlara verilen malların, mehirlerin geri alınması için erkekler birtakım yollara, gayrımeşru yöntemlere başvuruyorlardı. Bunlardan biri de kadına iftira atıp ona verdiği evlilik bedelini geri almak. Böyle çirkin bir yönteme başvurmanın önünü tıkamak ve gayriahlaki tavrı sona erdirmek için Kur’an olaya el koyuyor.
21. Nikah, birbirinize söz vermektir. Nasıl ki nikah akdine başlarken “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” diye başlıyoruz. Allah’ı ve Peygamberi şahit tutmuş oluyoruz. Şahitleri Allah ve Peygamber olan bir akite ihanet edilir mi?
22. İLLA MA KAD SELEF: Önceden geçen geçti. Bu ibare bu surede çok gelecek. Vahiy hayattan bağımsız gelmiyor, vahiy hayatın gerçeklerini görerek geliyor. Kur’an toplumun huzursuzluğuna meydan vermeden aşama aşama düzeltiyor. Kur’an’ın terbiye metodu, dünya durdukça geçerli olan harika bir terbiye metodudur.
23. Şimdi aile bağlarının, bir toplumu ayakta tutan, temel hücreler olan ailelerin ayakta kalabilmesi için, aile bağının sağlıklı bir biçimde sürülebilmesi için evlenilmesi yasak olan kimseler sayılıyor…Süt kardeşliğinde formül şu: Emenin nefsi, emzirenin nesline yasaktır. Emenin kendisi, emzirenin hem kendisine hem de nesline yasaktır.
24. İLLA MA MELEKET EYMANÜKÜM; Kadim müfessirler hep cariye olarak almışlar. Daha isabetli bir mana; meşru şekilde sahip olduklarınız denilebilir. Savaş esirleri tabi ki bunların içinde yer alır. İslam savaş esirliği meselesini kucağında bulmuştur. İslam bu probleme öyle bir çözüm getirdi ki, ucu açık bir çözüm. Ayetlerin iniş süreci içerisinde kapanmadı bu problem. Ancak birkaç yüzyıl içerisinde bitirdi bu problemi. İslam öncesi esirlik müessesesi; esir, esir alanın istediği kullanabildiği, istediğine hediye ettiği bir meta gibiydi. İslam bu kapıyı kapattı. Bir hukuk getirdi, bunun bir zina olduğunu açıkça ifade etti. Savaş esirini doğrudan hukukun eline, otoriteye teslim edildi. Otorite ona bir koruyucu aile buldu. Savaş esiri kocasıyla esir olmuşsa, aileye dokunulmadı. Eğer kadın tek başına esir ise, çocuk doğurduğu zaman kocası ölünce hür oluyordu. İslam hakim olduğu dönemde doğuran kadın hür oluyordu. Çoğu cezaların diyeti köle veya esir azat etmek idi.
25. Mümin kızların savaş esiri konusunda ki, murad-ı ilahi burada ortaya çıkıyor. Onların imanı, onların tüm sosyal haklarını elde etmede gerekçe sayıyor. Burada iki şey yapılıyor. Hem kadın esirlerin hidayetine vesile olunuyor hem de hür ve özgür kalabilmeleri için ortam oluşturuluyor.
26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. KAVVAMUNE; Kadim müfessirler buna “hakimdirler” manası vermişler. (Erkekler kadınlar üzerine hakimdir) koruyucu, gözetleyen manası daha yakışıyor. “Kavvam” sözcüğü Kur’an’da başka yerlerde de gelir ve koruyan, gözetleyen manalarında kullanılmıştır. Koruyuculun ve gözeticiliğin ekonomik olduğu çok açık. Çünkü harcamaları erkekler yapmaktadır. Kur’an’ın hiçbir yerinde erkek olmanın ya da kadın olmanın ontolojik olarak bir üstünlük sağlaması söz konusu değildir. Kişi seçmediği bir şeyle övünüyorsa, onun övüncü boş bir övünçtür. Kur’an düşüncesinin ana teması daima insanın kendi kazandıklarıyla övünmesi, kendi kazandıklarıyla iftihar etmesi eksenine oturur…NÜŞÜZ: Hem yuvasına sadık olmamak hem de yuvasında geçimsizliğin kaynağı olmak. Nüşüz bu. Böyle durumlarda üç haslet sıralıyor Kur’an. 1. FEĞİZUHUNNE; Öğüt verin. Geçimsizliğin ve sadakatsizliğin kaynağını anlamaya çalışın. Ve öğüt verin. Unutmayın diyalog kuramadığınız birine öğüt veremezsiniz. 2. VEHCURUHUNNE FİMEDACİĞ; Yataklarını ayırmak. 3. VEDRİBUHUNNE: DA RE BE Arap dilinde çok anlamlı kelimelerden bir tanesidir. Kur’an’da açıklamak, misal getirmek için kullanılır. “Darebellahu meselen” Allah misal getirdi. Bir başka yerde “İza darebul fil ard” yeryüzünde dolaşmak manasına gelir. “Hribet aleyhillezine” zilleti onların üzerine getirmek, zillete düçar etmek manasına da gelir. Dolayısıyla burada sadece vurmak, dövmek anlamına değil çıkarmak, ayırmak, göndermek anlamına da kullanılabilir. Aynı zamanda Resulullah’ın tavır ve davranışlarına, sünnetine bakınca da bunu sadece dövmek biçiminde anlamanın yanlış olduğu ortaya çıkar. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerek. Kur’an insan onur ve haysiyetini ayağa kaldırmak için gelmiştir, ayaklar altına atmaz. Onun için Kur’an’ı insanın onur ve haysiyetine yaraşır bir biçimde anlamak, öncelikle Kur’an’ın ruhuna uygun açıklamak anlamı taşır…Allah çok yücedir ve büyüktür. Neden böyle bir ibareyle bitiyor ayet. Yüce olan, büyük olan Allah, sizden de cüce tavırlar, bayağı tavırlar istememektedir.
