Yıllar gelip geçti bana sormadan,
Her şeyi götürdü bir seni benden almadan.
Şarkılara sordum seni, istedim hep anlılardan,
Nasıl diledim bilsen geçsin ömrüm böylesine yanmadan.
Eylül ayı kara harflerle yazıldı ömrüme,
Karanlık yıldızlı geçen bir gecenin ardından,
Güneş yine doğmaya başladı ağır ağır.
Ümitsiz geçen günlerden bir yenisi daha,
Ekleniyor işte ümitsiz geçen yıllara.
Bugün gönlümde büyük bir yasım var,
Çünkü... içim burkularak seni kalbime gömdüm.
Kapkaranlık bir gecesin sabahı olmayan,
Fırtınalara benzersin güneşi doğmayan.
Taş duvarlar misali sevgiden anlamayan,
Kara batak gibisin bütün güzellikleri yutan.
Lodos misali her şeyi dağıtan,
Senden bir başkasını görmez gözlerim,
Sensiz geçen hayatı ben neyleyim.
Bu gönül yalnız seni sevdi sevecek bilirim,
Senle bir ömür geçsin tanrıdan dilerim.
Sen söyle yeter dağları delerim,.
Dağ-ı derunum var kimseler bilmez,
Kime ifham etsem bir şey söylemez.
Bi-çare dertlere düştüm felek görmez,
Baht-ı siyah yazılmaş ömür bir türlü geçmez.
Efganımı yüce dağlar taşlar bile dinlemez,
Aynı sokaklar hep aynı kaldırımlar,
Uzun zaman olmuş silinmiş anılar.
Neden bir şeyler götürüyor geçen yıllar?
Bana kalan sadece, güzümden akan yaşlar.
Adım adım yaklaşıyorum kaçınılmaz sona,
Kimse bilmez anlamaz ağladığımı,
İçime akıtırım gizlice göz yaşlarımı,
Bitti anladım, ayrılık koydum adını,
Bilirmisin hüzzamla bitermiş hayatın bütün şarkıları.
Şiirlerle anlattım sana olan duygularımı,
Fırtınalara maruz kaldı yüreğim,
Kimselere belli etmem, söylemem çekerim.
Taşa sarılmış yosun gibi bağlıyım beklerim,
Ben ben değilim ki, başka bir benliğin içindeyim.
Beni can evimden vurdun. Bittim tükendim,
Bir gece daha bitiyor,
Ben yine aynı yerdeyim.
Tutsak bir mahkum gibi gözlerim bağlı,
Rüyalarımda senleyim.
Kader vurmuş bir kere bize tokadını,
Boğum boğum sarmış her yanını,
Saklanıyor sislerin ardında İstanbul.
Korkarcasına irkilerek.
Ne destanlar ne şiirler yazılmıştı,
Şarkıların sesiydi İstanbul.
Köhneleşmiş dünya da,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!