35. Yukarıda ki ayetin konusu bu ayette de devam ediyor. Kur’an, aile kurumuna verdiği önemi vurguluyor.
36. Bu ayetteki gerçekler, dünyanın en değişmez değerleri. Bu değerler İslamın ta kendisi. İslam insanlığın değişmez değerleridir…Ayetin sonu manidardır. Allah sever, Allah sevmez biçiminde gelen ibareler, Allah insan ilişkisinin en rafine halini yansıtır. Allah-insan ilişkisinde eğer ilişkinin karşılığı ödül ve ceza olarak konmuşsa, bu ilişki en üst seviyede bir ilişki değildir. Mekke’de ceza-ödül yerine Medine’de sever-sevmez moduna taşır. Çünkü Allah severse cennette odur, cemalde. Allah sevmezse cehennemde odur, ateşte.
37. 38. Bir önceki ayette, insanlar bir kısmı Allah’a güvenmedikleri için, iman problemleri olduğu için biriktiriyorlar. Allah yolunda Onun rızasını kazanmak için harcamıyorlar. Bir kısmı da harcıyorlar. Lakin bu harcamanın kaynağını imanları oluşturmuyor. İnandıkları için harcamıyorlar. Sırf gösteriş olsun diye harcıyorlar. Ayetin sonu bize Bakara 268, ayeti hatırlatıyor. “Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor.” KARİN: Can yoldaşı manası verilebilir.
39. Allah, keşke böyle yapsalar diye buyuruyor. Temennisi bu. Çünkü kendisinin rahmetini kullarının celbetmesini istiyor. Bu inançla ilgili bir problem. Allah’a bakış açınızla ilgili bir problem. İNFAK: dar geçitte sınanmaktır. İmanın turnusol kağıdıdır. Mala sahip olanlar infak edebilirler, malın kendisine sahip oldukları infak edemezler. Köle, efendisini verebilir mi?
40. Eğer Allah’a güveniniz varsa, O’nun size yaptığınızın karşılığını kat kat geri ödeyeceğinden eminseniz yaparsınız, değilseniz yapamazsınız.
41. Burada ŞEHİT: Şahit göstermek, şehit olanlar; insanlığın önderleri peygamberlerdir. Yani dünyada örnek ve önder, ahirette şahadet eden bir şahit.
42. O gün Allah’ın peygamberlerinin davetine, o davetin gereğini yerine getirmeyen insanların nasıl bir tavır takınacağını, peygamberler karşısında nasıl mahcup ve rezil duruma düşeceğini bu ayet güzel ifade ediyor.
43. İçki konusunda Bakara 219, ayet bir soru üzerine inmiştir bu ayet. İnşai değil, ihbari bir ayettir. Haber verir sadece. “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.” Bu ayetten sonra inen içki ayeti bu ayet yani Nisa 43,tür. Ondan sonra da Maide 90 inmiştir. “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” Kur’an içkiyi kesinlikle ve tüm zamanlar için yasaklıyor. Buna ilaveten günahkar insanların sarhoşken ibadet etmek gibi bir ikinci günahı da işlememesini yasaklamıştır. Ayrıca bu ayet; insan bilinci ile ibadet arasında ki doğrudan ilişkiye bir işarettir. Bilinçsiz ibadet, ibadet değildir…Abdest; madden hakiki bir temizlik, manen ise sembolik bir temizliktir. Teyemmüm ise abdest alınamayacak durumlarda, su bulunamaması halinde veya su bulunduğu halde, suya ulaşılamaması halinde ya da suya ulaşabildiği halde suyu kullanıma bir engel olduğu zaman abdest yerine geçer.
44. Bu ayette birinci muhatap Resulullahtır. Ardında bize ve tüm çağlara hitap vardır.
45. 46. Burada sözü bağlamından koparmak. Tam da Bektaşilik. (La tekrehassalah). Sözü bağlamından kopardığınızda söz tamamen farklı bir anlama gelir. Raina, gözeticimiz manasına gelir. Dili biraz bükerek söylerlerdi. O zaman çobanımız manasına gelirdi.
47. Gözü enselerinde yaşamak; geçmişe dönük yaşamak demektir. Gelecek inşası için umudu olmayanlar, geçmişin tesellisi ile avunurlar.
48. İnsanın ruhsal bağımsızlık sürecine en büyük engel şirktir. Tüm insani vasıfları ve yücelme çabalarını şirk boşa çıkarır. Şirki affetmemesi Allah’ın insana olan sevgisinin ifadesidir. Allah insana o kadar çok umut bağlıyor ki, Allah’ın insana olan umutlarını insanın boşa çıkarmasıdır
49. 50. 51. Kur’an’da Tağut: Allah dışında kendisine hüküm kaynağı olduğu imajı yüklenen soyut ve somut her bir şeydir. Cibt; hurafe, gerçekte hiçbir gücü olmadığı halde güç varmış gibi, güç vehmedilen her bir şey cibttir.
52. Putlaştırma: putlaştıran ve putlaştırılan için bir cinayettir. Bu ayette o cinayetten söz ediyor.
53. 54. 55. Yahudiler içerisinde bir kısmı Hz. İbrahim’in peygamber olduğuna inanıyordu. Kur2an onları çelişkiye düşmekten kurtarmaya çalışıyor. “Atası İbrahim’in getirdiği mesaja inanıyorsunuz da niçin; Ben, İbrahim’in devamıyım diyen Muhammed (AS) i niçin inkar ediyorsunuz. Hz. İbrahim’in bir kolundan; İshak (AS) dan Hz. Musa, Hz. İsa gelmekte. Diğerinden İsmail’in (AS) kolundan ise Hz. Muhammed (AS) gelmektedir. Dolayısı ile mesajın kökeni aynı, kaynağı aynı, içeriği de aynı…Siz daha tavrınızı bile netleştirmemişsiniz, bir kısmınız ona inanırken bir kısmınız inkar ediyorsunuz.
56. Ayeti inkar sadece ilahi kelamı inkar anlamını taşımaz. Aynı zamanda ilahi kelamın farklı versiyonları olan kainat ayetlerinin ifade ettiği hakikatleri de kapsar.
57. 58. Bu ayet Müslümanlara hitap ediyor ve sosyal bir yaraya parmak basıyor. Bu ayetin sebeb-i nuzülü şöyle. Osman Bin Talha cahiliyye döneminden beri Kabe’nin anahtarını taşımakla görevli olan ailenin son üyesi. Bu aynı zamanda onlar için büyük bir onur. Mekke fethedilince Resulullah Kabe’de namaz kılmak ister. Ha. Ali, Osman Bin Talha’dan anahtarı ister. Osman, eğer gerçekten Resulullah istediğine inansaydım verirdim der. Bunun üzerine Hz. Ali kolunu kıvırarak anahtarı alır. Resulullah Kabe’de namazını kılar. Hz. Abbas sikaye; yani su dağıtıcılık görevi ile beraber anahtarı da kendisine vermesini ister. Efendimiz anahtarın tekrar sahibine verilmesini emreder. Bu durum üzerine Osman Bin Talha iman eder.böyle bir olayla bu ayetin vermek istediği mesaj sınırlandırılamaz. Öyle müthiş, öyle evrensel mesajı var ki, hayatımızın her anına hitap eden bir ayet. EMANET: Sorumluluğun her türü emanettir. Babalık bir emanettir, annelik bie emanettir, yöneticilik bir emanettir. İnsan olmak bir emanettir. Ve insanlığın olgunlaşması için yapılabilecek her şey bir emanet…Burada emanetin birincil anlamı yönetimle ilgili olanı, hükümle ilgili olanı. Patronsanız işçiniz size emanettir. Ana-baba iseniz çocuklarınız size emanettir. Yöneticiyseniz halkınız size emanettir. Servet sahibiyseniz servet size emanettir. Malınız varsa mal size emanettir. Can taşıyorsanız canınız size emanettir.
59. Emanetle ilgili bir ayetin ardından böyle bir ayet işin ciddiyetini pekiştiriyor. Otoriteyi birine emanet etmek. Hak ve sorumluluklardan söz ediyor. Allah’a itaat mutlak itaattir. Bunda kimsenin tereddüdü yok. Resule itaat mukayyet itaattir. Allah’tan dolayı Resüle itaat edilir. Çünkü, Resulü seçen Allah’tır. Seçilene itaatsizlik, seçene itaatsizlik anlamı taşır. Allah’ın seçimine isyan, Allah’a isyandır onun için dolaylıdır peygambere itaat. Doğrudan, dolaysız ve mutlak itaat Allah’adır. Üçüncüsü -ululemr- e itaat etmemiz isteniyor. İşte problem burada. Kimdir bunlar ve itaat derecesi nedir. Resüle itaat mukayyetse, kayıtlıysa ululemre itaat hayli hayli kayıtlıdır. Neyle sınırlıdır. Allah’a ve resulüne itaat ediyorlarsa itaat edilir. Bu konuda efendimiz “Allah’a isyan hususunda kula itaat yoktur.” (Resulullah bir müfrezeyi göreve gönderir. Başlarına bir komutan tayin eder. Bu komutan bir yere geldiklerinde, askerlerinin ona olan itaatini ölçmek için yaktırdığı ateşe girmelerini emreder. Askerler komutanlarının dediğini yapmazlar ve olay efendimize anlatılır. Efendimiz “Girselerdi, ebediyyen çıkamazlardı.” buyurmuşlardır. ---İnsanlığın değişmez değerleridir İslam’ın değerleri. Dolayısıyla o değerlere yapışan kurtulur.
60. TAĞUT: Allah’ın otoritesine alternatif diye çıkartılan tüm otoritelere denir.---Allah bir şeyi yasaklıyorsa, ondan çıkarı yoktur. O zaman şu soruyu sormamız lazım. Bundan insanın çıkarı nedir. Yasağı işlerse kaybı ne olur. Bu ayette bir tip çiziyor Kur’an. Bu tipe -Kime inanıyorsun? Dendiğinde. Ben Allah’a inanıyorum diyen bir tip. Peki gündelik sorunlarını, hayatında bir düğüm, bir problem çıktığında kime götürürsün dediğinizde; bu küçük işleri ben Allah’a götürmem, başkalarına götürürüm diyen bir tip. Niçin bunu yapıyor? Çünkü opurtünist davranıyor. Çıkarcı davranıyor, geçici çıkarları için kalıcı saadetini feda ediyor.
61. NİFAK: İnsanın iman duvarında onulmaz yaralar açıyor. Yürek bir şey söylüyor, akıl bir başka şey. Kalbiyle bir şeye inanıyor, hayatı ile bambaşka bir şey yapıyor. Bu tipler devamlı mazeret öne sürerler. Ama derler. Onun için yeryüzünde şeytanlaşmış hiçbir kimse mazeretsiz değildir.
62. Bu ayette de neden -ama dedikleri anlatılıyor. Topluma uyum gerekçesiyle iki yüzlü davranmayı reddediyor Kur’an.
63. 64. Ayetin sonu ibret verici. Ama bunu yapmadılar. Allah’ın kapısına gelip de biz suçluyuz demediler. Şeytanla Ademin rollerini hatırlayın. Problem hata etmeleri değildi. İnsan hata eder, unutur. Ademi adam edende, hatasını itiraf etmesiydi.
65. İman etmenin ölçüsünü Allah belirliyor. Allah’a göre siz nesiniz bu çok önemli. Sizin kendinize çizdiğiniz rol o kadar önemli değil.
66. Canlarınızı Allah yolunda feda edin, mallarınızı Allah yolunda hicret etmenin zorluğunu dile getiriyor bu ayet.
67. 68. İşte burada Allah’ın insana verebileceği en büyük ödülün hidayet olduğunu görüyoruz. Fatiha da her rekatta okuduğumuz “ihdinessıratel müstekim”dir. Eğer insan,Allah’tan tek bir şey isteme tercihi ile karşı karşıya kalsa, Allah’ta aldığı cevap, hidayet olur buyuruyor.
69. Fatiha suresinde “ihdinessıratel müştekim” ayetinin tefsiri bu ayet.---Eğer siz bu farmasyonu yakalarsanız cennette peygamberlerle yan yana olmanız mümkündür deniliyor.
70. 71. 72. 73. 74. 75. 76. İslam’da savaşın niçin yapıldığını bu ayetlerden anlıyoruz. Mazlumun hakkını zalimden alıp mazluma vermek için yapılırsa Allah yolunda yapılmış olur. Bu ayette imanında küfründe bir bedeli olduğu söyleniyor.
77. ÇEKİN ELLERİNİZİ; neden çekelim elimizi, şiddetten. Savaşında bir ahlakı var. Savaş var diye her şey meşru değil, böyle algılamayın.
78. 79. 80. “Seni onlara koruyucu olarak göndermedik.” Açıktır ki ayet, Risâlet görevinin insanlığa doğru yolu göstermek. Doğru yolu işaret etmek olduğu, fakat Risâlet görevi ile yükümlü olan insanlık kutuplarının zirvelerinin kalkıp da jandarmalık yapması gerekmediğini, insanların aklına ve iradesine hitap etmeleri gerektiğini, akıllarını doğru biçimde kullanıyorlarsa, hakka ve hayra yöneleceklerini yoksa hiçbir zaman tüm insanlığın hakka ve hayra yönelmeyeceğini: bunun da bir yasa olduğunu. İyi ve kötünün daima bulunacağını. Hak ve batılın, iman ve küfrün daima var olacağına bir ima var.
81. Tavırlarıyla, davranışlarıyla söyledikleri birbirinin tam zıddıdır. Yapmayacaklarını söylerler, söylediklerini yapmazlar. Onlar sadece insanların gözünü boyamaya kalkarlar.--İşine bak. Yani tepkisel olma. Onların tavrına göre tavır geliştirme. Antitez olma, tez ol. Sen tavrını düşmanlardan bağımsız olarak geliştir. Düşmanına karşı tavır geliştirirsen, ona bağımlı hale gelirsin. Bağımsız tavır geliştir ki, özgür olasın.
82. Tedebbür: Tedbir üretmek için düşünmek, telafi etmek için düşünmek. Ayetlerdeki olayların arka planını kavrayarak geleceğe yönelik tedbir üretmektir.
83. Bu ayet, sır saklamanın, ihtisasa hürmetin, bireysel ahlak ve siyasal sorumlulukla ilişkisini ele alıyor. Aynı zamanda propagandaya alet ve aracı olmamayı ima ediyor. Her bilgi herkese götürülmez. İhtisasa hürmeti emrediyor ayet.
84. Ayetin ilk cümlesi onlarla savaşmayı emrederken, ikinci cümlede sen kendinden sorumlusun diyor. Kötülükle savaşmak içinde bulunduğun toplumun ve topluluğun sayısına bağlı bir şey değildir. Kötülükle savaşmak; insanın Allah’a karşı bireysel duruşudur. Arkamdan kim geliyor diye bakmadan durması gereken bir duruş. Ve devamen onları korkuya karşı, uyuşukluğa, pısırıklığa karşı aşılarsınız. Bu teşviktir ve bu sizin görevinizdir.
85. 86. Savaşlarla ilgili ayetlerin arasına nezaketle ilgili bir ayet nasılda geliverdi. Allah’ın terbiye metodu bu. Savaşta da olsanız insanlığı terk edemezsiniz, insanlığı unutamazsınız. Savaşmak ölüm makinası olmak değildir. Mücahit olmak, terminatör olmaktan, rambo olmaktan çok farklı bir şey. Çünkü mücahit, insanın mutluluğu için savaşandır, terminatör ise insanlığı yok etmek için savaşır. Bir selam aldığınızda ona daha güzel bir biçimde karşılık vermek aynı zamanda aldığınız bir barış teklifine, siz daha güzel bir barış teklifiyle gidin manası da vardır.
86. Bu tavsiyeler bu emirler sizin için bir anlam taşıması için mutlaka Allah’a ve ahiret gününe inanmanız gerekiyor. Ahlaki davranışların temeli Allah ve ahiret inancıdır.
87. 88. Allah yolunda hicret; yapacak hiçbir şey kalmadığında kötülük ve zulüm diyarını terk etmek, iyilik diyarı varsa alternatif olarak oraya göç etmek. Manevi olarak hicret; kötülükten ve günahtan, iyiliğe ve sevaba yolculuk etmektir.
89. 90. 91. 92 93. 94. 95. 96. 97. Neyiniz vardı ki sizin, bugün cehenneme giriyorsunuz. Çünkü suçu olmayanın burada işi yok. Onlarda gerçeği söylemek yerine mazeretlere sığınacaklar. HİCRET: Tıpkı cihat gibi hem maddi hem manevi boyutu olan bir kavram. Hicreti sadece bir yerden bir yere göç etmeğe, intikale, çıkmaya, gitmeye indirgeyemeyiz. Kişinin kötülükten iyiliğe, batıldan hakka, zulümden adalete, küfürden imana dönüşü, sığınışıdır. Hicret bir Medine arayışıdır. Hicret bir medeniyet arayışıdır. Hicret bir devlet arayışıdır. Hicret bir kaçış yolu değil, çıkış yoludur. Manevi olarak hicret “Eğuzubillahimineşşeytanirracim” kovulmuş olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak. Hicret bir Allah’a sığınıştır. “Kuleğuzubirabbilfelak” “Kuleğuzubirabbinnas” birer manevi hicret emridir. Kur’an’ın ifadesiyle “eynelmefer” nereye kaçmalı diyorsanız, “fefirruilallah” Allah’a kaçın, işte asıl hicret bu olur.
98. 99. 100. 101. 102. Bu kadar badireli bir durumda neden namaz ön planda. Şunun için. Allah için savaşacaksınız, Allah’ı unutacaksınız. Bu olmaz. Yani amaç araca feda edilmez. Namaz neyi temsil ediyor diye sormak lazım. Kul-Allah ilişkisini. İki elin kanda da olsa ey insan, bensiz yapamazsın diyor. Davetime gelmelisin. Tekmil vermelisin. Ya Rabbi, ben Sana söz verdiğim yerdeyim. Sözümde olağan zamanlarda değil, olağanüstü zamanlarda bile dönmüyorum. Çünkü cihat, sosyal görev, namaz ise, bireysel görevdir. Cihat yatay fetihken, namaz dikey fetihtir. Bunları bir birinden ayıramazsın.
103. Ayet namaz bittikten sonra Allah’ı anın diye emrediyor. Ayaktayken, otururken, uzanmış bir haldeyken. Bu ne demek? Namazla namaz dışındaki anı bıçakla kesilmiş gibi iki alana ayırmayın. İbadet Allah’a, onun dışındakiler bana diyemezsiniz. Namaz bitince de Allah’lı olun. Burada söylenmek istenen bu. Hayatın tüm düzlemlerinde(ayakta, otururken ve yatarken) Allah’tan bağımsız davranmayın.
104. Onlar tek dünyalı. Öte dünyaları yok onların. Buna rağmen sizin kadar bedel ödüyorlar. Hatta bazen sizden daha ağır bedel ödüyorlar. Bazen onlar tek dünyalı can veriyorlar ama ili dünyalılar can veremiyor. Sizin gibi hem bu dünyası hem de öteki dünyası olanlar, sadece bu dünyası olanlar kadar fedakârlık yapmıyorsa, siz Allah’a ne yüzle bakacaksınız.---Onların cennet beklentisi yok, ama sizin var.
105. yani vahyi indirmemizin amacı, insanların hayatını bu vahiyle düzenle. Bu vahyin hâkim olduğu bir hayat modeli kur. Kur’an’ın hedeflerini gerçekleştirecek bir toplum oluştur ve bu toplumda Allah’ın iradesi tecelli etsin. Bu ayetin sebeb-i nüzulü; Ubeyrik oğullarına mensup Ebu Ta’me isimli biri, yeni Müslüman olmuş Rifa’a isimli ensardan bir sahabenin un çuvalı içine sakladığı zırhını ve kılıcını çalıyor. Ubeyrik oğullarının kardeşleri de var. Çaldığı bu zırhı ve kılıcı önce kendi evinde saklıyor, sonra aranma korkusuyla bir Yahudi’ye rehin bırakıyor. O dönemin Medine’sinde banka fonksiyonu gören bir yahudiye rehin bırakıyor. Zırhı çalınan Rifa’anın akrabaları dökülen un izlerini takip ederek Ebu Ta’menin evine varıyorlar. Arıyorlar fakat bulamıyorlar. Onun için sıkıştırıyorlar. Ebu Ta’me’de sıkışınca yahudiyi gammazlıyor ve ona iftira atıyor. Gidin isterseniz arayın evinde bulacaksınız diyor. Tabi sormuyorlar sen nereden biliyorsun onun evinde olduğunu diye. Doğal olarak yahudinin evinde çıkıyor fakat Yahudi daha önceden Ebu Tamenin kendisine bir kılıç ve zırh getirdiğini diğer Yahudilere söylüyor. Olay Resulullaha intikal ediyor. Ebu Tamenin kabilesi tümden ayaklanıyor. Bunlar Ensar’dan Müslüman olmuş insanlar olarak görünüyorlar. Yahudi diyor ki hayır bunu bana rehin getirdi, ben bunu daha önce falana, falana söyledim. Onlarda şahitlik yapıyorlar ama hepsi Yahudi. Ebu Tamenin taraftarları da şunu demeğe getiriyorlar. “Şimdi biz Müslümanken bizim lafımıza değil de bir yahudinin sözüne mi itimat edeceksin Ya Resulullah. İşi duygusal planda örtmeye çalışıyorlar. Daha doğrusu hakkı ve hakikati değil, biz ve sizi ortaya koyuyorlar. İşte o noktada vahiy imdada yetişiyor. Resulullaha sakın hainlere taraftar olma uyarısı geliyor. İşte örnek olayımız bu. Bu örnek olaya takılıp kalmadan bu evrensen ilkeleri algılamak ve okumak zorundayız. 105 ve 115, arasındaki ayetler bu olay dolayısıyla iniyor. Bu ayetler bize şunu gösteriyor. Kim olursa olsun mazlumdan yana, kim olursa olsun zalime karşı.
106. 107. Hiç kimse kendi kendisine yalan söylemeden, başkasına yalan söyleyemez. Hiç kimse kendi kendisine zulmetmeden başkasına zulmedemez. İnsanın öz benliğine ihaneti, fıtratına yabancılaşmasıdır. Vicdanının sesini boğmasıdır. İşte küfürde budur, nifakta budur. Vicdanın üstüne örtülen kalın bir perdedir küfür.
108. Bir insan, insanların görüp görmediğini merak ederek bir günah işliyor ve işlediği günahı insanların gözlerinden kaçırmaya çabalıyorsa, bu insanın Allah inancında bir problem var demektir.
109. ahirette savunamayacağımızı, dünyada savunmamamızı istiyor Kur’an. Şayet onu Allah’ın huzurunda savunamayacaksanız, dünyada da savunmayın.
110. 111. 112. 113. Hadis-i Şerif “ Siz muhakemeleşiyorsunuz, davanız oluyor bana geliyorsunuz. Kiminizin çenesi kiminizden güçlü olduğu için sunduğunuz delillere, yemininize göre ben karar veriyorum. Eğer ben, birinizin hakkı olmayan şeyi ona, sizin getirdiğiniz delillere istinaden veriyorsam o ateştir. Ondan sonra ister alsın, ister atsın… Burada şu gerçeğe dikkat çekiliyor. Kitabına uydurduk diye Allah’ın kitabına uygun olduğu sonucuna varılmaz.
114. Necva: kulis faaliyeti manasına da gelir. Gizli propaganda demektir.—Bütün bunları Allah’ın rızasını kazanmak için yapan yani yaptığınız güzel olacak bir, onu güzel bir niyetle yapacaksınız iki.
115. Hemşehricilik, soy, boy, ırk, kabile, akrabalık, meşrep, parti, mezhep hatta din gayreti ile haksızın haksızlığını savunmaya kalkarsanız işte sonuç Kur’an’ın ifadesiyle cehenneme gidiş olur. Taassubunuz sizi zalimi savunma durumuna getirmesin, mazluma karşı olmak durumuna getirmesin. Onun için mazlumun dini sorulmaz denilmiştir.
116. Bu ayette de yukarıdaki olaya bir gönderme vardır. Çünkü İbni Tame suçu ortaya çıktıktan sonra özür dileyeceğine, günahını itiraf edip, Allah’tan af dilemek yerine daha kötü bir şey yaptı. Mekke’ye kaçtı, irtidat etti, dinden çıktı ve müşrikler safında yer aldı. Hatta orada da hırsızlık yaptı, bir seferinde duvar üzerine devrildi ama ölmedi. Mekkeliler zorla onu şehir dışına çıkardılar. Bir kafileyle başka bir beldeye giderken, kendisini koruyan kervanı da soydu ve feci bir şekilde öldürüldü.
117. İnas; tapınma sembolü olarak kullanılan, saygı sembolü olarak kullanılan cansız nesnelere denir. Aynı zamanda dişi anlamına da gelir. Kadına değer vermezlerdi cahiliyye döneminde. Onun için kadına tapıyorlardı diyemeyiz. Pekiyi ne idi taptıkları, cinsellik, cansız cinselliğe tapıyorlardı. Bugünün batı uygarlığı gibi. Kadının insanlığını öne çıkarmıyor, kadının insanlığına saygı yok. Kadının dişiliğini, kadının cinsiyetini sömürüyor. Bunun kadının konumunu yükseltmekle ne alakası var.
118. 119. Ümniyye: ütopya, düş ülke, hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller, ham hayaller. Ömürlerini bunların peşinde koşarak tüketecekler.—Allah’ın yarattığını değiştirmek, hilkati bozmak; yaratılışın doğasına müdahale, insanın fıtratını tahrif etmek, işte bugün yapılan bu. Fıtratı bozduğunuzda; insan doğal olarak hakka, hayra, güzele, doğruya yöneldiği halde, batıla yönelmeye başlar. Yaptığı her şeyi kendi aleyhine yapmaya başlar. Dünyayı kendine zindan eder. Her yaptığı buluş ve icat kendi mutluluğunu arttıracağı yerde, kendi mutluluğunu kendi elleriyle yok edecek bir adıma dönüşür.
120. 121. 122. 123. Sizin hayallerinize göre değil. Allah’ın nasıl muamele yapacağını siz belirleyemezsiniz. Allah sizin kendinizi ne olarak tarif ettiğinize bakmıyor. Önemli olan Allah’ın sizi ne olarak gördüğüdür.
124. 125. Müslümanın tarifini yapıyor ayet. Örnek olarak da İbrahim (AS) gösteriliyor.
126. 127. 128. Kur’an ailenin ayakta durması için tüm çabaların harcanmasını, öncelikle zayıfların korunmasına ilişkin bir tedbir olarak görür. Nuşüz; geçimsizlik dahası yuvaya sadakatsizlik. Bu çerçevede nuşüzü hem iffet boyutunda bir problem hem de aileyi ayakta tutan geçim konusunda bir problem olarak iki yönde alabiliriz. Kadının erkeğe nuşüzü olabileceği gibi erkeğinde kadına olabilir. Kur’an bu konuda tek taraflı hüküm getirmiyor. En hayırlısı barıştır.—Bencillik ise insanın benliğimde hazır ve nazırdır. İnsan çoğu zaman kendini düşünür bu insanda negatif kutup olarak var. Var ama yine de insan anlaşma taraflısı olsun, yine de başkalarına zarar vermemeye çalışsın. Kur’an insan melek olsun demiyor. Dediği, insan tüm zaafları ile birlikte onları terbiye etmeye, onlardan başkalarının zarar görmemesine çalışsın.
129. bu ayet Nisa suresinin 3, ayetini tefsir ediyor. Birden fazla eş olması durumunda nasıl davranılacağını beyan ediyor. Bir erkeğin ikinci evlilik için gösterdiği meşru mazeretlerin aynısı eğer kadının erkeği için de geçerli olursa kadında onu boşama hakkına sahiptir. Bir taraf mahkûm öbür taraf ise alabildiğine sorumsuz değildir. Çünkü asıl olan adalettir zulüm değil.
130. Yine de bir kapı aralıyor İslam. Mahkûm etmiyor. Özellikle Hristiyanlıkta olduğu gibi boşanmayı yasaklamıyor. Öyle olsaydı insanlar birbirilerine yük olurlardı ömür boyu. Çünkü boşanmak bir çözüm. Ne olursa olsun bir çözüm.
131. göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’a aittir: Ey insan mutlu olmak istiyorsan Allah’ın emirlerine uymak zorundasın. Çünkü sen varlığını, yaşamını, nefesini Ona borçlusun. Çünkü sen yer ve gök arasındakilerde yer alıyorsun.—İnsanlar arsı ilişkide adalet ve ahlaki davranışın hangi zemine oturtulmasını söyledi. Bu zemin TAKVA zemini; sorumluluk bilincini kuşanmak. Eğer sorumluluk bilinciniz yoksa niçin adil davranasınız? Eğer hak ve sorumluluklarınızı bilmiyorsanız, sınırlarınızı da bilmiyorsunuz demektir. Sınırlarınızı bilmiyorsanız, insanlığınızı bilmiyorsunuz demektir. İnsanlığını bilmeyen Allah’ın Allah’lığını nasıl fark etsin.
132. Ardı ardına üç kez “velillahi fissemavati vel erd” ifadesi niçin geldi. Bu üç ibarenin üçü de aynı anlama gelmez bağlam olarak. Formlar aynı, vurgular farklıdır. Birincisi Allah’ın Rezzak oluşuna gönderme yapar, tüm yarattıklarının da hayatta kalması için gerekli olan şeylere sahip olmasına. İkincisi: her şeyin varlığını sürdürmesi için Ona borçlu olduğuna atıftır. Hayatınızı muhtaç olduğu bir varlığı nasıl inkâr edersiniz. Üçüncüsü ise; eğer güvenmek için bir yere yaslanmak istiyorsanız yani sığınak, barınak, tutamak arıyorsanız size Allah yeter.
133. ne diyor bu ayet, eğer O dilerse, yani eğer Ona güvenmezseniz ve onunda size olan güvenini zedeler, o güvene ihanet ederseniz, sizi temizler, sizi siler. Allah’ın demirbaşı, demirbaşları yoktur. Siz insan olarak Allah’ın size mecbur ve mahkûm olduğunu mu düşünüyorsunuz? Sizin ırkınıza, fert olarak kendinize, sizin mezhebinize, sizin milletinize, sizin devletinize, sizin servetinize, sizin iktidarınıza ihtiyacı olduğunu mu zannediyorsunuz.
134. 135. İslam’ın iki ana hedefi vardır. İslam insanlığın değişmez değerlerinin tamamına verilen değişmez isimdir. İşte bu anlamda İslam’ın değişmez iki hedefi vardır. 1, Akidevi hedef. 2, Sosyal ve politik yani siyasal hedeftir. Akidevi Hedef; İslam’ın, tevhidin gerçekleşmesidir. Sosyal ve siyasal hedef ise adaletin gerçekleşmesidir. Tevhit; insan-Allah ilişkisinin ideal boyutu. Adalet ise insan-insan ilişkisinin ideal boyutudur. Her durumda, her hâlükârda kararlarınızı verirken mutlak adil olmamız gerekiyor.
136. Ey iman edenler, iman edin ne demektir. Bunun içine herkes girer. Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar, münafıklar, yarım inananlar, çeyrek inananlar, %99 inanıp da 1 inanmayanlar. İmanı taklidi olanlar, tahkike dayanmayanlar. Cahilce iman edip, bilerek iman etmeyenler. İman edip de imanlarını hayata geçiremeyenler, imanlarında kesinti yapanlar. İman ettikleri halde, iman etmiş gibi davranmayanlar. Hepsi bunun içine girer.
137. Kendilerini ve imanlarını ciddiye almayanlardan söz ediyor bu ayet. Dahası kendisini, imanını ve Allah’ı ciddiye almayanlardan. Kafalarına esince İslami bir hükme sarılan, kafalarına esince o hükmü yok sayan. Hayatlarının belli bir döneminde İslam’ı referans alıp, yaptıkları başka işlerde heva ve heveslerini referans alanlar. İbadetini Kur’an’a göre yaparken, siyasetini ve ticaretini şeytana göre yapan ciddiyetsizlerden söz ediyor.
138. 139. Bu ayette ikiyüzlü riyakârlardan bahsediyor. Bunlar şeref ve onuru Allah’ta aramayanlar, bunlar genellikle yaslandıkları ve onur bekledikleri otorite tarafından mutlaka mağdur edilirler. Allah dışında onur kapısı arayanlar, daima ihanete uğramaya mahkûm olanlardır.
140. İnanca hakarete tepkisiz kalmak, hakarete ortak olmaktır diyor Kur’an. Hakkı inkâr etmek, eleştirmek ayrı hakaret ayrıdır. Peygamber hakkı inkâr edenlere gidiyordu. Ama inancınıza hakaret edemez. Sizde kimsenin inancına hakaret etmeyin.
141. Bu ayet münafıklığın tipolojisini çok güzel çiziyor. Galip tarafta olmak münafıklığın en büyük vasfıdır. Kazan kim, o orada olur. Niçin? Çünkü güce inam etmiştir, Allah’a değil. Sonucun elde edilmesi için bedel ödemez, ama sonuçtan pay almak ister.
142. Nifakla namaz bir arada olmaz. Kimseler görmeden kimselerin görmediği halde Allah’la olan randevusuna yetişme aşkı taşıyan bir mümin, nifak vartasını atlatmış demektir. İnsan kendini test etmek istiyorsa namazla test etsin.—Zikir kaygınızdır. Zikriniz endişenizdir. Endişe ve kaygısı Allah olan, Allah’ı hatırından çıkarmaz.
142. Hakikat karşısında tarafsızlık şeytana yakışır. Her taraf olmaya kalkan, bertaraf olur. Bir yerde zalim, bir yerde mazlum varsa siz tarafsızlığınızla övüneceksiniz öyle mi?
143. 144. 145. Niçin münafıklar daha alt tabakadadır. Çünkü kafir pirincin içinde siyah taştır, münafık ise pirincin içinde beyaz taştır da ondan.
146. 147. İnsanın amacı, gayesi Allah’a teşekkürdür. İbadetlerin tamamı aslında bir teşekkürdür. Nimete teşekkür onu amacı doğrultusunda kullanmaktır.
148. bu ayet iki manaya geliyor. 1. Münafıkların ve Tevbe etmiş günahkârların suçlarını yüzlerine vurmanın hoş görülmediğini söylüyor. (Hz. İkrime misali) 2. Haksızlığa uğrayanın savunma refleksi ile ağzından kaçırdıkları müstesna tutuluyor.
149. 150. 151. 152. 153. 154. 155. 156. 157. 158. 159. 160. 161. 162. 163. Vahiy; Dil dışı bir yöntemle bir mesajı, bir başkasına aktarmaktır.
164. 165. Peygamberler neden gönderilmiş; insanın Allah karşısında bir mazereti kalmasın diye.
166. 167. 168. Küfre gömülüp gidenlere Allah yol göstermeyecek. Yani insanın davranışları, Allah’ın size karşı davranışlarını belirliyor. Sizin Allah ile ilişkiniz, Allah’ın sizinle olan ilişkisini belirliyor.
169. bu ayette hitap tüm insanlığa yöneldi. Artık şu din, bu din yok. Tüm insanlığı muhatap alıyor bu ilahi mesaj. Avusturya aborjinlerinden, Guetemala yerlilerine kadar. Tüm insanlığı karşısına diziyor.
170. 171. 172. 173. 174. 175. 176.
Kayıt Tarihi : 15.5.2018 20:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tefsir derslerinden aldığım notlar
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!